00.56

614 47 21
                                    

Selamlar, sınavları atlattığımıza göre Engelmatik'in en uzun bölümüne hoşgeldiniz.

Önceki bölümü okumadan gelmemişsinizdir umarım, minicik hatırlatma: Aradan geçen bir buçuk yılla Okyanus'un anlatımına geçerek İzmir'e gelmiştik en son. Şimdi tam gaz devam ediyoruz.

Bu bölümün şerefine biraz yorumları coşturursunuz bence, bu gidişle yakında yorum sınırı koyacağım. Kendi kendime çok sıkılıyorum ben :")

O hâlde buyurun, keyifli okumalar!

--

💙

Korkak sayılmazdım fakat her daim kendini şanssız hisseden biri olmuştum. Bu yüzden sanırım işini şansa bırakmamak için çabalayan insanlardandım. Bir şeyi başarmak istediğimde bunu kafaya takardım, aklımı sürekli bununla meşgul ederdim.

Başaramayacağımı fark ettiğimde ise bundan vazgeçmezdim, aptalcaydı ama emek verdiğim bir şeyin kaybını dahi kucaklardım. Bundan ötürü olmalı ki buhranlı bir iç dünyasına sahiptim, kırıklarla ve kayıplarla doluydu. Ama ben de buydum işte, bir kez sevdim mi, tüm acısıyla kabul ederdim kalbime.

Hayatımda yalnızca bir kez birine tutulmuştum. Benim için o kadar tuhaftı ki... Kafasının içi sayılar, şarkılar ve bataklıklarla dolu birisi nasıl olur da kalbini birine kaptırabilirdi? Ben aşktan korkardım bir kere, hele ki senden haberi bile olmayan birini sevme düşüncesi tahammül edemeyeceğim kadar salakçaydı. Kim kalbini böyle amansızca yıpratır ki, derdim.

Oysaki kalp, aklın kaçtıklarına sığınırmış. Mavi gözlü bir adamın bakışlarıyla nefesim kesildiğinde anlamıştım bunu.

Onu sevdiğimi kabullenişim bile ayrı bir mücadeleydi. Kendimi kandırmak için öyle bir çabaladım ki... Korkuyordum, babam gibi çok sevmekten ve sonrasında öylece kaybolmaktan. Belki o bunları duysa bana kızardı ama yapamamıştım işte. Ben babam değildim ki, birisine göz göre göre kendimi kaptırıp her şeye rağmen seveyim. Kendimle zor anlaşırken nasıl başkasını da ruhuma katardım?

Aslında başarılıydım, inkâr edişlerim beni bile şüpheye düşürüyordu. Kimse fark etmemişti. Bu sayede hislerin buharlaşıp gideceğine kendimi inandırmıştım.

Ta ki o zamanlar aramızın o kadar da kötü olmadığı Aleyna'nın, "Sen hoşlanıyor musun bu çocuktan?" deyişine kadar...

"Hayır," demiştim şaşkınlıkla. Gözlerim bahçede voleybol oynayan Aral'ın üstünden ayrılıp Aleyna'ya dönmüştü. "Bu da nereden çıktı?"

Gözlerini kısmış ve bir bana bir de ona bakmıştı. Ardından kaşlarını kaldırarak, "Voleybol sevmezsin sen," dedi ve sırıttı. "Ama on dakikadır matematik çözmeyi bırakmış, sarışını dikizliyorsun."

"Ne dikizlemesi ya!" Çabucak başımı eğip masadaki eşyalarla uğraşmaya başladım. "Canım sıkıldı alt tarafı, maç izlemek de mi suç?" İnanılmaz gerilmiştim, elime kalemimi alıp yarın kalmış işlemlerime bakarken kafamı toparlayamıyordum bile.

"Yeme beni Okyanus." Birden yanıma oturdu ve elimdeki kalemi tek hamlede çekip aldı.

"Aleyna, gelsene!"

Başını çevirip omzunun üstünden biraz uzağımızda kalan çardaktakilere baktığında benim de gözlerim oraya dönmüştü. İlay, Bilge, Asu, Yeliz ve Nur bize bakıyorlardı. İlay ve Bilge ile aramız iyiydi ama diğerleriyle karşılıklı olarak birbirimizden hoşlanmıyorduk.

"Geliyorum iki dakikaya!" Aleyna yeniden bana döndüğünde ben de bakışlarımı önüme çevirdim. "Aral'dan mı hoşlanıyorsun sen?"

"Yok öyle bir şey, dedim ya!" Göz devirerek elindeki kalemimi almaya çalıştığımda tek kaşını kaldırdı ve kalemimi arkasına sakladı. "Aleyna, uydurma saçma sapan şeyler. Zaten okulda herkes birine bir şey demek için an kolluyor, etrafta benim hakkımda da laf dolanmasını istemiyorum." Sesimdeki imayı hemen anladı ve yüzünü buruşturarak kalemimi masaya attı.

Engelmatik | TEXTİNG [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin