3: mühürlenme

465 60 43
                                    

sonraki bir hafta can acıtacak kadar yavaş geçmişti ikisi için de. o gece minho ağlayarak ikisi için hazırlanan yatak odasına girmiş ve chan tıpkı söylediği gibi gece boyu odaya gelmemişti. minho jeongin'in işi olduğuna emin olduğu gül yaprakları, çiçek yağları ve hazırladığı tepsiye alayla gülmüştü. herkes bu geceyi birlikte geçireceklerini düşünmüştü, minho gibi. ama chan ona zorunda olmadıkça dokunmayacağını az önce çok net bir şekilde ifade etmişti. birlikte olurlarsa da bu başka seçenekleri olmadığı için olacaktı. minho aynadaki görüntüsüne bakarken çok aşağılanmış ve çirkin hissetmişti. tüm gün herkes çok güzel olduğunu söylemişti ama ruh eşi onunla aynı odada kalmaya bile dayanamıyordu. chan'la hiç karşılaşmamış olmayı diledi.

minho ne zaman uyuyakaldığını hatırlamıyordu, onlar için hazırlanan şeyleri yataktan kaldırıp üzerini değiştirmeden yatağa girmiş ve ağlarken uyuyakalmıştı.

ertesi gün kapının tıklatılmasıyla uyandı. nerede olduğunu, dün olanları hatırlaması için biraz süre gerekmişti. ağlamaktan şişen gözleri tekrar dolarken doğrulmaya çalıştı. ne hissederse hissetsin alfa'ya saygısızlık etmemesi gerekirdi. ancak o kendini toparlayamadan chan endişeyle kaplı bir yüz ifadesiyle odanın kapısını açtı. göz göze geldiklerinde alfanın yüzündeki anlık rahatlamayı görse de gözleri yüzünde dolaşınca ifadesi minho'nun anlamadığı bir hal aldı.

"bir süre kapıyı tıklattım ama ses gelmeyince bir şey oldu sandım. bu yüzden" minho utançla kafasını eğdi. kötü göründüğüne emindi. onu istemeyen birinin karşında mahvolmuş bir haldeydi.

"uyuyordum. özür dilerim, duymamışım."

"kahvaltı hazır. yüzünü yıkayıp aşağı gel istersen."

"kahvaltı mı hazırladın-ız?" son anda eklediği siz ekiyle bitirdi cümlesini. şaşkınlığını saklayamamıştı. chan'ın ona kahvaltı hazırlayacağı ihtimali aklının ucundan dahi geçmemişti. üstelik bunu kendinden bekler diye düşünmüştü. evde de yemekleri genelde annesi ve minho yapardı.

"evet, neden bu kadar şaşırdın?" minho asırlardır kurallaşmış alfa ve omega rollerini aklından geçirse de bir şey söylemedi. evde olduğu zaman babasının da onlara yardım ettiği oluyordu ama yapması gereken asıl şeyler bunlar değildi. ki chan babası değildi, sürü için önemli, soylu bir alfaydı.

"şaşırmaktan değil de- erken uyanırım sanıyordum. normalde hep erkenden uyanırız." dün söylediği gibi odaya girmemişti hala. kapı eşiğinde, tek omzunu duvara yaslamıştı. minho berbat göründüğünü bilerek chan'ın hala bu kadar iyi görünmesinin haksızlık olduğunu düşündü.

"sorun değil erken uyanmaya alışığım. dün yorulmuş olmalısın." minho bunun en uzun konuşmaları olduğunun farkına varmasıyla birlikte yutkundu. ilk defa alfa için görünmez değildi ve ona kötü davranmıyordu.

"biraz. siz yorulmadınız mı?" chan göğsünde bağladığı ellerinden birini önemli değil dermiş gibi salladı.

"eğitimlerden alışkınım. ve benimle konuşurken saygı eklerini kullanmana gerek yok. farkında değilsen diye söylüyorum dün evlendik." son söylediğini gülerek söylemesi ortamı yumuşatmış minho da gülümsemişti. evlenmişlerdi. hayatlarının kalanını birbirleriyle geçireceklerine dair yemin etmişlerdi dün. minho'nun karnı kasıldı.

"neyse ben aşağı ineyim. sen de omletin soğumadan aşağı gelirsin."

"teşekkür ederim." chan cevap vermeden kapıyı kapattığında minho hisleriyle baş başa kaldı yine. gözleri boy aynasını buldu. tam da tahmin ettiği gibi şiş gözleri ve akmış makyajıyla berbat görünüyordu. olanları düşünmeden yataktan çıktı alfasını daha fazla bekletmemek adına. duş alırsa çok uzun süreceği için sadece üzerini değiştirip yüzünü temizlemişti. öncekinden iyi göründüğüne emindi, şiş gözleri de soğuk suyun etkisiyle biraz olsun inmişti. yapabileceği en hızlı şekilde aşağı indi.

found & lost • banginhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin