7: Confusion

243 29 6
                                    



"Nereye kaçacağını zannediyordu ki?"

"Sevgili bebeğini alıp babasının evine kaçmış. Ama onu artık tanrı bile kurtaramazdı."

"Çocuğa ne yapacağız..Öldürecek miyiz ya o da cadıysa?"

"Onu evlat edinecekler. Geçmişi silinecek en azından unutturmaya çalışırlar. Zaten daha bir haftalık bebek neyi hatırlar ki?"

Yine kabuslardan biriydi.
Beth yine karanlığın içinden gelen insan sesleri ile uyandı.
Teninde soğukluk ve sanki esinti vardı.
Lambasını yaktı ve oturur pozisyona geçti.
Ağlamak istiyordu artık. Baloda olan bitene, o fotoğrafa anlam yüklemeye çalıştı. Acaba resimdeki o muydu? Yoksa yine kafasında kuruyor muydu? Adam gerçekten büyü yapan bir deli ise? Ya düşünülecek bir şey yoksa...

Bunları düşünürken odasının kapısı hafifçe çalındı.
Gecenin bir yarısı kim olduğunu düşünerek kapıya gitti.

"Sirius.."

Herkes uyuduğu için sessiz konuştular.

"Bir şey mi istedin..."

Sirius için her şey çok zordu. Beth'in kendi hakkında bilmediği şeyleri o biliyordu. Ve pek iyi şeyler değillerdi.
Ancak tutku tüm bunları siliyordu aanki es geçiyordu.
Ona dokunmak, dudaklarını tatmak, kokusunu çekmek..Arzuluyordu hem de çok.
Yanlıştı biliyordu ama bu yasaklılık olayları daha da tutukulu hale getiriyordu.

"Elizabeth ben.."

"İçeri gel.."

Kız adamı odasına aldı ve kapıyı kapattı.
Artık daha kapalı bir alanda güvendelerdi.

"Sorun nedir? Ayrıca uyumadığımı nasıl anladın?"

Çok rahat bir şekilde biraz da kendinden emin tavırla gece lambasını gösterdi.

"Odalarımız yan yana. Işığının yandığını fark ettim."

"Ya ablam..geldiğini öğrenirse?"

Sirius bir iki adım kıza yaklaştı.
İkisinin de duyguları karşılıklıydı. Sosyal engeller olmasaydı şu an yatakta deli gibi sevişiyor olabilirlerdi.

"Ablanı sevmiyorum Beth."

Kız başını eğdi. Sevinmeli miydi yoksa üzülmeli miydi.

"Onunla evlenmek..sadece statü ve soyumuz için. Aşk yok tutku yok. O sadece bana bağlandı benden ilgi istiyor."

"İstediğin ne Sirius? "

"Sensin, sendin."

Adam, Beth'in ona karşı itiraf etmekten korktuğu duygularını bir karışta itiraf etmişti.

"Sen de istiyorsun, yapma."

Sirius biraz daha yaklaştı.Kız geri gitmek istedi ancak pencere engeline takıldı.
Cama yaslanan kız böylece sıkışmış oldu.

"İtiraf et Elizabeth.Söyle."

"Yapamayız."

"Yapamayız evet ama en azından denemeliyiz.
İkimiz de istiyorsak ne duruyoruz."

"İnsanlardan nasıl saklayacağız? Bir şekilde öğrenilecek Sirius."

Adam tam olarak kızı kendi ile cam arasında aldı ve bastırdı.
Saçına dokunup kokusunu çekti.

"Şimdilik bana izin ver, bu gecelik."

Black, kızın çenesini tutup yukarı kaldırdı.
Dudakları çok öpülesi ve lezzetli duruyordu onun için.

"İzin veriyor musun?"

"Veriyorum..."

Kızın sesi titrekti. Ancak adam kararlı ve netti.
Sirius yavaşça Beth'in boynunu öptü. Sonra dudaklarına çıktı.
Kız karşılık vermedi.Hal böyle olunca Sirius biraz duraksadı ama sabrı taşıyordu.Yarım yamalak da olsa onayını almıştı ve durmaya niyeti yoktu. Sıcak ve narin bedenini daha fazla öpmek istiyordu.

"Sirius..."

Adam gözlerini kapatmış kızın tenine odaklıydı.
Hiçbir santimi kaçırmıyordu.O korseyi çıkarmak için can atıyordu.
Elleri korsenin iplerine vardığında kız onu durdurdu.

"Ne?"

Sirius'un bütün nezaketi kaybolmuştu sanki. Dudaklarından kaba bir "ne?" duyuldu.
Durdurulmak hoşuna gitmemişti.

"Daha sonra..tamam mı? Hazır hissetmediğimi fark ettim."

Sirius ellerini kızdan çekti. Beth'in tavırları ona rahat hissettirmediğinden daha mesafeli oldu.
Bu olay karşısında, Sirius'a göre Elizabeth ondan hoşlanıp hoşlanmama konusunda kararsızdı ve adam ona zaman tanımalıydı. Ya da uzak durmalıydı.

Sirius bir şey söylemeden odadan çıktı. Pahalı parfümünün kokusu hala odada hissedilirken Beth, kendini sorguladı.
Aşk konusunda hiçbir soru işareti yoktu. Çünkü kız ona aşıktı. Uzun zamandır. Ancak bu durumda onunla beraber olmak doğru değildi.
Ablasının nişanlanacağı adam.Ne yapacağı konusunda gerçekten kararsızdı.

Kız yatağa geri yattığında tekrar uykuya dalmaya çalıştı. Ancak başaramadı.
Şafak vakti zaten gelmişti; günün aydınlanmasına birkaç saat kaldığı için uyumadı, uyuyamadı.

O sürede gösterideki adamın ona verdiği fotoğrafı inceledi. Aklından binbir türlü senaryo geçti. Ya gerçekten o bebek kendisi olabilir miydi?

Bunları düşünürken penceresinden vurma sesleri duyuldu.
Biri kesinlikle cama vurmuştu. Beth yerinden fırladı ve cama baktı ama birini göremedi.
Gerçekten delirmeye mi başlıyordu. Buna kendisi de yavaş yavaş inanmaya başlıyordu.

"Hayır, delirmiyorsun."

Odanın içinde bir erkek sesi yankılandı.Kız arkasını döndüğü gibi balodaki adamı gördü.
Neredeyse çığlık atacaktı, kendini son anda tuttu.

"Siz!"

"Bağırma."

"Aman tanrım.. aman tanrım..."

"Sakin ol, sana zarar vermeyeceğim.
Artık birbirimizi tanımanın vakti geldi değil mi?"

"Siz nasıl geldiniz? Öldünüz...yani nasıl aklım almıyor.."

"Şş geç otur."

Bu orta yaşlardaki adam karşılaştığı imajların hiçbirine benzemiyordu. Ne yoksul bir arabacı ne de bir soylu. Gayet normal karizmatik bir adamdı.

"Benim adım Kian, Kian Edwards."

"Sen ruh musun, nesin?"

"Kanlı canlı bir insanım..yani..sayılır."

"Şimdi çıldıracağım."

"İşin şakasını kenara bırakıyorum Elizabeth.
Sana verdiğim fotoğraf nerede?"

Kız hiçbir şey söylemeden fotoğrafı adama uzattı.

"İşte..vay ne kadar büyümüşsün.Keşke ablam da görseydi."

Kian fotoğrafa bakıp yad etti.Gözlerindeki ışık bir anda söndü.

"Ne diyorsun?!"

"Hala anlamadın mı Elizabeth. Bu sensin."

Five Nights at Tenebris [𝐒𝐢𝐫𝐢𝐮𝐬 𝐁𝐥𝐚𝐜𝐤]Where stories live. Discover now