Bölüm 8: Taklitler ve Asıllar

980 115 142
                                    

Düşmanını yakın tut dostunu daha da yakın sözünü zihnine kazımıştı Hazar.
Ancak Kıvanç ile ne yapması gerektiğini kendisi de bilmiyordu.
Onu yakın tutamayacak kadar ondan nefret duyuyordu ancak açlıktan ve işkenceden ölmemek adına fazla uzağa da gidemiyordu.

Görünmez bir pranga bileklerine kazınmış gibiydi.
Sanki derisine ikinci bir deri misali yapışan kelepçeler,zincirlerle bağlıydı ona.
Görünmez pranganın uzantısı onun mülkü ve dolaylarında idi.
Rahat hareket kabiliyetine sahip olması onun yeterince özgür olduğu anlamına gelmiyordu.
Kendi içinde bir Alcatraz büyüttüğünü hissediyordu.
Kaçmasının imkansız olduğu bu hapishane dünya üzerinde kaçılması en mümkünatsız yerlerden biriydi.

Gece onun saçlarını okşamış ve sırtını dönerek uyumaya devam etmişti.
Kıvanç ise hayatında ilk defa yüzme deneyimi yaşıyor gibiydi.
Kolları bacakları nerede durması gerektiğini bilmiyor vaziyette sırt üstü uzanmıştı.
Oğlana temas etmiyordu lakin yanından kalkıp gitmemişti de.
Düzensiz nefes alış verişlerinden onun uyumadığını anlamış olsa da sabaha kadar yanında durduğunu biliyordu.

Daha önce kimseyle uyumamış olması garipti.
Oysa Hazar,ablası Hazal'a ayaklarını uzatmayı severdi.
Kızla koltukta uyudukları vakit "Toynaklarını çek be oğlum!"diye gürleyen kızı hala kulaklarında çınlıyordu.
Küçükken kuzenleriyle yer yatağında yatmayı da severdi.

Bayram arefesi gecelerinde kalabalık yer yatakları,yorganlar ve atlas yorganlar aklına düşüp duruyordu.
Rulo halinde babannenin kiloluk yorganları içerisinde yuvarlanan çocukların sesi de zihnindeydi.

Gardolap üzerinden el sallayarak takla atarak diğerlerinin üzerine atlar ve Amerikan güreşi hareketlerini tekrarlardı.
Undertaker hareketi olarak gözlerini geriye yuvarlamak ve yalnızca akı görünmeli ürkünç görüntü yapmak en sevdiği şeylerden biriydi.
Küçük kuzenleri-nispeten hafif olanlar-alta alır bacaklarını havaya kaldırır tuş eder ve üçe değin sayardı.
Diğer bir kuzen hakem gibi yatağa vurarak üçü saydığında maç bitmiş,yorgunluktan sızmış olurlardı.

Sabahı tanımadığı bir katilin yatağında ettiğinde eskiye dair hayatı sıcak bir gölge geçişi gibi hissettiriyordu.
Her halükarda yanında soluk alan kişi kendi kan ve canından birini canlı canlı kesip biçmişti.

Hazar sabah uyandığında tahmin ettiği gibi yatağın ucu boştu.
Kafası karışık ve ne yaptığını bilmez o herifin ne yaptığı ile ilgilenmiyordu.
Kendisine bulamadığı sürece umrunda dahi değildi.
Koridorlarda yankılanan Can Ali'nin sesini duyduğunda gözlerini kırpıştırmış ve üzerine bir eşofman geçirmişti.

Takım elbisesi içerisinde emre amade biçimde bekleyen oğlan soğuk bir bakışla Hazar'ı süzmüş ve kısaca selamlamıştı.

"Kıvanç , kahvaltını koridor sonundaki odaya hazırlattırdı."

Hazar çıplak üstü üzerinden omzunu kaşımış ve tembelce eşofman çekiştirerek esnemişti.
"Kendisi de mi benimle ?"

"Misafirleri gelecek."

"Annesinin cenazesine mi?"diye mırıldandı Hazar alayla.
"Evde inek mi besliyorsunuz neden 10 farklı tabakta peynir var?"

"Hangi tür peynir sevdiğini bilmediği için hepsinden koydurttu."diye yanıtladı Can Ali.
"Reçelleri de."

"Ha?"

Hazar sofraya gözlerini kısarak baktı.
Bu bir tür tuzak mıydı?
Patates püresi ve bifteği ağlatarak açlıktan delirterek veren adam neden börekler,peynirler ve kızartmalarla dolu bir sofra donatılmıştı anlamak mümkün değildi.

"Kendisi de bana eşlik etsin."dedi Hazar cüretkar bir tavırla.
"Bu kadar şeyi bitiremem ben."

"Kendisinin misafiri var."diye mırıldandı Can Ali resmiyetten çıkan sesiyle.
"Kurban olayım ye böreğini peynirini sus,eksiksiz bitir. Yoksa bize çatar."

Kara DalyaWhere stories live. Discover now