Büroya dönüş

107 10 1
                                    

Merhaba arkadaşlar. Okuyan kişi sayımız çok az ama rica etsem yorum ve vote yapar mısınız? Yorumlarda özellikle eksiklerimi belirtirseniz minnet duyarım. Okuyan herkese teşekkür ederim. Keyifli okumalar!  

************************************************************************************

 Hayatta korktuğum çok az şey vardır. Korku: İnsanı içine çeken bir girdaptır. Şuan beni boğan, yıldıran ve üstüme gelen bu girdap benim en büyük korkularımı biliyor zaaflarımın üstüne gidiyordu. Önüme konan iki seçenekte gözümde büyüyor üstüme geliyor. Belkide bunun nedeni en büyük korkumla baş başa kalmış olmamdı: Yalnız kalmıştım... 

Annemin hep dediği söz geldi geçti aklımda 'Yalnız insan hep en güçlü olandır çünkü onların yanında korktuklarında sarılacakları, onları sakinleştirecek kimse yoktur; Onlar tek başına ayakta kalmak ve de düşünce kendileri kalkmak zorundadırlar. Yalnız insanlar kendi kahramanlarıdır...' Peki ben anne? Bende kendi kahramanım olabilir miyim? Korkaklardan kahraman olur mu? Yalnızılık zifiri bir karanlıkta ışık aramaktan farksız benim için. Ama bak yalnızım. Ve ben senin kızın olmaya yaraşır bir şekilde önüme konan seçeneklerden zor olanını seçiyorum anne; savaşıyorum. Bu gün son... Sensiz ve yalnız yaşamımın savunmasız olarak ilk adımı için hazırlanacağım. Düşmek için kalktım çünkü yerdekiler her zaman güçlüdür. Düşmek cesaret ister, ayakta kalmak ise çaba. Yattığım yerden doğruldum ve aynanın karşısına geçtim. uzun kahverengi saçlarım dağınık, esmer tenimde ağladığım için oluşan kızarıklıklar, hareket etmediğim için aldığım kilolar... Aynada kendi gözlerimin içine baktım; kahverengi saçlarımla aynı renkte olan gözlerim sanki yanlızlığın acısını anlatmak istermişçesine bakıyordu, ilgiye muhtaç. Karşımda baktığım dağınık halimden utandım. kızdım kendime, daha kötüsünü yaşayanlar varken ben kendime nasıl olur da bunalıma girme lüksü veririm? Ayıpladım kendimi. Bana yılmak değil, kalkmak yakışırken pes ettiğim için. Annemin ölümünün üstünden 2 ay geçmiş ve ben 20 Temmuz- 31 Ağustos arası 45 günlük Adli tatili uzatmış ve bu süreyi iki aya çıkarmıştım. Yakıştı mı bana? üstümdeki matem havasını dağıtmak için annemin doğum günü hediyesi olarak aldığı radyoyu açtım. Giysilerimden bir çırpıda kurtuldum ve duşa girdim. Pes etmiyorum işte! Herkese her şeye inat ayaktayım. Duştan çıkmamın ardından hemen işe gitmek için uygun kıyafetler giydim. Şık ama sade. Genç yaşıma uygun ama işim gereği koruduğu ciddiyeti olan kıyafetlerdi giydiklerim. Aynanın karşısından çekildim...

İlk iş olarak çalıştığım büroya gittim. Beni gören herkes şaşırıyor ve baş sağlığı diliyordu. Bu hallerini sevmiyordum. Benim annem ölmemişti ki! Yeni bir başlangıç yapmıştı sadece. Sanırım geldiğime en çok sevinen Kenan ağabey olmuştu. Bakmayın ağabey falan dediğime otuzlu yaşlarının ortasında yakışıklı bir adamdır. Ama benim için bir ağabeyden farksız, daha yeni yetme olduğum yıllarda devlette çalıştığım zamanlardı; aldığım birkaç davada üstün başarılarımı görmüş yaşıma göre oldukça iyi olan başarılarım için beni bürosuna almıştı. Bir yeni yetme için oldukça iyiydi bu, Türkiye'nin en başarılı bürolarından birinde çalışmak. Kenan ağabey üstündeki şaşkınlığı atıp hemen sarıldı bana. Odasına gittik sonra, gene o espirili, sevecen tavırlarını sergiledi. Daha sonra nereden geldiğini anlamadığı bir ciddiyetle konuştu ''Ahu iyi misin?'' gene anlamıştı içimde olan savaşları. Zaten hep anlardı ki o beni. Gene de anlamamazlıktan geldim ve cevap verdim. ''İyiyim ağabey. Nasıl olsun ki?'' güldü sadece. Biliyordu konuşmak istemediğimi hemen toparladı konuyu. ''Sonunda döndün be dosya güzeli. Sensiz tadı tuzu yok buraların. Bir sürü iş birikti hadi bakalım iş başına!'' dedi yalan bir coşkuyla. Minnetle baktım ona, eğer toparlanacak isem bunda payı büyük olacaktı Kenan ağabeyimin eminim. Gerçekten de dediği gibiydi Kenan ağabeyin, işler o kadar çoktu ki kafamı kaldırıp bir kahve almaya bile fırsatım olmadı. Öğlen arasına kadar soluksuz durmadan çalıştım. 

En sonunda isyan eden miğdeme kulak verdim ve yemeğe gittim. Tekrar iş başı yaptığımda elime aldığım dosya oldukça sıradan bir dava olmasına rağmen dikkatimi çekmişti. Üniversiteden yakın arkadaşım Meral' in devretmek istediği davalardan biriydi bu. Hisse davasıydı. Ünlü bir holdingin ortakları arasında çıkan anlaşmazlıkta amcadan kalan yüzde on üçlük bir hisse paylaşılamamış ve davaya kadar uzamıştı mesele. Mardinli iş adamları olan Mirza ve Hekta beyin arasında olan davaya göz gezdirdim biraz. Oldukça ilgi çekiciydi. Hemen telefona sarılıp aradım Meral' i konuşmamızdan öğrendiğim kadarıyla iki kuzenlerdi. Mardin' de köklü bir aileden geliyorlarmış. Meral ile konuşmamızda ertesi gün saat 10.00'a verdiğim bir buluşma olacaktı. Mirza bey ile konuşup davanın ince ayrıntılarını, hedeflerini ve nedenlerini öğrencektim. Sıradan  bir davanın neden bu kadar dikkatimi çektiğini bilmiyordum ama sezgilerime güveniyordum. O gün çok nadiren yaptığım birşeyi yapıp eve dosya götürdüm ve incelemelerime evde devam ettim. Oldukça geç bir saate elimden bıraktıgım dosyadan hemen sonra bana kucak açan uykunun kolllarına bıraktım kendimi. Bakalım bu davanın getirileri neler olacaktı... 

Yaşanmışlıklar Defteriजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें