8

171 30 13
                                    

İki katlı, tahtalardan yapılmış olan evin içerisinde kol gezen ağlama seslerine karşı ağlamaklı yüz ifadesiyle kulaklarını kapattı genç adam. Oturduğu koltuktan kalkarak, ayakta kucaklarında ki bebekleriyle ileri geri sallanan arkadaşlarının yanına gitti.

"Susturun artık şunları, başım şişti!" Hyunjin kucağındaki bebeğini düşürmemeye dikkat ederek, Seungmin'in kafasına vurdu.

"Kolaysa sen sustur gerizekalı!" Bağırmasıyla daha çok ağlamaya başlayan bebeğiyle derin bir nefes alıp verdi. Bir hafta önce Jeongin ile tanışan bebeği, ne zaman onun eksikliğini hissetse huysuzlanıyordu.

Jeongin'in kokusunu ve temasını istiyordu.

Changbin uyumaya başlayan bebeğinin alnına öpücük kondurdu gülümseyerek. Onun böyle bir sorunu yoktu çünkü bebeği daha diğer babasıyla tanışmamıştı bile. Changbin aklına gelen gerçekle morali bozulurken, bebeğini beşiğine yatırmak için odasına gitti.

"Haniymiş eniştesinin yakışıklısı?" Seungmin ses tonunu hafifçe boğuklaştırıp dudaklarını büzdü, Valeriy'i kucağına aldı. Hyunjin saatlerdir taşıdığı bebeği yüzünden ağrıyan kollarını yüzünü buruşturarak ovaladı.

"Jeongin olmadığı zamanlar böyle yapıyor. Arada sırada karşılaştığımızda hemen kucağına gitmeye çalıyor. Jeongin'de alıyor tabi hemen kucağına, sonra gülmeye başlıyor beyfendi." Sahte bir sinirle bebeğinin kabarık bez torbasına vurdu.

"Jeongin demiş iken.... Ne yapmayı düşünüyorsun?" Seungmin sakinleşmeye başlayan bebeğin sırtını okşayarak konuştu.

"Hafızasını yerine getirmeye çalışacağım. Artık intikam almak falan istemiyorum Seungmin. Ailemle mutlu olmak istiyorum. Jeongin'in çocuğumuz hakkında kurduğu hayalleri gerçekleştirsin istiyorum." Hyunjin bebeğinin başına yumuşak bir öpücük kondurdu.

"Sen nasıl istersen, biz her zaman senin yanındayız." Seungmin gülümseyerek arkadaşının kolunu okşadı. Hyunjin'de onun gülümsemesine karşılık verdi. Yanlarına gelen Changbin ile bakışları oraya döndü.

"Siz ne yaptınız peki? Felix ve Chan'dan bir haber var mı?" Suratları düşen arkadaşlarını gördüğünde, pek de iyi haberlerini olmadığını anladı Hyunjin.

"Chan sürüsünün yanında." Seungmin'in konuşmasıyla ikilinin gözleri şaşkınca irileşti.

"Ne demek sürüsünün yanında?" Changbin birlikte men edildiği Chan ile kaşlarını çattı.

"Senin verdiğin küreden baktım. Chan'ın annesi ve babası vefat etmiş. Başka bir çocukları olmadığı içinde liderlik Chan'a geçmiş. Sürü ilk başta kabul etmemiş ama sonradan aralarına almışlar onu. Chan artık lider bir alfa." Hyunjin kaşlarını yukarı kaldırdı.

"Konuşmayı denedin mi onunla?" Seungmin bulamadığı cesareti yüzünden konuşmadığı bedenle, başını iki yana salladı. Hyunjin, Changbin'e döndü bu sefer.

"Sen sormadan ben cevaplayayım, konuşmayı denedim onunla. Tabi bedenime yediğim elektiriklerden ne kadar konuşabildiysem..." Changbin'in bedeninden, yediği elektrik akımlarını hatırlamasıyla titreme geçti.

"Felix'e bebeği göstermelisin artık Changbin." Changbin anında reddetti.

"Asla. Felix bir daha kızımı göstermez bana. Alır onu benden." Seungmin arkadaşının kolunu sertçe çim ciklediğinde, Changbin acıyla bağırdı.

"Farkındaysan sende ona bebeğini göstermiyorsun. O sadece senin kızın değil, Felix'in de bebeği. İkinizin de bebeği. Buna hakkın yok." Seungmin'in konuşmasını, kolunu ovalayarak dinledi Changbin. O da biliyordu bunun doğru olmadığını ancak kızından ayrılmak istemiyordu.

"Üçümüz de hatalarımızı telafi etmeliyiz artık." Seungmin'in dediklerine omuz silkti Hyunjin, tamamen sakinleşen bebeğini yavaşça kucağına alırken.

"Kendi adınıza konuşun, ben çoktan başladım." Hyunjin, kendisine göz deviren arkadaşlarına keyifle kıkırdadı. "Hazırlanın gidiyoruz." Seungmin ve Changbin anlamayarak kaşlarını çattı.

"Nereye gidiyoruz?"

"Ormanın liderine tabiki de. Barışı sağlamanın zamanı geldi de geçiyor bile." Hyunjin sırıtarak bebeğinin boynuna kokulu bir öpücük bıraktı.

.....

"Ya bak bir kerecik. Bir kerecikten ne olacak sanki!?" Peter işaret ve baş parmağını birleştirerek eşinin önüne geçmiş, ikna etmeye çalıyordu. Minho masayı sildiği bezi bıkkın bir nefes vererek bıraktı.

"Hayır Peter, seni öpmeyeceğim." Peter ellerini birleştirip alt dudağını sarkıttı.

"Bir kere, sadece bir kere. Lütfen." Yalandan akan burnunu çekti, Minho göz devirdi.

"Sabahta bir kere dedin, bırakmadın ama." Minho kollarını göğsünde birleştirdi sinirle. Peter şirince gülümseyerek belinden tuttu onu, kendisine çektiği bedenin saçlarını nazikçe geriye yatırdı.

"Ne yapayım? Doyamıyorum bir türlü dudaklarına," gözlerini kırpıştırarak yutkunan bedenin yanağını öptü. "Sana." Minho belindeki koldan ve yakınlıklarından kurtulmak için elini, Peter'ın elinin üzerine koydu. Belindeki kolu itip gidecek iken, dudaklarının üzerinde hissettiği baskıyla gözleri irileşti.

Peter onun dudaklarına sulu bir öpücük kondurup geri çekildi. "Sen öpmezsen ben öperim." Minho dudaklarını birbirine bastırıp yanağından kavradı Peter'ı. Tombul yanağı tutmaya devam ederken, hızlı bir şekilde karşısındaki bedenin dudaklarına öpücük bırakıp geri çekildi.

"Yeter bu kadar." Bakışlarını kaçırıp boğazını temizledi Minho. Şaşkınlıkla dudakları aralanan bedenin kolları arasından kurtuldu. Ormanın içerisinde bulunan evlerinde, yemek yedikleri için kirlenen mutfağını temizlemek adına gitmeye yeltendi.

"Yok hemen öyle kaçmak kediciğim." Peter tekrar onun belinden kavrayıp önce kendisine çekti, ardından arkasındaki masayla birleştirdi sırtını. Minho ne ara sırtının masayla birleştiğini anlamaya çalışırken, üzerine eğilen bedenle gözleri irileşti.

"Peter ne yapıyorsun!?"

Peter dudaklarını birleştirmek üzere iken, bulundukları evin bahçesinin kapısının açılma sesini duyduğunda kaşlarını çattı. Başını kapı tarafına çevirip sese odaklanmaya çalıştı. Minho onun bir anda sertleşen yüz ifadesiyle doğrulmaya çalıştı.

"Bir sorun mu var?" Peter seslerin gittikçe yaklaşmasıyla, dikleşerek eşinin önüne geçti. Bakışları kapıdan çekmez iken, yüzüğüne üfleyerek gündelik kıyafetlerinden kurtuldu. Üzerinde beliren siyah gömleğine eşlik eden omuzlarına bağlı pelerini ve deri pantalonuyla, eşini arkasına aldı.

Bir kolunu arkasındaki Minho'nun önüne tutarken, zihniyle mutfaktan bir kaç bıçağı yukarı kaldırdı. Kapının çalmasıyla, Minho tamamen doğrularak kapıyı açmak için adımlarını oraya yöneltti salondan.

Minho kapıyı açacak iken, Peter herhangi bir tehlikeye karşı onun önüne geçerek kapıyı açtı. Jeongin'in ölümden dönmesinin üzerine daha fazla korumacı olan Peter'a karşı bir demedi. Jeongin'in başına gelenlerden kendisini deli gibi suçladığını biliyordu Minho. Peter hiç şüphesiz, oğlu olarak sahiplendiği kişiye zarar gelmesinden kendisini suçluyordu.

Kapıyı açtıklarında gördükleri bedenlerle ikisininde bedenini şaşkınlık ve öfke duygusu esir almıştı. Minho karşısında çekingen bir şekilde duran Hyunjin'i gördüğünde, damarlarında fokur fokur kaynayan sinirine hakim olamayarak onun yanağına sert bir yumruk geçirdi.

Hyunjin beklemediği yumrukla yere düşerken, oldukça sert ve tatsız bir konuşma geçeceğini şimdiden anlamıştı...

.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.

GOOD NİGHTTT
😽💕

Power And War 2// HyunınWhere stories live. Discover now