13

201 32 13
                                    

İliklerine kadar hissettiği boşlukta bulunan genç adamı, karanlık kollarıyla sımsıkı sarmıştı. Tamamen suyla kaplanmış zeminin üzerinde baygın bir halde uzanan turuncu saçlı beden, duyduğu çığlık benzeri seslerle gözlerini açmıştı yüzünü buruşturarak.

Gözlerini açtığı gibi suyun daha çok artarak onu boğmak istercesine gün yüzüne çıkmasıyla korkarak ayağa kalkmıştı hızla. Neler olduğunu anlayamaz iken, kendi etrafında dönerek etrafı kolaçan etti. Çıkışı olmayan, sonu gözükmeyen hafif karanlık bir odanın içindeydi.

"Tekrar buluşabilmemize sevindim, efendim." Scarlett, neler döndüğünü anlamaz gözlerle kendisine bakan Jeongin'in önünde eğildi.

"Uzun zaman olmuştu. Sizce de artık geri dönmenin vakti gelmedi mi?" Jeongin sırılsıklam olmuş, ne ara giydiğini bile bilmediği yeşil kıyafetleriyle onun yanına gitmek istese de bunu gerçekleştiremedi. Ayak bileklerine bağlanmış sarmaşıklar ona engel olmuştu.

"Bunlar da ne böyle? Nerdeyim ben? Neler oluyor?" Yeşil takımının üzerindeki çarprazlama şeklinde yerleştirilmiş üzerinde farklı çiçekler olan Jeongin, Scarlett'den bir yanıt bekledi. Scarlett ise yüzünden silinmeyen gülümsemesiyle ona yaklaştı.

"Zihninin, hafızanın içindeyiz." Scarlett ellerini birbirine vurduğunda, karanlık odanın dört bir yanı anılarla dolmaya başlamıştı.

"Anlamıyorum, neden buradayız şimdi? Babamlar nerde? Ben, ben en son bıçağı kendime saplamıştım..." Jeongin gerisini hatırlamadığı için kaşlarını çattı.

Jeongin karşısında beliren babasıyla duraksadı, daha sonra ilerlemek istese de sarmaşıklar izin vermedi. "Baba..." Minho ile birlikte gülerek kurabiye yaptıkları anı gözlerinin önünde bir film kaseti gibi oynarken gülümsedi burukça.

Jeongin etrafına baktığında farklı farklı anıların olduğunu gördü. Hamile Hyunjin'in karnına yaşlanmış bir şekilde onunla sohbet ettiği anıyı gördüğünde gözleri doldu. Çok özlemişti o günleri. Sahi, bebeklerine ne olmuştu? Hyunjin hâlâ yaşıyor muydu?

"Kafanız karışık, anlıyorum. Dört ay boyunca güzelce dinlenmişsinizdir umarım efendim? Çünkü bundan sonra oldukça yoğun bir tempo da olacaksınız." Jeongin boğazını temizleyerek, gözlerini kırpıştırdı ve bulanık görüşünün netleşmesini sağladı.

"Ne demek istiyorsun? Ayrıca bana 'efendim' deme, sen benden üstünsün." Scarlett kıkırdayarak, zeminde sürünen kırmızı kabarık elbisesinin eteklerinden tutarak eğildi tekrar.

"Çünkü siz artık liderimizsiniz. Bizlere hayat veren kişisiniz. Siz kutsal, yüce ormanın ta kendisisiniz. Benden kat ve kat üstünsünüz haliyle. İzin verin eğilip saygımı göstereyim." Jeongin'in dudakları şaşkınlıkla aralandı.

"Ah doğru, uzun bir uykudaydı zihniniz. Açıklayayım." Scarlett, Jeongin'in zihninde başka bir an, onun öldükten sonra olanları oluşturdu. Jeongin kaşlarını çattı, öldükten sonra olanları izlerken. Elleri yumruk halini alırken, tırnaklarını geçirdiği avuç içinden akan yeşil kan yerle buluşmuştu.

"Orman sizi iyileştirirken, kalbini de verdi. Yani anlayacağınız, siz artık ormanın hem kalbi, hemde ruhusunuz. Orman sizin kalbinizde, ruhunuzda, bedeninizde birleşti. Canlılara hayat verebilirsiniz. Ya da geri alabilirsiniz. Doğa ana sizi lider yaptı. Kendisini size teslim etmeyi seçti. Siz en başından beri doğru kişiydiniz." Scarlett dikleşerek, hızla nefes alıp dolu gözleri ve hayal kırıklığıyla harmanlanmış öfkesiyle çatmış olduğu kaşlarıyla karşısındaki görüntüleri izleyen bedene baktı.

Power And War 2// HyunınOù les histoires vivent. Découvrez maintenant