3.Bölüm

6.4K 277 43
                                    

Sabahın köründe patronum tarafından aranıp, uyandırılmıştım. Bugün de geç kalmamamı istediği için erkenden haber verdi.

İş yerine giriş yaptığım da zorlukla ayakta durabiliyordum. Gece geç saatte eve gittiğim için fazlasıyla uykum vardı. Ama patronum onun yüzünden olduğunu anlayamayacak kadar sert biriydi. Gerçi bende anlatmak istemiyordum. Daha ikinci günden iş kaytaran kız olamazdım.

Bugün rahat olması için siyah bir pantolon giymiştim. Zaten patronum söylediği şeyler yüzünden her zamankinden daha çok dikkat etmek zorunda kalıyordum. Kısa bustier ve rahat bir ceket giymiştim.

Kim Young Ho gelmeden kahvesini alıp masasına bıraktım. Cam şişede ki suyu da elimde onu bekliyordum. Birkaç dakika için o da oldukça spor bir kıyafetle gelmişti. Altında keten pantolon, üstünde de beyaz kazak vardı. Havalar çok soğuk değildi aslında ama her neyse.

"Günaydın," dedim başımla selam vererek. O da aynı şekilde karşılık verip elimde ki su şişesini aldı. Yüzü solgun gibiydi. Elimde ki bugünle alakalı planların yazılı olduğu dosyayı ona uzattım. Benimle göz teması bile kurmadan dosyayı alıp içine göz gezdirdi. Bu duruma alışmam gerekiyordu. Dün akşam ki gözlerini gözlerimden çekmeyen adam iş yeri sınırları içerisinde böyle olmalıydı.

Başımı sallayıp fikirlerimi şimdilik bir kenara attım.

"Bugün olan toplantılarımı ileri bir tarihe at," dedi kısaca. Moralinin bozuk olduğu her halinden belli oluyordu.

"İyi misiniz?" dedim kendime engel olamayarak. Geldiğinden beri ilk defa gözlerime baktı. Açık kahve gözleri koyulaşmıştı. Cevap vermeden tekrar önünde ki dosyaları incelemeye başladı.

"Kahveyi al gerek yok," dedi soğuk sesiyle. Olumlu anlamda başımı sallayıp masada duran kahveyi aldım.

"Hasta gibisiniz?" bazen boş konuştuğumu söylemiş miydim?

"İyiyim," kısa ve öz konuşması sinirlerimi bozmaya yetiyordu.

"Eğer yapabileceğim-"

"Beni yalnız bırak," sert sesi ürkmeme sebep olmuştu. Neden bu kadar sinirli olduğunu bilmiyordum. Öğrenmek istiyordum ama üstüne gidip daha çok kızdırmaktan korkuyordum.

Bakmadığını bilmeme rağmen olumlu anlamda başımı sallayıp yanından uzaklaştım.

Kapıdan çıkmadan önce, "öğle yemeğini odama getirsinler," demeyi ihmal etmemişti.

Kahveyi bırakıp masama geçtim. Bugün neden böyleydi bilmiyorum oysaki sabah arayıp beni uyandıran kendisiydi. Şimdi neden böyle konuştuğunu anlayamıyordum. Yüzün oldukça solgundu, büyük ihtimalle hasta olmalıydı.

Boş boş önümde ki kağıtları incelemeye başladım. Bu da bir yere kadardı. Her şeyi ezberleyecek duruma gelmiştim nerdeyse. Dosyaları kenara bırakıp lavaboya gittim.

Ben girdiğim de içeride iki kişi daha vardı. Selam verip kabinlerden birine girdim. Klozetin kapağını kapatıp üstüne oturdum. Biraz da burada dinleneyim.

Kızlar kendi aralarında konuşurken ister istemez kulak misafiri olmuştum.

"Duydun mu Kim Young Ho hastalanmış?" Young Ho'nun adını duyunca ayağa kalkıp kapıya yaslandım. Hasta olmuştu gerçekten.

"O da insan Suzy. Neden şaşırıyorsun?" kendi kendime başımı sallayıp konuşan kızı onayladım. Doğru, o da bir insandı ve hastalanması gayet normaldi. Demek ki patronumun hastalığı bile tuvalette konuşulan malzeme olabiliyordu.

●Güney Kore'de Bir Türk ❄ LMHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin