Yine ben, ama başka bir hikaye ile....
Misafir çocukları...
Hepsinden nefret ediyordum. Doruk ise dünya üzerinde görülebilecek en beteriydi.
"Bana bilgisayardan oyun aç!" Annemle, Hatice abla rahat rahat dedikodu yapabilmek için Doruk canavarını benim odama tıkalamışlardı.
"Açamam, yok bu bilgisayarda." Ona bakmadan önümde duran ekrana konuştuğumda koşarak yanıma geldi.
"İndirmene gerek yok ben internetten oynarım." Oflayarak arkama yaslandım ve bir metre bile olmayan iblise baktım.
"İnternette yok bu bilgisayarda." Kaşlarını çattı.
"Var, eve girerken wifi kutusunu gördüm." Bende kaşlarımı çattım. Bunu bilecek kadar zeki olması beni korkutmuştu açıkçası. Aklıma gelen şey ile kollarımı göğsümde bağlayarak kaşlarımı kaldırdım ve arkama yaslandım.
"Kutu bozuk." O da benim hareketlerimi taklit ederek başını yana eğdi.
"Işığı yanıyordu." Dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Ödemeyi unuttuğumuz için bozuk." Duraksadı.
"O zaman ışık kırmızı yanardı." Sinirlenerek öne doğru eğilip boy farkını az da olsa kapattım.
"Bizimki yeşil yanıyor." Tam itiraz edecekken elimi havaya kaldırıp onu durdurdum.
"Bak doruk şöyle yapalım." Elimle kitaplığımı işaret ettim.
"Sen benim kitaplığımdan seçtiğin bir kitabı 20 sayfa oku. Bende sana istediğin oyunu açayım." Ağzı bu kadar iyi laf yapsa da okulda pek başarılı değildi. O sayfaları okuyana kadar annemler dedikoduyu çoktan bitirirlerdi. Yani en azından ben öyle olacağını umuyordum.
"10 sayfa." Kaşlarını çatmış pazarlığa tutuşan bu şeytana ruhumu satmayacaktım.
"15." Ama pazarlık dışında da başka bir şansım yoktu. Biraz düşündü. Bir bilgisayara birde bana baktı.
"İstediğim oyun mu?" Kafamı olumlu anlamda salladım.
"Ne istersen." Elini uzattığında tereddüt etmeden hızla sıktım ve kütüphanemden kapağını ilginç bulduğu bir kitabı seçmesini bekledim. İçerik kontrolü yapacak değildim, sonuçta okusa bile okuduğunu anlayabildiği şüpheliydi. Şansıma eskiden okuduğum bir çocuk kitabını beğenip yatağıma kurulduğunda bende odamdan çıkarak annemlerin yanına ilerledim.
"Sana asıl bombayı anlatmadım Perihan." Hatice abla annemin karşısında heyecanla doğrulduğunda bende mutfağa girmiştim.
"Cemre, koş bize iki köpüklü türk kahvesi yap. Sende dinle bak çok büyük olay." Hatice abla bana eliyle gel işareti yaparken ayaklarını toplayarak küçücük sandalyenin üstüne resmen tünedi.
"Ben şu üst semtte bir eve temizliğe gitmeye başlamıştım ya hani." Kahve fincanlarını çıkarttım. Annem kaşlarını çatarak hatırlamaya çalıştı.
"Şu zengin semtinden mi bahsediyorsun?" Hatice abla başıyla onayladı.
"Kadın geçen gün o sana bahsettiğim hayırsız oğluyla kavga kıyamet, birbirlerine girdiler. Oğlan annesine neler neler dedi bir duyman gerek, Perihan." Ben cezveye türk kahvesi koyarken görmesem de beni işaret ettiğini fark ettim.
"Cemre, sana bir tanesini söylese evden kovarsın yemin ederim." Kaşlarım istemsizce havaya kalktı.
"Öyle terbiyesiz bir çocuk. Küçük olan saf, vur ensesine al lokmasını ama bu büyüğü... Allah düşman başına vermesin." Hatice abla cümlesinin sonuna doğru yakasını silkti.
"Valla ben çok güzel iki kız yetiştirdim. Saygıda hiç kusur etmezler. Kadına da acıdım." Annem böbürlenerek konuştuğunda cezveye suyu eklerken hafifçe gülümsedim.
"Biri evlendi, yuvasını kurdu. Cemre de üniversite kazandı, okuyacak." Hatice abla mutfak masasından tezgaha doğru ellerini çırptığında şaşkınlıktan cezveyi düşürecektim.
"41 kere maşallah güzel kızıma." Başımı eğerek teşekkür ettiğimde Hatice abla beni umursamadan anneme döndü.
"Neyse işte. Bunlar kavga ettikten sonra çocuk çat dedi evi terk etti. Kadında ağlama krizlerine girdi. Evlerinde de her gün çalışan bir kadın var bahsetmiştim, Nural. O gitti yanına sakinleştirmeye sonra geldi bana yemek arasında her şeyi bir diyene kadar anlattı." Annem iç çekti.
"Gerçekten üzüldüm kadına, hiçte bunları hak edecek biri gibi değil, anlattıklarından." Hatice abla kıpırdanıp ellerini dizlerine vurdu.
"Bende öyle sanıyordum ama ne şirret çıktı bu kadın. Ettiğini bulma dünyası işte. Allah bilerek yüzünü güldürmüyor kadının." Cezveyi zor bela yaktığım ocağa yerleştirirken meraktan dolayı kaşlarım çatıldı.
"Ne diyorsun be Hatice, baştan anlat şu olayı." Hatice abla ellerini masaya yaslayarak öne doğru eğildi.
"Bu Jale hanım, kocasıyla tanışmadan önce hosteslik yapıyormuş. O dönemlerde de Rıfat bey durmadan bununla karşılaşıyormuş. Adamda Jale Hanımı çok beğenmiş, birkaç kez yemeğe çıkarmış sonra Jale hanım adamın yani Rıfat Beyin evli olduğunu öğrenince kendini geri çekmiş. İstememiş adamı. Ama Rıfat Bey durur mu, hediyeler, tatlılar, çiçekler. Her gün kapıya başka bir şey göndertiyormuş. Jale hanımda o zamanlar annesiyle yaşıyormuş, ablalarından kardeşlerinden kurtulmak için midir artık bilinmez bir süre direnip en sonunda adamın teklifini kabul etmiş. Adamın tabi çocukları falanda var neyse Rıfat Bey Jaleye bu üst semtteki evlerden birini almış, dayamış döşemiş resmen kapatması yapmış. O sırada da Jale Hanım hamile kalmış." Ağzım açık hikayeyi dinlerken kahve az kalsın taşacaktı. Annem hızla ayaklanarak bana doğru koştu.
"Ay bir işi de becer be Cemre." Kahve köpürdüğünde annemden önce davrandım ve hızla ocaktan çekip havada tuttum.
"Tamam, tamam. Sakin ol, bir şey olmadı. Taşmadı yani." Annem sinirle kafasını iki yana sallayarak hızla yerine dönüp oturduğunda bende kahveleri fincanlara dökmeye başladım.
"Yani kadın evli falan değilmiş. Bunca senedir ister kapatma de ister metres de öyle yaşıyormuş. Üstelik ilk büyük çocuk doğduğunda da adam başta bunlara pek bakmamış. Zor zamanlar geçirmişler ama sonrasında tekrar araları düzelmiş. Nural dedi ki bu çocuğun siniri de buradan geliyor." Annem onaylamaz bakışlarla önüne koyduğum kahveden bir yudum aldı.
"Ne kadar ahlaksız kadın. Nasıl yedirmiş kendine bunu?" Dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Oğlanın arkadaş çevresi de çok kötü be Perihan. Durmadan dışardalar, bazen ben temizliğe gittiğimde eve yeni giriyor oluyor. Leş gibi içki kokuyor, selam sabah bir şey yok, bir lokma bir şey yiyor sonra yatıp uyuyor. Varsa yoksa spor, içki, karı kız. İşte kadından da acısı böyle çıkıyor yuva yıkmanın." Annemle Hatice ablanın dedikodusunu elinde kitapla içeri giren Doruk böldü.
"Cemre abla, 15 sayfa bitti. Şimdi oyunu açar mısın?" Hatice abla oğlunu sanki ilk defa görüyormuş gibi bir şaşkınlıkla önce Doruk'a sonra bana baktı.
"Doruk kitap mı okudu." İkimizde kafamızı olumlu anlamda salladığımızda Hatice abla eliyle ağzını kapadı.
"Cemre, kız sen var ya o Jale'nin oğlanı bile dize getirirsin." Doruk'un başını okşarken yaptığı yorumla yüzümü buruşturdum.
"Aman öyle bir adamla hiç uğraşmam." Hatice abla başını iki yana salladı.
"Öyle deme kız. Adam tirilyonluk." Omuzlarımı silktim.
"İsterse katrilyonluk olsun, ondan adam olmaz gibi duruyor." Doruk'u yanıma alarak odama dönerken kulağıma hala Hatice ablanın sesi geliyordu.
"Bir de oğlan laf yapıyor diye Rıfat beyle, Jale hanım adamın evinde bir araya geliyorlar. Zaten Jale Hanım adamın hasta karısına da bakıyor. Olan küçük oğlana oldu. Nural ya da bakıcılarla kalıyor. Bazen yanlız bile kalıyormuş." Daha fazlasını duyamadan odama girmiştim bile.
YOU ARE READING
Benim İçin Değişme
Teen FictionBana bir iş teklif edilmişti. Çaresiz bir anne tarafından oğlunu yola getirebilmesi için yapılan bir teklif. Demir Mert Hanoğlu için büyük planlar vardı, bense onların gerçekleşmesi için tutulan bir maşaydım. İşim zordu ama imkansız değildi ve biz...