10. Bölüm / Kanka

51 8 28
                                    

"Ben dedim ama ya!" Diyerek ağlamaya başladığımda karşı odadan duyduğum tek şey kocaman bir kahkaha oldu. 

"Sakin ol. Ampulde bir sıkıntı vardır."  Demir yataktan kalarak koridora yürüdü ve ışığı kapatıp açtı. Işık hala gidip geliyordu. Bir kez daha aynısını yaptı ama hiçbir şey değişmedi. Oflayarak ışığı kapatıp benim odamın ışığını açtığında her şey normale döndü. Karışmış saçları ve sersemlemiş yüzüyle o kadar tatlı duruyordu ki midemde haraketlenen kelebekler yüzünden daha fazla ağlamaya balşladım.

"Ağlama." Dediğinde göz yaşlarımı sildim ama nefes alış verişim normale dönemiyordu. Onbir yaşında bir çocuğun iki cümlesi ile altıma sıçacak noktaya gelmiştim resmen. 

"Gerçekten hayaletlere inanıyor musun sen?" Omuzlarımı silktim. Bu kadar tesadüf üst üste gelmese inanmazdım ki. Sinirle koridoru gösterdim. 

"Baksana, bunun olma ihtimali yüzde kaç sence?" Ofladı.

"Yüzde çok Cemre, ampulde sıkıntı olabilir, kablolarda ya da şalterde. O yüzden sen şimdi sakinleş ve uyu." Odanın içerisindeki tekli koltuğa doğru yürüyerek yanında duran ayaklı lambayı açtı, odanın ışını kapattı ve koltuğa oturdu. Başını arkaya yaslayıp gözlerini kapattığında derin bir nefes aldım. Ne yani burada mı kalacaktı? Bu adam ne ara bu kadar iyi kalpli ve sevgi dolu olmuştu? Benim işime geliyordu, gerisinin bir önemi yoktu. Ona arkamı döndüm ve gözlerimi kapattım. Ağlamak biraz olsun rahatlamamı sağladığından kendimi uykunun tatlı kollarına bıraktım. 

Uyandığımda ilk duyduğum şey kuş sesleri oldu. Dönüp hızla Demir'in olduğu tarafa baktım. Koltuk boştu ve ışık kapanmıştı. Doğrulup camdan dışarı baktığımda havanın aydınlanmış olduğunu gördüm, ayaklanıp giyidim ve hazırlandım. 

Mutfağa indiğimde Nural etrafı toplamış ve kahvaltı hazırlamıştı. 

"Günaydın." Gülümsedi.

"Günaydın, Cemre." Nural ile birlikte kahvaltı ettikten sonra Efe'yi uyandırmak için üst kata çıkacakken merdivenlerin başında Demir ile karşılaştım. Odasına inen kısa merdivenleri çıkıyordu. Beni fark etsede bakmadan yürümeye devam ettiğinde tam yanıma gelince konuştum.

"Günaydın." Cevap vermedi. Altına kumaş bir pantolon üstüne de aynı renk bir kazak giymişti, dışarı çıkmak üzere olduğunu fark ettim. 

"Dün için teşekkür ederim, sabah olunca korkumun ne kadar anlamsız olduğunu fark ettim ama dün korkuda-" Bana doğru dönüp eliniyle durdurdu.

"Anlaşmamız." Kaşlarımı havaya kaldırarak kollarımı göğsümde birleştirdim.

"Sabaha kadar beni beklemediğin için geçersiz." Dediğimde kaşları çatıldı.

"Sabaha kadar beklemediğimi nereden biliyorsun?" Duraksadım. Uyandığımda yoktu ama gitmeden ışığı kapatmıştı. Işığı sabah olduğu için mi yoksa çoktan uyuduğum için kapatmıştı orasını bilemiyordum. 

"Bekledin mi?" Dediğimde bir süre düşündü. O kadar zor bir soru sormamıştım. Beklediyse bekledim diyecekti ve bende onu rahatsız etmeyi bırakacaktım. Beklemediyse... ah o zaman başına bela olacaktım. Gözlerinde aynı anda onlarca duygu geçti. Açık kahve gözleriyle gözlerimin tam içine baktı. 

"Beklemedim." Kocaman bir gülümseme ile neredeyse zıplayacaktım. 

"O zaman anlaşma iptal." Yüzündeki hafif gülümsemeyi gördüğümde koluna hafifçe vurdum.

"Ama üzülme, bu dürüstlüğün için sana bugünlük izin veriyorum." Dediğimde hafifçe güldü ve başıyla selam verip yanımdan uzaklaştı. 

˚˚˚˚

Benim İçin DeğişmeWhere stories live. Discover now