ÖZLEM(3)

147 15 1
                                    


Hayat bir kez daha bana kıçıyla gülüyordu. Kurtuldum derken, bir yenisi buluyordu beni. Zaten kayıp olan ben, daha da kayboluyor; hatta yok oluyordum. Ruhum daha derinlere, karanlığa sürükleniyordu. Fakat ben karanlıktan değil derinlerden korkuyordum.

Bir müddet koltukta boş boş oturup kafamı kurcalayan soruların cevaplarını bulmayı amaçladım. O kadar karışık ve çözülmez bir olayın içindeydim ki. Sanki geçmişimden daha okkalısını ve ağırını yaşıyordum. Düşünerek bir yere ulaşamayınca bunun gereksiz olduğuna kanaat getirip vazgeçtim.

Kendimi yorgun ve hayattan bezmiş hissediyordum. Hoş... ruhsal açıdan zaten dibe çökmüş durumdaydım. Bedenim yorgundu fakat uyumak istemiyordum. Dışarı çıkıp biraz dolaşsam iyi gelebilirdi. En azından zihnimi boşaltmış olurdum.

Telefonumu elime alıp Ceyda'yı aradım.İkinci çalışta açtı.

"Efendim Aryacığım ?"

"Bügün birşeyler yapalım mı diye sorucaktım." Elimde telefon, koltuğa oturmuş ayak parmaklarımla oynuyordum.

"Olur canım. Benimde canım çok sıkılmıştı.Hem Murat da izin vermiş zaten, değerlendirelim değil mi ? " derken bile yüzündeki gülümsemeyi az çok tahmin edebiliyordum. Ceyda, Murat abiye kör kütük aşıktı fakat Murat abiye söyleyemiyordu.

"Tamam o zaman."

"Tamam canım. Nerede buluşalım ?"

" Şey... emniyetten dönüşte, yolun üzerinde bir cafe var. Orayı biliyor musun ?"

"Cadde tarafındaki mi ? Evet biliyorum. "

"Tamam o zaman.Ben yarım saate hazırlanıp geliyorum . Orada buluşuruz."

"Tamam canım öptüm."

"Görüşürüz" diyip telefonu kapattım.

Ceyda, şarkı söylediğim cafede kasiyerlik yapıyordu.Benden 2 yaş büyüktü. Öğrendiğime göre; Murat abi onu, gecenin bir yarısı sokakta bulmuş. Pek ayrıntı bilmesem de,Ceyda o sırada tecavüze uğramak üzereymiş. Murat abi de Ceyda'yı kurtarmış ve buraya işe almış.Ailesi hakkında bir bilgim yok lakin yaklaşık 2 yıldır Murat abinin yanında çalışıyormuş.

Odama gittim ve yine ruhumun karanlık aynası siyahıma büründüm. Siyah, dar paça pantolon ve üzerine siyah, dar bir kazak geçirip aynanın karşısına geçtim. Duruşum, yüzüm ve bakışlarım; hayattan bezmişliğimi, yorgunluğumu açıkca yansıtıyordu.

İnce kuyruksuz bir eyeliner çekip, dudaklarıma vişneli nemlendiricimi sürdüm. Saçlarım hafif kabarmıştı ama kötü de gözükmüyordu. Telefonumu ve siyah deri ceketimi alıp cafenin yolunu tuttum.

Hava soğuktu ama bu soğukluk sert, içimi titreten soğuğun aksine yumuşak ve sindirilirdi. Burnuma, her nefes çektiğimde şehrin gaz ve duman kokusu geliyordu. Kaldırımın karşısından gelen; küçük kız ve annesi, benim özlem duvarlarımı yıkmış, tamamiyle içine çekmişti.

Pembelere bürünmüş küçük kız, annesine sızlanaraktan bir şeyler anlatıyordu. Annesi ise anlattıklarına tebessüm ederek karşılık veriyordu.Küçük kız, konuşmaya devam ederken gözleri pastanedeki pastalara takıldı ve duraksadı. Küçük kız duraksayınca, annesi de ona uyarak kızının neden durduğuna anlam vermeye çalışıyordu. Adımlarım daha da yavaşlamış, soğuktan köşeye sinen yavru kediler gibi, küçük kız ve annesini izliyordum.

Küçük kız, parmağını cama bastırmış, annesine masumca bakarak "Anne şunlardan alalım mı? " dediğini işittim.Annesi ise bakışlarını düşürmüş acı çekiyor gibi evladına bakıyordu. Derin bir nefes aldıktan sonra sahte bir tebessüm yerleştirdi yüzüne.Gözlerimin dolduğunu yeni fark edebilmiştim. Kadın eğilerek kızının kulağına birşeyler fısıldadı. Küçük kızın ilk yüzü düşse de, sonrasında gülümseyip annesini öptü. Yanımdan geçerlerken gözlerim sanki onlara mühürlenmiş gibi üzerlerinden ayrılmıyordu.

-Yıl 1998-

Annemin elinden tutmuş, toz pembe elbisemle eve doğru gidiyorduk. Önünden geçtiğimiz her dükkanı dikkatlice inceliyor, oyuncakçı olması için dua ediyordum. Durumumuz pek iyi değildi. Herşeyi alamıyorduk ama ailem ellerinden geleni yapmaya çalışıyordu.

Ben, etrafımı dikkatli gözlerle incelerken pastanenin önünden geçiyorduk. Standlara koyulan kekler, pastalar, şekerlemeler çok iştah açıcı görünüyordu. Durup onlara baktığımın farkında bile değildim.Anneme sevimli görünmeye çalışarak, çikolatalı ıslak keki işaret ettim. Annem mahmur bir bakışla kulağıma eğildi ve " Bunlar şimdi az çikolata koymuşlardır. Hem malzemesini alır daha güzelini yaparız olur mu kuzum ? " Az olmadığını bende biliyordum ama annemi üzmek istemiyordum.Altı yaşında bir çocuk olsam da anlıyordum onları.

Yüzüm, önce asılır gibi olsa da çabucak gülümsedim ve sevecen bir sesle "Tamam anne."

-Yıl 2015-

Ayaklarımı ağır ağır hareket ettirip yürümeye devam ettim. Hayat bana yine en ağır tokatını atmıştı. Zorluklar yine gün yüzüne çıkmış direnmemi bekliyordu. Ben ise yardımcı meleğimi...

Cafenin önüne geldiğimde, bir dejavu hissine kapıldım. Kapıyı ittirerek içeri girdim. Cafe,sabaha nazaran daha kalabalıktı. Köşedeki boş masalardan birine yerleşip Ceyda'yı beklemeye başladım. Gözlerim nedense o bal rengi,tehlikeyi çağırıştıran bakışları arıyordu. Buna anlam veremesem de düşüncelerimi yüksek bir rafa kaldırmayı başardım.

Ellerimle oynama dalmışken, yanıma birinin yaklaştığını hissettim. Kafamı kaldırıp baktığımda, sabahki garson kız olduğunu gördüm. Yine o sıcacık gülümsemesiyle kafasını defterine gömmüş vereceğim siparişi yazmayı bekliyordu"Hoşgeldiniz. Bir şey alır mıydınız ? " kafasını kaldırıp bakınca, gülümsemesi yüzüne daha da yayıldı. " Siz, sabah ta gelmiştiniz. Sanırım burayı çok sevdiniz." Tebessüm etmeye çalışarak " Evet, çok sıcak bir yer."

"Beğenmenize çok sevindim. Eee... şey, siparişiniz ? "

"Arkadaşımı bekliyorum. Bir şey almayacağım, teşekkür ederim."

O sırada Ceyda'nın bana doğru geldiğini gördüm. Kızıl ve omuzlarının hemen altında biten saçlarını, hafif bir su dalgası yapmıştı. Üzerine giydiği koyu yeşil kabanı, saçlarının rengini daha da belli ediyordu. Ceyda sandalyeye otururken, garson kız çoktan diğer müşterilerin yanına gitmişti.

"Naber buzdan heykelim ." Bazen aşırı soğuk ve umursamaz görünürdüm. Ceyda da beni sinir etmek için sürekli ' Buzdan heykelim ' derdi. Ona kaşlarımı çatıp bakmama karşı, ağzına hayali bir fermuar çekip ellerini havaya kaldırdı " Tamam tamam. sustum."

Ceyda'yla neredeyse tüm alışveriş merkezlerini gezmiş, şuan ise bir parkta oturup dinleniyorduk.Bayramlık almış çocuklar gibi sevinerek " Yaaa ! Kızım aldığım şeylere baksana. " ben ise ona 'evlilikten bezmiş beş çocuk annesi ' gibi bakıyordum. Poşetten saks mavisi bir body çıkarıp üzerine tuttu. Ben ise etrafımı kolaçan ediyor, bizi 'görmemiş iki deli' sanmamalarını diliyordum." Koysana kızım şunları poşete." Elinden aldığım bodyi poşete tıkıştırdım. " Napıyorsun yaa ! " Sabır dilenircesine gökyüzüne baktım. Aslında gökyüzü de baya güzelmiş. Ne diyorum ben yaa. " Evde bakarsın. Hadi kalk. Hava da kararmaya başladı." Ayağa kalkmış, bir elimle poşetleri tutuyor diğer elimle de Ceyda' yı çekiştiriyordum. Bazen tam da bir çocuk olabiliyordu. Ama bu onu itici yapmanın aksine sevimli yapıyordu.

Ceyda'yı sonunda ikna etmiş, yolda yürüyorduk. O'nun iki eli de doluyken, benim sadece sağ elimde iki poşet vardı. Alışverişi çok sevmezdim. Sadece ihtiyacım olacak kadarını alırdım.



Ceyda'nın evi ters yönde olduğu için caddede ayrılmıştık. Yolda yalnız başıma, elimde poşetciklerimle yürürken bir taşa kurban gidebileceğimi kim bilebilirdi ki ? Taşa takılmış, tam yere yapışacakken bir el kolumu tutup düşmemi engelledi. Bu ani harekete karşı nefesim hızlanırken,başımı kaldırıp kurtarıcımın kim olduğuna bakmamla donmam bir oldu. Ama bu ...

GÖLGE GÖZLERWhere stories live. Discover now