BÖLÜM 2: KORKU

2.7K 263 56
                                    

Keyifli okumalar!

Hiç kazanamadığın bir şeyin, acısını çekmek çok saçma değil miydi?

Damarlarımda aşinası olmadığım bir korku geçerken, kuruyan damağımdan zorla yutkundum. Düşüncelerim ya da mantıklı olabilecek her ne varsa, beynimin gizli kapısını keşfetmişler ve oraya saklanmışlardı. Tanımadığım adamlardan kaçarken, yine tanımadığım bir yabancının kollarını sığınmak istiyordum. Bu tezadı tartmak istedim ama bedenimdeki yorgunluk, fikirlerimi bulandırmıştı. Sanki bu anda düşüncelerim yorgunken, kendimi tehlikeli her şeyin kollarına atabilecek kadar muktedir hissediyordum. Ezilmiş bakışlarımı üzerinden bir saniye çekmeden ona bakmaya devam ettim. Sanki gördüğüm o karanlık gözlerin arkasında bir şeyler hesaplıyor, tartıyor gibiydi. Ya da ben öyle olmasını istediğim için öyle görmeyi tercih ediyordum. Boyunun uzun olması beni başımı olabildiğince yukarıya dik tutmaya zorluyordu ancak parmak uçlarıma kadar her zerrem vahşi bir yorgunluk içerisindeydi. Ona bakmaktan yorulduğum için başımı eğdim. Ama bu sefer bakışlarım, uzun, ince bacaklarının sardığı siyah, dar kot pantolonuna düştü. Çok siyahtı. Bir insanın ruhu siyah olsa bunu göremediğiniz için, gözlerinde bir umut ararsınız, ancak tepemde dikilen adamın gözleri simsiyahtı ve orada bir şeyler görebilmek, neredeyse imkansızdı.

Konuşmak istedim ancak tanımadığım bu adama söyleyebilecek bir kelimemin olmadığını fark ettim. Elimde kalan son düşünce kırıntılarını yaralı ellerimle toplayıp, bir şeyler oluşturmaya çalıştım. Tekrar oraya gidemezdim. Muhtemelen evin etrafı adamlarla sarılıydı ve oraya gittiğim an, yakalanırdım. Hemen bunun üzerini çizdim. Nazlılara gitmek istiyordum ancak bizim evin sadece bir sokak aşağısında oturuyordu ve onları da tehlikeye atmam kaçınılmaz olurdu. Tevfik amca muhtemelen sızmıştı. Kendini ya da beni koruyamazdı. Elimde tekrar hiçbir şeyin kalmadığını anladığımda, gözlerim yine büyük bir açlıkla, siyah adamanın üzerine düştü. Konuşmuyordu. Gitmiyordu. Sadece tepemde dikilmeye devam ediyordu. Ellerimi destek alacak şekilde yere koyup, ayağa kalktım. Gözlerimizin aynı hizaya gelebilmesi için sanırım, yirmi santimlik bir topuklu ayakkabı giymem gerekliydi ama şuan bunu bulamayacağımı bildiğim için, içimde tükenmek üzere olan son güven ve cesaret duygusuyla omuzlarımı dikleştirdim. İçimdeki mikrofonla sesimi test ettim. Sert ve titrek çıksın istemiyordum. Dilimi nemlendirdim ve siyah gözlerin içine ne olacağını düşünmeden atladım.

"Bana yardım etmelisin. Gidebilecek hiçbir yerim yok. O adamlarla alıp veremediğim hiçbir şeyde yok." Biraz durdum ve ne dediğimi ya da nedemeye çalıştığımı anlamaya çalıştım. Sanırım şimdilik iyi gidiyordum bu yüzden devam ettim; "Sadece, en azından bu geceyi geçirebilecek bir yere ihtiyacım var. Başına bela açmam. Peşimdeki adamlar kim olduğumu bilmiyor. Zaten onları da kızdıracak bir şey yapmadım." Bu son söylediğim biraz yalan olmuştu ama bunu anlamazdı. Umarım. "Yani, sadece bu gece beni dışarıda bırakma. Lütfen." Dedim. Bana neler oluyordu bilmiyordum. Belki bir katildi belki bir gangster. Bana zarar verip vermeyeceğinin bir garantisi yoktu. Sanırım, beni kurtarmasından ya da zaten dışarıda kalırsam yine öleceğimi bilecek olmamdan ondan yardım istiyordum.

"Sadece," dedi pürüzsüz bir sesle, "Bu gece ölmene izin vermeyeceğim. Ama yarınının bir garantisi yok." Cümlesindeki soğukluk içimi üşütse de en azından bu gece ölmeme izin vermeyeceğini söylemişti. Dudaklarım teşekkür eder edasıyla biraz kıvrıldı ancak içten bir gülümseme değildi.

Uzun bir süredir yürüyorduk sanırım. Belki bir saat belki sadece on beş dakikadır. Bilmiyorum. Yorgundum. Açtım. Biraz uyumaya ihtiyacım vardı. Tekrardan düşünebilmem için bu ihtiyaçlarımı karşılamam gerekliydi. Şuan yatağımda uzanıp, tavanımdaki yıldızları tekrar tekrar saymayı hiç bu kadar çok istememiştim. Bir yanım olanların şokuyla derin bir sessizliğe gömülmüşken bir yanım derin bir acının içinden sağ çıkmaya çalıyordu. Ben sessizliği tercih ettim. Çünkü acıların altında yatan gerçekleri biliyordum. Bununla yüzleşemezdim. Henüz değil. Hava bir anda soğumuştu. Kar soğu gibiydi. Çıkarken üzerime aldığım o kadarda kalın olmayan hırkama küfür ettim. Dışarıda kaldığım sürece bu hırka beni soğuktan koruyamazdı. Ellerimle kolumu kovuşturdum. Bir an önce soğuktan korunabileceğim bir yere gitmek istiyordum bu yüzden benden üç adım önde yürüyen siyah gözlü adam'a; "Daha ne kadar yürüyeceğiz," diye sordum. Bir iki dakika sorumu hiç duymamış gibi ilerlemeye devam etti ve bir anda durdu. O durunca bende durdum.

SOKAĞIN SON ŞARKISIWhere stories live. Discover now