Benim maşallah dediğimin üç gün yaşamadığı artık kanıtlanmıştı, hatta bırakın üç günü, üç saat yaşasa dişimi kıracaktım. İlk yarı sorunsuz ilerlemiş, attığımız iki golle çok güzel bir üstünlük kurmuştuk. Devre arasında takımda nedenini anlayamadığım bir gerginlik hissetsem de her zamanki gibi işimi yapmış ve soyunma odasından çıkmıştım. Çıkarken Muslera'nın birkaç kişiye sakin olmaları gerektiğini söylediğini duysam da umursamamıştım.
Keşke umursasaymışım, belki o zaman sahada, herkesin içinde kırmızı kart yemesine engel olmaya çalışan kocama saldıran Marcao'yu izlemiyor olurdum. Adamın Kerem'in üzerine yürüdüğünü başta algılayamamıştım. Kimsenin algıladığını da sanmıyordum ama Marcao birden Kerem'e gelişine bir kafa ardından da iki yumruk salladığında 'KEREM!' diye bağırarak ayağa fırlamıştım. Hatta teknik direktör kutusunun son noktasına kadar adımlamış, ancak Okan hoca koluma yapışınca ne yaptığımın farkına varabilmiştim.
Bu ne cesaretti böyle ya? Maçın ortasında, sırf sus dedi diye kocama vurma hakkını kim veriyordu bu adama? "Hocam görmüyor musun?" diyerek silkelenmeye çalıştığımda gözüm Kerem ve Marcao'yu ayırmak için başlarına toplanan oyuncu kalabalığındaydı. Yazık Kerem şoka uğramış, kendini savunmaktan başka tepki bile vermemişti. Her şey güzel ilerlerken nereden çıkmıştı bu kavga? Ara sıra Kerem'in bu spor için fazla nazik olduğunu düşünmüyor değildim. Ben olsam çoktan geri yapıştırmıştım çünkü Marcao'ya. Okan hoca bir kez daha çekiştirdi kolumu. Yüzümü saniyelik olarak ona çevirdiğimde onun da en az benim kadar sinirli olduğunu fark edebilmiştim. "Hocam!"
"Bir sakin ol!"
"Ya nasıl sakin ol ya! Durduk yere vurdu kocama!"
"Farkındayız, alacak cezasını! Bir dur yerinde kendinle uğraştırma beni şimdi burada!" Okan hocanın bağırışıyla biraz olsa da sakinlerken etrafıma tekrar bakındım. Taraftar ıslıklarla durumu protesto etmeye başlamıştı. Açelya da müdahale edebileceği bir şey var mı diye yanımızda durmuş sahaya bakıyordu. "Berkan! Al Gökçe'yi şuradan!"
Okan hoca kolumu bıraktığı saniye, refleksle sahaya doğru bir adım atmış, Kerem'i daha iyi görmeye çalışmıştım. Hayvan çok sert vurmuştu. Acaba çok acımış mıydı canı? Kesin yüzü gözü morarırdı şimdi. Berkan, Okan hocanın bıraktığı kolumu tuttu. "Yenge, Allah aşkına bir sakin ol!"
"Nasıl Berkan? Herif sağlı sollu yapıştırdı kocama! Burada olsa da bir tane de ben yapıştırsam ona!" diyerek onu da silkelemeye çalıştım. Bu futbolcuları ne ile besliyorlardı bilmiyordum ama Berkan yerinden kıpırdamamıştı bile. "Geri zekalı, elin Brezilyalısı işte! Kocama vuruyor bir de, mal! Ne dedi sanki Kerem?"
"Yenge tamam, bilmiyoruz bile ne oldu tam olarak." Berkan sakin olmaya, beni de sakinleştirmeye çalışıyordu ama onun da feleğinin şaştığı her halinden belliydi. Marcao'yu uzaklaştırmayı başardıklarında hakem ne olduğunu izlemek için VAR'a koştu. "Bak, bakacak şimdi hakem. Kırmızı yer büyük ihtimalle Marcao."
"Kırmızı kart kocama yaptığı hayvanlığı telafi edecek mi?" diye söylendim ama biraz olsun sakinlemiş, sahaya koşmamın ne kadar saçma bir fikir olduğunun farkına vararak kendimi olduğum yere sabitlemiştim. "Ya Berkan," diyerek ona döndüğümde o zaten bana bakıyordu. Gözlerim mi dolmuştu benim? "ben bu adamın performansı düşmesin, uykusu kaçmasın, aman sağlıklı şeyler yesin diye kıçımı yırtıyorum evde! Gelmiş yumruk atıyor ya! Hangi hakla anladın mı?"
"Anladım yenge, çok seviyorsun kocanı, senin de canın sıkıldı ama bir dur." Buğulu gözlerle sahaya, Kerem'e baktım bir kez daha. Yüzünü koluna sildikten sonra arkadaşlarına bir şeyler söyleyip bizim tarafa doğru koştu. "Heh, o da dayanamadı geliyor zaten."
"Bırak beni," Berkan Okan hocanın görse kızacağını bilmesine rağmen bıraktı kolumu, ben de tamamen döndüm Kerem'e doğru. Haklıydım, yüzünün yan tarafı, alnı kıpkırmızıydı. Hem sinirden hem de aldığı darbelerin etkisinden. Eli yüzü şişmeseydi bari. Önümde durduğunda bir saniyelik duraksamadan sonra kendimi kollarına attım. "iyi misin? Çok acıdı mı? Hayvan ya, şok oldum resmen! İyisin değil mi?"
Kerem sımsıkı sardı beni, kafasını boynuma gömdü. "İyiyim, tamam yok bir şey." kazadan sonra bana aynı bu şekil sarıldığı anlar aklıma gelince bir hıçkırık koptu boğazımdan. Başımızdan bela eksik olmuyordu gerçekten. "Ağlama, Gökçe," kafasını kaldırarak bir elini yanağıma koydu, gözlerimizi birleştirdi. "ağlama, iyiyim. Berkan zor tutuyor gibiydi seni, ondan geldim. Nolur?" göz yaşlarımı yanağımdaki eliyle sildiğinde kafamı salladım. Tam bir sulugözdüm. Kerem hafifçe gülümsedi, uzanarak alnımı öptü. "Korktun mu, kız kocana bir şey olacak diye?"
"Ya Kereem," diye mızlandığımda güldü biraz, acısını unutmuş, beni sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi daha çok. "ne korkacağım," dediğimde bir kere daha öptü alnımı.
"Korkma zaten, öyle kolay yıkılmam, merak etme." diyerek göz kırptı bana, ben de ona dil çıkardığımda son bir kez kollarını sıkıştırdı etrafımda. "Şimdi uslu dur, maçı bitirip gelicem tamam mı?" dediğinde kafamı salladım.
"Bana diyene bak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yüzük / Kerem Aktürkoğlu
FanfictionFutbolcu Kerem. Galatasaraylı Kerem. Mustafa amcanın torunu Kerem. Kocam Kerem. Gökçe Altun kendisini Kerem Aktürkoğlu ile evlenme dairesinde bulduğunda 20 yaşında, üniversite ikinci sınıf öğrencisiydi. Kerem'le daha öncesinde hiç konuşmamış, nik...