BÖLÜM 8: KAVGA

1.4K 89 23
                                    



BÖLÜM 8: KAVGA

Mart ayının çelimsiz güneş ışıkları yüzümün tüm köşelerine dağıldığında, sağ kolumu gözlerimin hemen üzerine siper ettim. Gecenin ayazı için için işlerken içime üşüdüğümü hiç fark edememiştim. Nasıl edebilirdim ki? Onunla geçirdiğim her bir saniye o kadar sıcaktı ki... Tekrardan o anları düşünmesi bile tenimin yanması için yeterli olabiliyordu. Parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim ve yavaşça doğruldum. Bir gün daha tüm renkleriyle doğmuştu. Hâlbuki her gün aynı döngü işlerken, ben düşüncelerimin karanlığında solmaya devam ediyordum. Ayağa kalktığımda direk banyoya yöneldim. Uykunun tatlı mührü hala üzerimdeydi ve bunu bozmanın en etkili yollarında birisi; soğuk suyu yüzüne çarpmaktı. Banyoya girdiğimde direk musluğu açıp yüzümü yıkadım. Soğuk su her yüzüme çarptığında dün gece balkonda olan anılarımız gözümün önüne geliyordu. Kalbim tekledi. Sadece konuşmuştuk. Daha doğrusu ben konuşmuştum o susmuştu ama kara gözleri bana her baktığında sözlerin cevabından daha büyük konuşmuştu benimle. Her ne kadar bunu inkâr etsemde, ona alışıyordum. Onun varlığı şuan ellerimde tutabildiğim en değerli şeydi. Tamam, onu tanımıyor olabilirdim. Hakkında hiçbir şeyde bilmiyor olabilirdim. Ama o kara gözleri, beni ona bağlıyordu. Aynadaki kıza baktım. Gün gün eriyordu aynadaki kız. Âşık olduğu mor saçları eskisi kadar canlı değildi. Kimsesi yoktu o kızın. Siyah bir adamın evine sığınmış, adamın karanlığında nefes alıyordu. Hâlbuki bu o değildi. Ne olursa olsun o güçlüydü. Şimdi neden bu kadar yıkıldı? Kızın acıları ne zaman bu kadar büyüdü de uçamayan kanatları yerinden sonsuza dek söküldü?

"Mavi içeride misin?" Banyo kapısının tıklanmasıyla düşüncelerimin etkilerini hızla toplayıp, zihnimin dolaplarından birine tıkadım.

"Evet, şimdi çıkıyorum." Dedim biraz kekeleyerek. Elimi, yüzümü kurulayıp, saçımı düzelttim. Bu günde aynı sıradanlıkla başlamıştı ve yine aynı sıradanlıkla bitecekti.

Banyonun kapısını açtığımda Fezanın bana dönük sırtıyla karşılaştım. Kendisine has yaş odun kokusu, içime dolarken yavaşça bana doğru ayakuçlarında döndü. Siyah gözleri uykunun vermiş olduğu mahmurlukla kısılmış ve göz torbaları şişmişti. Demek ki gece iyi uyabilmişti. Uzun bir süredir doğrusu Yektanın ölümünden sonra düzgün bir şekilde uyamıyordu. Ama bu gece çok güzel bir uyku çektiği yüzünden belliydi.

"Günaydın." Diye mırıldandım çekingen bir edayla. Dün gece sanki tüm çıplaklığımı onun siyah gözlerinin önüne sunmuştum. Beni her şeyimle ince ince ezberlemişti. Ruhumdaki yaraları, parmak uçlarıyla okşamıştı. Bu his ve düşünce utanmama sebep oluyordu.

"Günaydın." Diyerek karşılık verdiğinde siyah gözleri, beni delip geçmek ister gibi bakmıştı. Ya da ben öyle hayal ettim.

"Kahvaltıyı hazırlıyorum." Dedim biran önce yanından uzaklaşmak için. Ama o bunu sezinlemiş gibi bugün bir ağır hareket ediyordu.

"Zorunda değilsin. Kendi hiçbir şey için zorunlu hissetme."

Ona baktım. Söylediğini anlamamıştım.

"Öyle bir hissiyatım yok." Diyebildim sözlerin bilinmezliği üzerime çökerken.

"Kendini, bana karşı borçlu hissetme. Bu yüzden; bu evde bir şeyler yaparak içini ferah tutmaya çalışma."

Söyledikleri, kırılmama neden olmuştu. Böyle bir şey düşünmemiştim. Elbette ki kendimi ona karşı borçlu hissediyordum ama bu evde işleri yaparak, sonsuza kadar onun yanında kalmayı planlamıyordum. Parmaklarımla oynamaya başladım. Gözlerine bakarken, siyah harelerindeki dalgalar içime kara bir leke olarak düşüyordu.

SOKAĞIN SON ŞARKISIDonde viven las historias. Descúbrelo ahora