11

18.6K 2K 1.1K
                                    

Haiii, ben geldiim!

Yazım yanlışlarım varsa affoluna. Keyifli okumalar dilerim lokumlarım! Xx

+++++

Komutan Kim ofisine yemek söylettirmişti. Normalde bizim yapmamız yasaktı, sipariş dışarıdan asla veremezdik. Bu yüzden de canımız bir şey isterse ancak çarşıya çıktığımız izin günlerimizde yiyip içerdik.

Şaşırtıcı bir durum ki, onunla ofisinde yememe izin vermişti. Bu bir ilkti ve bana göre mucizeydi. Tanrım bir mucize olsun dilemiştim ve dileğimin bu kadar hızlı gerçekleşebileceğini bilmiyordum.

Alt tarafı bir yemekti, ama komutanımla yiyordum ve bunu başka askerlere yapmadığına emindim. Yani yapsa illaki kulağıma ulaşırdı. 

Koğuşta ara ara komutanın dedikodusu dönüyordu, ama genellikle onun ne kadar gaddar ve acımasız olduğunu söylüyorlardı.

Uzun sürenin ardından pizza yemiştim ve inanılmaz güzeldi. Sonrasında ise gidip ikimiz için kantinden kahve alıp getirmiştim.

O bana yemek ısmarlamıştı, ben de ona kahve ısmarlamıştım. "Kahveyi buz ettin." dedi komutan Kim, neredeyse bitirdiği kahve bardağını masanın üstüne bıraktı. "Çok sıcak içemiyorum, mideme dokunuyor komutanım." dediğimde başını ağır ağır olumlu anlamda salladı.

O sırada bacaklarımın arasında sıkıştırdığım ellerimi oradan ayırıp koltuğun kolçağına bıraktığım kahvemi aldım. 

"Yemek için teşekkür ederim komutanım, çok mutlu oldum." Seninle vakit geçirmek muhteşem...

"Tekrarlarız." diyerek bana göz kırpınca elim ayağım heyecandan birbirine dolandı ve sanki görünmez bir el kahve dolu karton bardağımı elimden çekip aldı.

Kahve üstüme dökülürken oturduğum yerden fırlarcasına ayağa kalktım. "Yandım!" diye o panikle dudaklarımdan endişe dolu nidalar döküldü. "Çıkar pantolonunu."

Elim otomatik olarak pantolonumun düğmesine kaydı ve düğmeyi açıp fermuarı indirdim. 

Komutan Kim, oturduğu yerden fırlayıp doğruca yanıma geldiği gibi benden önce davranarak pantolonumu çekip indirdi.

Kızaran bacaklarıma bakıp, "Sorun yok komutanım." diye fısıldadım. Asker üniformamla iç çamaşırımı kamufle etmeye çalışsam da pek başarılı olamamıştım.

"Buz getirteyim mi?" diye sorduğunda başımı hızla iki yana salladım. Dizlerime kadar düşen pantolonuma ve kahve dökülen yere baktım. "Komutanım ben pantolonumu temizleyip sonra da yeri temizlerim, çok özür dilerim." dedim kısık bir şekilde, başımı önümde tutarak.

Beni azarlamasını bekledim, ama sessizliğini korudu ve kenara çekilerek tekli koltuklardan birine yayılırcasına oturdu. Pantolonumu ayakkabılarımın engelinden çıkartmaya çalıştım alelacele. Ama bacaklarım tutulduğu için ayaklarımı kaldırmak canımı yaktı. 

Yüzümü buruşturarak koltuğa oturup şansımı yeniden deneyeceğim sırada Komutan Kim'in sesini işittim. "Gel buraya, çıkarayım." 

"Yok komutanım ben şey yapıyorum şimdi..." diye fısıldayıp koltuğa oturmak için döndüğüm sırada keskin sesi kulaklarımın pasını sildi. "Lafımı mı ikilettiriyorsun bana?!"

Başımı hızla kaldırdım. "Yok, asla. Geliyorum komutanım." diyerek alt dudağımı kemirip yanına gittim. Önüne geldiğim anda belimden kavradı ve oturduğu koltuktan kalkmadan pantolonumu ayak bileklerime kadar çekerek indirdiğinde kalbim delicesine hızlandı.

Sonra da beni çevirip atik bir hamleyle tekli koltuğun kolçağına oturttuğunda soluk soluğa kaldım. Belimi tutan eli oradan ayrıldı ve oturduğu koltukta eğilerek asker botlarımı ayaklarımdan çekerek sırasıyla çıkarttı.

OBSESSED COMMANDER • TAEKOOK ✓Where stories live. Discover now