BÖLÜM 21: ÇINAR YAPRAĞI

4 1 0
                                    

BÖLÜM 21: Çınar Yaprağı

Aybüke'den 02.05.2020- 16.58 İstanbul

Kokteyl masasının başında dikiliyorum şu an. Nazlı gelin odasında olması gerektiği gibi. Ece ve Aslı da onunla birlikte. Ben yanlarına gidip tatlarını kaçırmak istemedim. Çünkü evet, keyifsizim. Yine...

İki haftadan fazladır Yağız'ın yüzünü görmek bir yana, onunla mesajlaşmamıştım bile. Kaç gece boyunca rüyama girmişti, Ege'ye iyi olup olmadığını sormuştum hatta belki cevap verir diye sosyal medya hesaplarımda hiç yapmadığım kadar çok paylaşım yapmıştım ama pek de bir etkisi olmamıştı. Abime anlatmıştım Yağız'la aramızda olanları. Zamanın her şeyin üstesinden gelebileceğini söyleyip durmuş ve canımı sıkmamamı söylemişti o da. Ama işte, her zaman öyle istenildiği gibi olmuyordu her şey. İstemsiz; günlerdir yüzüm asıktı, dalgındım ve keyifsizdim.

Görkem ve Nazlı da elbette bunu fark etmişlerdi. Onlara Yağız'la aramızda olanları anlatmak istememiştim, daha doğrusu haksızlığımla bir kez daha yüzleşmekten korkmuştum. Sessiz kalmıştım, susmuştum ve sırf mutsuz olduğumla sürekli göz göze gelmesinler diye Nazlı ve Doruk'un yaklaşan düğününü bahane edip kalıcı olarak abime taşınmıştım. Verdiğim en doğru kararın da bu olduğunu düşünüyordum.

Onun dışında o günden beri kafeyle ben ilgileniyordum. Pınar, Doruk ve Nazlı'nın düğününü organize etmekte çok istekliydi. Nazlı ve Doruk da onu kıramamışlardı. Ben de fırsattan istifade kafenin tüm sorumluluğunu üstlenmiş, belki Yağız oraya gelir umuduyla günlerimi orada öldürmüştüm.

Ayağımdaki siyah rugan topukluların verdiği rahatsızlıkla sandalyelerden birine oturdum. Üzerimde beyaz tek askılı düz bir elbise vardı. Dizimde biten elbisenin belinde taşlı siyah bir kemer vardı. Asil ve şık göründüğümü düşünüyordum. Saçlarımı su dalgası yaptırmıştım. Makyajım da sade denecek pembe tonlarında bir makyajdı. Düğün olsa bile abartmamıştım. Hiçbir zaman o kadar süslü olmamıştım.

"Aybüke!"

Adımı duyduğumda başımı beyaz masa örtüsünden kaldırdığımda çimlerin üzerinden gelen Pınar'la buluştu gözlerim. Ayağında benimkine benzer siyah rugan stilettolar vardı. Üzerinde siyah ve bordo tonlarında gül desenli mini bir elbise vardı. Kalın askılı elbisenin belinde siyah rugan ortasında fiyonk olan bir kemer vardı. Kıvırcık saçlarını dalgalı hale getirmişti ve sol omzunda toplamıştı. Şık ve zarif görünüyordu. Özellikle elbisesini çok sevmiştim.

"Efendim?" dedim yalandan gülümseyerek.

Sesimdeki durgunluğun üzerine Pınar kaşlarını çattı.

"İyi misin?" diye sordu. "Bir sorun mu var?"

Kafamı iki yana salladım.

"Hayır. Yalnızca dün gece uyuyamadım heyecandan. Bir de kınanın üstüne yorgunluk, anlarsın ya." dedim sesimin coşkulu çıkması için uğraşarak. Pınar gülümsedi ve şöyle söyledi.

"Nazlı seni çağırıyor." dedi garip bir heyecanla. "Ayakkabısının altına ismimizi yazıyoruz!"

Gülümsemeye çalışarak ayağa kalktım. Birlikte gelin ve damat odasının bulunduğu küçük binaya doğru ilerledik. O sırada sordum.

"Görkem geldi mi?"

Pınar kafasını iki yana salladı yürürken.

"Hayır. Aradım ama açmadı. Geliyordur ya, yoldadır herhalde."

Kafamı sallamakla yetindim sadece. Birlikte binaya girdikten sonra hızlıca üst kata çıkıp sağdaki odaya girdik. İçeriden gelen neşe dolu sesler kapının dışından duyuluyordu.

DOMİNO-3Where stories live. Discover now