~TEKLİF~

54 16 1
                                    

Hayatım; bir günlüğün ortalarındaki boş sayfalarına geldiğinde, kalemi ona verip yaşadıklarımızı hissettiklerime tercüman olması için yalvarabilirdim. Benim için günlükler sadece monoton yaşam parçalarını değil, duygularımızı satırlara dökmek için özel bir mekandı. Bana göre, orada bulunan her satır, önce varlığını bile bilmediğim duyguları içimde canlandırmıştı.

Poyraz'ın sıra dışılığına bu kadar çabuk alıştığımı yeni fark ediyordum. Mesela şu an büyük bir süt reyonunun içindeydik. Evet, bana sürpriz deyip getirdiği yer bir süt reyonuydu.

Acaba hayatım boyunca hiç süt içmediğimi mi düşünüyordu? Çünkü on beş taneye yakın süt kutusu almasının başka açıklaması olamaz diye düşünüyordum. Çok mantıklı bir düşünce değildi, kabul. Ama söz konusu Poyraz olunca, ihtimal dahilinde oluyordu.

Çok uzağında değildim süt ve benim malzemelerimin dolu olduğu market arabasına yaslanmış özenle seçtiği sütlerini arabaya koyan Poyraz'ı izliyordum.

Resmen tüm ciddiyetiyle süt seçiyordu.

İlk önce süt kutularının üst kısmındaki tarihinin yazdığı yere bakıyor sonra ne olduğunu hala anlayamadığım bir şekilde bazı sütleri arabaya koyuyor bazılarını tekrar yerine bırakıyor.

Sütlerin tarihlerinin geçtiğini de düşünmüyordum böyle büyük bir markette tarihi geçmiş mal satmazlardı herhalde.

Ben de bir tane süt aldım ve Poyraz'ın baktığı yere baktım ama tarihinin geçmesine aylar olduğunu belirten bir yazıdan başka ilginç hiçbir şey yazmıyordu. Onu yerine bırakıp yanında duran kutuyu aldığım anda Poyraz iki kutuyu elimden aldığı gibi yerlerine koydu.

Bana baktığını fark edince başımı kaldırdım. Hafiften çattığı kaşlarıyla, "Sürprizi bozacaksın." Dediğinde ben de ona kaşlarımı çatarak bakmaya başladım.

Bir de sürprizi bozacaksın diyor. Sütleri görmediğimi ya da okuma yazma bilmediğimi falan mi düşünüyordu acaba? Bunlar bile artık ihtimal dahilinde olan şeylerdi.

Sessiz kalarak beklemeye karar verdim.

Yirmi birinci süt kutusunu da arabaya bıraktıktan sonra sanki ben yanında değilmişim gibi arabayı tuttuğu gibi yürümeye başladı. Ben de peşinden ilerlerken aklımda o yirmi bir tane sütü satın alıp almayacağı vardı.

Sayın Poyraz Yanıl bugünkü şaşırtma kotanızı doldurdunuz lütfen daha sonra hatta çok çok sonra tekrar deneyiniz.

Ciddi ciddi ödeme sırasına doğru gittiğini görünce arabanın önüne geçip onu durdurdum. Üst üste duran süt kutularını işaret edip, "Bunların hepsini almayacaksın öyle değil mi?" diye sordum, dehşete kapılmıştım resmen ve öyle ki yakınımda olsa sesimden bile onun somut buharını hissedebilirdi.

Tek kaşını kaldırıp ciddi misin der gibi baktı ve ciddi olduğumu görünce de yarım ağız gülümseyerek, "Onları gezmeye çıkarmadığıma göre?" dedi.

"Bu kadar sütü almanın yalnızca iki seçeneği olabilir. Ya ineklerin nesilleri mi tükeniyordu ya da inekler kendi aralarında anlaşıp bize süt vermeyeceklerine karar verdiler?"

"Az daha sabret, beklediğine değecek."

Önümüzdeki yaşlı adam aldığı tek malzeme sayesinde sıra kolayca bize gelmişti. Poyraz ilk benim aldığım eşyaları geçirmeme yardım etti. Ben poşetleme işlemine geçerken gözümü Poyraz ve sütlerinden ayırmıyordum.

Poyraz sütleri yan yana iki sıra halinde dizerken kasiyer olan kadından nedense bir tepki beklemiştim ama kadın o kadar normal karşılamıştı ki tek anormal düşünenin ben olduğumu hissediyordum.

Bütün sütler tek tek kırmızı ışığa tutulduktan sonra kasiyer, "Toplam 190 TL tuttu." dedi Poyraz'a bakarak. Poyraz arka cebinden çıkardığı siyah cüzdanından iki tane yüzlük çıkarıp kadına uzattı.

Parayı alan kasiyer önündeki klavyeye benzer makinenin tuşlarına bastıktan sonra klasik kasa açılma sesi geldi ve Poyraz'ın paraları kasadaki yerini aldı.

Garip bir şey olmuştu çünkü kadın artan parayı uzatırken yanında iki tane ince uzun kağıtta vardı. Aramızdaki mesafeden kağıtta ne yazığını görememiştim zaten Poyraz'da hemen cebine koymuştu.

Elimizde çok fazla malzeme olduğu için market arabasını ödünç vermişlerdi. Yola çıktığımızda arabayı sürmek görevini Poyraz üstlenmek istemişti.

Sakin adımlarla asfalt yolda yürüyorduk. Sessizdik, esen rüzgarın sesi bazen yanımızdan bazen tam aramızdan geçiyordu.

Evin olduğu tanıdık sokağa girince içimi adını koyamadığım bir hüzün kapladı. Neden bu kadar yakına market yapmışlardı ki? Hem daha sürprizimi de öğrenememiştim. Çocuk gibi somurtmama az kalmıştı.

Poyraz, "En son ne zaman sinemaya gitmiştin?" Diye sordu sakin bir sesle.

Yirmi bir tane süt ile eve giderken başka sorular sorabilirdi veya direkt bu kadar sütün sebebinini de açıklayabilirdi.

Yine de sorusunu düşündüm. Düşünürken gözümün tekini istemsizce kapatıp zihnimi yoklamıştım.

"Hmm, yanlış hatırlamıyorsam üç ay olmuştur."

Önce arabayı durdurdu sonra adımlarını. O durunca ona bakarak ben de durmuştum.

İkimizin bedenleri birbirine karşı karşıyaydı. Onun başı biraz eğik duruyorken benimki ona daha iyi bakabilmek için kalkmıştı. Şapkalarımızı takmamıştık, saç tutamları alnına temas ediyordu. Yakışıklıydı hem de nefesimi titretecek kadar. Yüzünün kıvrımlarını izlerken yanağındaki o kırmızı çizgilere bakmamaya özen gösterdim, rahatsız olmasından korktum.

Oysaki o çizgilere dokunmak çok isterdim.

Göz göze geldiğimizde bu sefer gözlerimi kaçırmamıştım.

Poyraz, "Sana unutmanı istemeyeceğim anılar vermek istiyorum..." Diye mırıldanınca kafam karışmaya başlamıştı. Ne söylediğinin farkındayım ama şu an yaşadıklarımızla bağdaştıramıyordum.

Bir elini cebine götürdü ve biraz önce kasiyerin verdiği o kağıt parçasını aramıza uzattı.

"Eylül..." Kalbim şiddetle sarsıldı.

"...Benimle sinemaya gelir misin?"



with you MELİFLOUS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin