BÖLÜM 1: KAÇIŞ

4.3K 312 87
                                    



KAÇIŞ

17...

18...

19...

20...

Yatağımın üzerine uzanmış tavana yapıştırılmış, karanlıkta parlayan yıldızlarımı sayarken, düşünmek istemediğim ama her seferinde düşündüğüm şeyi; tekrardan düşünmüştüm. 20 yaşında oldukça dışa dönük, saçları polemik konusu olan, aldığı kararların mantıklı olduğunu düşünmek isteyen yetişkin bir kızdım. Ama her sene doğum günüm yaklaşırken, tavanımda parlayan yıldızlara bu sene yeni bir yıldız daha katılacak mı diye düşünmekten geri alamıyordum kendimi. Belki de yıldızlarıma her gece bakarken düşündüğüm şey, buydu. İlhan her doğum günümde bana hediye olarak tavanıma yapıştırabileceğim karanlıkta parlayan yıldızlardan alırdı. Bunun nedeni beni yıldızsız ve soğuğun kemiklere yapıştığı bir gecede, çöp konteynerlerin yanından püskevit kutusunun içinde soğuktan ölmek üzereyken bulmuş olmasından kaynaklanıyordu. İlhan, hiçbir biyolojik bağımız olmadığı halde beni büyüten ve yetiştiren kişiydi. İlhan'ı hiç baba olarak tanımadım. Çünkü aklımın bazı şeylere yettiği zamana geldiğimde benim babam olmadığını söylemişti. Belki konuşmaya başladığım ilk zamanlar her çocuk gibi baba kelimesini söylemiştim ona ama bunu hatırlayamayacak kadar küçük olmalıydım. İlhan hakkında bildiğim şeyler ise, sınırlıydı. Zaten biyolojik ailem hakkında hiçbir bilgim yoktu. Eğer bir annem ve babam olsaydı hayatım nasıl olurdu diye düşünmedim diyemem. Ama bunu hayatımın ortasına koymadım. Çünkü her ne koşulda olursa olsun bir anne evladını terk etmezdi. Eğer annemin elinden zorla alınıp ya da bebeğin doğduğunda öldü denilseydi, İlhan'ın beni bulup büyüteceğini ve şuan ki yaşantımda olacağımı da hiç sanmazdım. Belki yasak bir bebektim, belki istenmeyen. Nedeni her neyse bu benim terk edilmem için yeterli bir sebep değildi. Bu yüzden biyolojik ailem hakkında fikir yürütmeyi on beş yaşımdayken bıraktım. İlhan'a gelirsek eğer, onu seviyordum. Bir ağabey, dayı, amca belki de baba gibi. Tek sorun, bunu ona söyleyememdi.

"Mavi!" Salondan İlhan'ın sesi yükseldiğinde bir saati geciktir tavanımdaki yıldızlara bakarak zaman geçirdiğimi fark ettim. Zaten en iyi yaptığım şey, buydu. "Geliyorum," diye seslendim hala yatağımda uzanırken. İlhan, eski narkotik polisiydi. Ama meslek yaşantısının en hareketli döneminde pis işlere bulaşmasıyla meslek hayatı son bulmuş ve bir zamanla habise tıkmak için uğraştığı kişilerle dost olmuştu. Şuan yaptığı şey, kara para aklamak ve mal taşımaktı. İlhan'ın yanında büyürken hiç sevgilisi olduğunu görmedim. Önceden evli olup olmadığını da bilmiyorum. İlhan'ın hayatını hiç sorgulamadım. Ona beni seviyor musun diye de sormadım. Sadece, beni neden büyüttün diye sordum ve aldığım cevap hala İlhan'ın yanında durmam için en güçlü nedendi. Bu soruyu ona sorduğumda bana aynen şöyle demişti; Ben köksüz bir adamım, Mavi. Ve seninde bir kökün yoktu. Haklıydı. İlhan'ın kanından olan tek bir yakını yoktu bildiğim kadarıyla. Benimde öyle. Bu yüzden biz aynı sefalet hayatta, iki köksüzdük.

Ayağa kalktığımda göğsüme kadar yükselmiş tişörtümü düzelttim. Aslında acıkmıştım ama evde doğru dürüst yenilecek bir şey kalmamıştı. Yemek yapma konusunda tam bir beceriksizdim. Bir insan bıçağı her eline aldığında, parmağını doğrayamazdı. Ama ben bunu başarıyordum. İlhan'da yemek yapma konusunda çok becerikli olmadığı için daha çok hemen hazırlayabileceğimiz pratik şeyler alırdık. Salona girdiğimde, sehpahanın üzerinde paketlenmiş onca malı görünce kaşlarım istemsizce çatılmıştı. Bu zehirden nefret ediyordum. Ve bu zehrin hayatımın salonunda olmasından daha çok nefret ediyordum. "Efendim." Dedim hala kese kâğıdıyla paketlenmiş mallara bakmayı sürdürürken. Bu zehri içenleri hiç anlamadım ve anlamayacaktım da. Herkesin yaşantısında binlerce sorun vardı ama bunlardan kaçmak için zihnimizi uyuşturmaya gerek yoktu. Ben küçükken bunları kurcalamayım diye İlhan'ın onlarca malı saklamak için yapmadığı şey yoktu. Bunu yapmasının nedeni benim mallara bir zarar vereceğimden değil, malların bana zarar verecek olmasındandı. "Bugün önemli bir işim var ve evde olmanı istemiyorum," dediğinde çatık kaşlarım onu almıştı hedefine bu sefer. Bu güne kadar İlhan hiçbir pis işi için beni evden göndermemişti. Hatta ona minnettar olduğum bir şey varsa hayatındaki karanlığı benden uzak tutmasıydı. " Ne işi bu?" diye sordum. Bunun nedeni İlhan'ın rahatsız tavrıydı. Daha önceleri onun çok gergin, stresli ve sinirli haliyle karılaştım ama bu gün ki biraz farklıydı. Ya da ben öyle hissediyordum. "Soru sorma, sorgulama, Mavi. Sadece git. Ben seni aradığım zaman gelirsin." Sesindeki endişe parçacıkları, beni daha şüpheli hale getiriyordu ama üzerine gitmedim. Oturduğum yerden kalkarken, "Tamam, evde hiçbir şey kalmamıştı zaten biraz bir şeyler alırım ardından Nazlı'nın yanına giderim. İşin bittiğinde ararsın, beni" dedim.

SOKAĞIN SON ŞARKISIWhere stories live. Discover now