"Allah büyük avukat hanım..!"

17 3 0
                                    

          Ağlamak güçsüzlük göstergesi midir? Yoksa güçlü olduğunu mu anlatır göz yaşı? Bence... neden ağladığındır seni güçlü kılan. Sinirden,mutluluktan, üzüntüden, hırsından,sevginden, bazen de oylesine... Ağlamak güzeldir. Ama en güzel göz yaşı gene ve gene benim annemdedir... Göz yaşına hasret duydugum kadın...


Bir keresinde annemi ağlarken görmüştüm; küçüktüm ama hatırlıyorum olanları. Elinde bir resim, resmin karşısında ağlayan annem. Minik ayaklarımla koşa koşa gittim yanına, ellerimi yanaklarına koydum ve sarıldım anneme. Fark etmeden bende başlamıştım annemle ağlamaya. Zaten dayanamazdım hiç onun gözyaşlarına. Ne kadar kaldık öyle bilmiyorum ama ayrıldığımızda ellerimi tutup göz yaşlarının üstüne koydu. "Allah senin yerinede ağlatsın beni, yeterki sen gülümse." O küçük yaşımda bile kavramıştım herşeyi. "Ağlamazsam senin kadar güzel olamam ki. Sen demiştin ya bir şeye ulaşmak ne kadar zorsa o kadar güzeldir diye. Sen ağladığın için mi bu kadar güzelsin anne?" Annem göz yaşlarını sildi buruk ama etkileyici bir gülümseme bağışladı bana. "Boşversene güzel olmayı. Allah sana çirkin şansı versin, güzel kızım."

           O zamandan bile biliyordu asil kadın onun kaderinin benimkine ait olduğunu. Ama gene de bir umut etmişti ya duasını şimdi olsaydı takılırdım ona bana takıldığı kelimelerle  Allah büyük avukat hanım... Ama eğer sana benzeyeceksem çekerdim acılarımı. Yıpranmışlıklarından öptüğüm kadın... Allah büyük, kaldıramayacağı dert vermez kimseye...





Babamla olan konuşmanın ardından cevabını bile beklemeden uzaklaştım ondan. Eve gittim hemen. Eros defalarca aramış bense babam ve Ayça ile karşılaştığımı söyleyen kısa bir mesaj atmıştım ona. Ben sevgiye muhtaç küçük bir kızdan fazlası değildim ki...Nedendi bu kadar sevgisizlik?

          Bu gün pazartesiydi ve ben boşladığım işleri tekrar toparlamak adına bürodaydım ama ne yapıyordum? Babam ve Ayçayı düşünüyordum. Kızdım kendime hemen toparlanmalıydım ve Öyle de yaptım. Önümde duran gündoğdu oteller zincirinin dosyasındaki belgeleri inceledim. Elime telefonumu alıp müvekilimi aradım. Kalbimde gene o garip kıpırtı vardı.

          Daha fazla düşüncelere dalmadan çağrım yanıtlandı ve onun kalın ve hafif boğuk etkileyici sesini duydum. "Alo?" Belli ki kim olduğuna bakmadan yanıtlamıştı çağrıyı. Umursamadan cevap verdim.

       

     "Alo! Mirza Bey. Benim Avukat Ahu Akçay. Aklıma takılan birkaç soru var. Uygun bir zamanda görüşme ayarlamamız gerekiyor." Karşıdan derin ve yorgun bir iç çekiş geldi. Ardından müvekkili cevap verdi. "Özür dilerim uzun bir gündü ve böyle devam edeceğe benziyor. Bu akşamdan başka önümüzdeki  iki hafta boyunca gece 12, sabah 7.30 ve tabii öğlen yemekleri de dahil full doluyum. Sizin için de uygunsa bu akşam olabilir mi?" Aklındann  programımı geçirdim bu gün saat 5.30 gibi arkadaşları ile yemek yiyecekti başka da planı yoktu. " saat 8.00 gibi uygunsanız bu gün olur." Aslında muhtemelen 7.30'dan erken bir saate işi bitmiş olacaktı ama tehlikeye atmak istemedi. karşıdan fazla gecikmeden cevap geldi.

              "Olur uygunum."
Aklındakini unutmadan söyledi Ahu.

       "Lütfen sizden istediğim belgeleri getirmeyi unutmayın şu an size mesaj atacağım hangi belgeler olduğunu. Ayrıca şu bahsettiğiniz gelirdeki açıklıkla ilgili dosyayı da getirin burnuma hoş olmayan kokular geliyor. Görüşmek üzere."
  

          "Görüşürüz Ahu hanım teşekkür ederim."  Mirza beye baktı asistanı. Kimseye olmadığı kadar kibar konuşmuştu. Buna şaşırdı. Mirza Bey genelde çalışanlarla çok sıkı fıkı olmayı sevmezdi. Özellikle de akşam yemeklerinde çalışmak pek ona göre değildi. Patronu daha çok akşamları kalır ve işini ofiste bitirirdi. Bu onun prensibiydi...

       "Mirza bey! Görüşmenizin başlamasına 15 dakika kaldı efendim ve siz hala öğle molası vermediniz." Derin bir iç çekti Mirza ve asistanının elindeki atıştırmalıklara  baktı ve başını salladı. Acıkmıştı ama bu yemekleri istemiyordu ki.

           

            Annesinin yemeklerini özlemişti. Annesini  yemeklerini geçtim sıcak ev yemeğine hasret kalmıştı. Gene de nimete saygısızlık edipte beğnmediğini asla dile getirmezdi. El mahkum kabul etti atıştırmalıkları. Mardin'in güzel yemeklerinde büyüyen birisi için bunlar işkenceydi ya neyse...  Sonra nerden uçup geldiyse o düşünce sıcacık etmişti içini. Güzel avukatının yemek yapışı, gülerek sofraya oturmak onunla daha sonra elini tutmak ve "Ellerine sağlık benim güzel eşimin..."

                hayal ettiği şeyin imkansızlığıyla sızladı sol yanındaki haylaz çocuk. Ardından usulca diledi yukardakine. Bilirdi her daim duyardı o sesini "Yardım et rabbim. Elini elime, kalbimi kalbine örtmeme yardım et!"

Yaşanmışlıklar DefteriWhere stories live. Discover now