1.Bölüm

13.3K 440 51
                                    

Multimedia Meva'nın giydiği kıyafet.


İlk iş günüme geç kalma korkusuyla gaza yüklendim. Yoğun trafik hızlı gitmeme engel oluyordu. Saat 8:45'i devirmek üzereyken oturduğum yerde kıpırdandım. İlk günden işime geç kalıp, patronumun gözünde kötü bir izlenim bırakmak istemiyordum.

Yan koltukta ki su şişemi alıp bir yudum içtim. Terlemeye başlamıştım. Sıkıntı ve stres birleşince böyle oluyordu. Neden daha önce evden çıkmamıştım ki? Dudağımı ısırıp milim milim ilerleyen arabalara baktım. Hepsi ultra lüks modellerdi. Benim kullandığım arabayı iş yerim özel olarak vermişti. 'Baş patronun asistanı iyi bir araba kullanmalıymış(!)'. 

Babama yıllar önce bana ısrarla araba sürmeyi öğrettiği için teşekkür etmem gerekiyordu. 

Arkadan üst üste çalan korna sesiyle yerimden zıpladım. Durmadan kornaya basan adama yan aynadan baktım bir süre. İlerleme mi istiyordu belli ki lakin önümde giden tek bir araç bile yoktu.

Camı aşağıya indirip başımı dışarı çıkardım. Siyah cam kaplı arabayı inceledim kısa süre. Devlet bakanlarının arabalarından farksızdı ve fazlasıyla korunuyordu. 

Gözlerimi devirdim.

"Görmüyor musun trafiği?" Bağırıp elimle öndeki arabaları gösterdim.

Adam da başını camdan çıkarıp "bayan yol açın o zaman," dedi. Orta yaşlarda olan adam suratıma bakmaya devam ediyordu.

Gözlerimi devirip, "koca arabayı nereye koyayım ben?" dedim Türkçe olarak. Sessizce söylemiştim. Oflayarak önüme döndüm.

Saat zaten 9 olmak üzereydi. Kendimi ilk günden kovulmaya hazırlamaya başlamıştım. Direksiyona sert bir yumruk atıp gözlerimi kapattım.

Buraya çok zorlukla gelmiştim. Üstelik Seul'de ki en önemli iş yerlerinden birinde çalışma imkanı bulmuştum. Şimdi bu kadar basit bir konu yüzünden bu fırsatın elimden alınmasına izin veremezdim.

Arabanın Camı tıkatılınca gözlerimi açıp kendime gelmeye çalıştım. Dışarda koyu kahve çekik gözlerini bana dikmiş bakan bir adamla karşılaşmayı beklemiyordum tabi ki.

Pürüzsüz bir cildi ve orantılı burnu vardı. Dudakları ise... Ne bilim her şeyi puzzle gibi olması gerektiği yerde. Boyu oldukça uzundu yüzüne bakarken boynumun ağrısını hissettim.

Elini iki defa gözümün önünde gezdirdiği zaman kendime geldim.

Camı açtım hızla. Yüzünde sert bir tavır vardı bu sırada başka korna sesleri de geliyordu kulağıma.

"Buyrun?" Dedim sessizce.

"Gitmeyi düşünmüyorsanız kenara çekin arabanızı," soğuk sesi içimi ürpertmişti.

Hızla önüme baktım. Arabalar çoktan gitmiş, trafik açılmıştı.

"Ah, üzgünüm." Dedim hızla. Başını sağa sola salladı.

"Neden araba kullanıyorsun sen?" Kendi kendine söyleyip arkaya doğru yürümeye başladı. Ağzım açık kalmıştım resmen.

Ukala ya. Sanane benim araba kullanıp kullanmamamdan.


****

Asansörden inip hızla uzun koridorda yürümeye başladım. Oldukça dar olan eteğimin en azından diz altı olmasi rahat davranmama engel olmuyordu.

Benim yaşlarım da bir kız önüme gelip bir kahve ve yanında cam şişe de su verdi.

"Bunları her sabah götürmeyi unutmayın" onu onaylayıp yavaş hareketlerle odaya doğru yürüdüm.

Kapıyı tıklatıp sesini duyana kadar bekledim.

"Gir," sert çıkan sesini duyunca gözlerimi devirdim. Bugün trafikte olan şey gelmişti aklıma yine. Başımı hızla sallayıp kapıyı açtım.

Patronum büyük pencerenin önünde sırtına bana dönük şekilde dışarıyı izliyordu. Onu ilk defa görecektim. Zaten kendisi babasının ölümü üzerine işleri devralmıştı.

Topuklu ayakkabılarımın sesine aldırmadan masasına doğru yürüdüm. Elimde ki kahveyi masanın üzerine yavaşça bıraktım.

"Suyu bana getir," yine Otoriter çıkmıştı sesi. Zaten bu kadar ünlü bir şirketi yöneten insandan hoşgörülü bir davranış beklenemezdi.

Göremeyeceğini bilmeme rağmen başımla onaylayıp yanına gittim. Yüzüme bakmadan şu şişesini elimden aldı. Benden oldukça uzundu ama yanında çok kısa da kalmıyordum.

"Masamın üzerinde ki kağıtları getir," elinde ki şişeyi de uzatıp tekrar yüksek binadan Seul'u izlemeye devam etti.

Hızla dediklerini yapıp masada ki dosyayı ona uzattım. Kısa bir inceleme yaptı.

"Adın ne?"

"Meva," dedim sakin çıkan sesimle. Nasıl birisiydi acaba diye düşünmeden edemiyordum.

Bir kez yüzüme baksa... Tanrım! Sensin.

Yüzü bana dönüp gözlerini gözlerimle buluşturdu. Ağzım açık şaşkınca ona bakmaya başladım. Kalbim deli gibi atıyordu. Yüzümün çoktan domates gibi olduğuna emindim.

Bir süre sadece baktı. Yüzünden hiç bir şey anlayamıyordum. Çok duygusuz bakıyordu.

"Gelebilmişsin," başımı yavaşça salladım.

"Geldim," dedim. "Sizde Gelebilmişsiniz."

"Burası benim topraklarım Meva." Yanımdan ayrılıp masasına ilerledi. "Türk müsün?"

Başımla onaylayıp bende onu takip ettim.

"Neden buradasın?"

"Bunu neden anlatmamı istiyorsunuz?" Gülümsedi.

"Seul'un en ünlü iş adamının asistanısın. Seni neden bu göreve getirdiler merak ediyorum doğrusu. Ne bulmuşlar? Bunları öğrenmek hakkım." Donuk bakışlarla yüzüme bakmaya devam etti. Söylediği şeylerle neyi ima ettiğini bilmiyordum ama canımı yakmıştı.

Yutkundum, "CV dosyam size ulaşmak üzeredir. Bakabilirsiniz"

"Bundan şüphen olmasın." Bir şey söylemeden önüme bakmaya devam ettim.

"Öğleden sonra toplantım var. Akşam güzel bir restoran da yemek ayarla. Saat 8'e."

Başımla onayladım tekrar. Daha ilk günden böyle davranmasına gerek var mıydı ki? Bir kaç kağıt uzattı.

"Bunlar da benim, yaşadığın şehir ve iş yerin hakkında bilgiler mevcut. Yemeği ayarlayacağın yerlerin adresleri de yazıyor. Herhangi birini seçersin."

"Kaç kişilik?" Dedim ona bakmaya devam ederken. Yüzü nasıl bu kadar güzel olabilirdi? Suratına yerleştirdiği sert tavır bile onu harika gösteriyordu.

"İki. Özel bi masa ayarla," karnımda oluşan saçma duyguyu bir kenara fırlattım.

"Bir de," dedi bana bakarak. "Şirketim de özel ilişki yaşanmasına karşıyım. Yenisin diye uyarıyorum. Yaşayacağın şeyleri bu binanın dışında yaşa," elini daire yaparak etrafını gösterdi.

Bana hakaret etmesine anlam veremiyordum. Onu kızdıracak hiç bir şey yapmamıştım. Sabah bile o halde ters bir şey söylemedim. Neden benden intikam alıyormuş gibi hissediyordum?

"Pekala," dedim kendime hâkim olarak. Zaten sinirlerine hakim olan bir insandım. Bu işi istiyorsam bunlara göz yummam gerekiyordu.

"Unutmadan, benim asistanım olduğun için kendine ve kıyafetlerine, kısaca herseyine daha çok dikkat etmelisin," gözlerimi devirdim.

"Ederim," dedim sessizce.

"Şimdi git ve işlerini hallet." Cevap vermeden hızla odadan çıktım.

Ellerimi yumruk yapıp sakin kalmaya çalıştım.

Sanırım benim hikâyem de böyle başlıyordu.

Umarım mutlu son olur.

●Güney Kore'de Bir Türk ❄ LMHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin