18. Bölüm

2.4K 148 3
                                    


 
    
       Duyduklarımdan sonra nasıl davranacağımı bilemediğim için izin alıp eve gelmiştim. Benden bu yüzden uzak durmaya çalıştığını öğrenmek içimi rahatlatmıştı ama hâlâ içimde oluşan boşluk geçmemişti.

Bir şeyler yolunda değildi.

Şimdi işler daha da karışacaktı. Onun ne yapacağını veya bana nasıl yaklaşacağını bilmiyordum.

Bildiğimi söylemeli miydim?

Tanrım! Neden herşey benim başıma gelmek zorundaydı ki?

Elimde ki kahveyi masaya bırakıp izlemediğim televizyona baktım kısa süre. Odaklanamıyordum. Aklımda tek bir düşünce vardı.

Ne yapacaktım? 

Oysa ki annesi beni sevmişti. İlk tanışmamız kısa ama güzel geçmişti. Ya da ben öyle zannetmiştim.

Yüksek sesle çalan telefonumun sesi kendime gelmemi sağlamıştı. Oturduğum yerden kalkıp merdivenlere fırlattığım çantama doğru yürümeye başladım. Israrla arayan kişinin patronum olduğunu görmem duygularımı daha da karışık bir hale sokmuştu.

Ondan uzak durmaya çalışmaktan yorulmuştum.

Ona doğru yürümekten de...

Susup tekrar çalmaya başlayan telefonu açıp kulağıma dayadım. Karşı taraftan duyduğum yumuşak sesi gülümsememi sağlamıştı.

"Meva, evde misin?" Dedi hızla.

"Evet," dedim sadece. Sesi kısık ve biraz da telaşlı geliyordu.

"Hasta mısın neden erken çıktın?" Saçlarımı karıştırıp kısa süre bekledim.

"Evet. Yorgun hissediyorum. Haber veremediğim için üzgünüm," dudağımı ısırdım. Ona yalan söylemekten nefret ediyordum.

"Tamam yanına geliyorum. Konuşmamız gerekiyor," telaşla yerimden fırladım.

"Ne? Ha-hayır. Pek mü- Alo? Alo?"

TANRIM!

Yüzüme kapattığına inanamıyorum.

Yerimden dolaşmaya başladım. Vücudum da ki kan yüzümde birikmişti. Buraya geliyordu.

Hazır değildim. Onunla tekrar başlamaya, o kadar şey yaşanmasına rağmen silmeye hazır değildim. Yaşadığımız şeyler kolay değildi. Haftalarca acı çektim. Ağlayarak uyudum. Buradan gitmeyi, herseyi arkamda bırakmayı bile düşündüm. Şimdi hiçbir şey olmamış gibi nasıl devam edecektik?

'Hayır yapamam. Kesinlikle yapamam.' Kendi kendime konuştuğumu farkettigim de susup koltuğa oturdum. Buraya gelmesi fazla sürmezdi.

Terleyen ellerimi birleştirip derin nefesler almaya başladım. Onu düşünmek bile tüm dengemi alt üst ediyordu.

Ona nasıl bu kadar aşık olmuştum?

Çalan zili duyduğum da yerimden fırladım. Gelmişti. Heyecandan kalbim ağzımda atıyordu. Bluzumu ve saçlarımı düzeltip kendime gelmeye çalıştım. Young Ho kapının arkasında beni bekliyordu.

Zil tekrar çalınca kapıyı açtım. Yorgun gözleri gözlerimde oyalandı bir süre. Nerden geliyordu bilmiyordum ama oldukça bitkin olduğu belliydi. İçeri davet etmemi beklemeden salona doğru ilerledi. Bende peşinden gidip koltuğun boş kalan kısmına oturdum.

Young Ho halıyı inceleyip birşeyler düşünüyordu.

Dayanamayıp "iyi misin?" Dedim ona odaklanarak.

Gözlerini bana çevirip "konuşmamızın zamanı geldi Meva," o kadar masum ve yorgun bakıyordu ki söylemek istediğim herseyi unutmuştum. Onu kırmak istemiyordum. Canının yandığını anlayabiliyordum.

Bir erkek ancak bu kadar belli edebilirdi..

"Ne konuşmak istiyorsun?" Dedim bilmiyormuş gibi. Derin bir nefes aldı. Söyleyeceklerini toparlamaya çalışıyordu.

Kısa süre sonra tüm bedenini bana doğru çevirip boşta kalan ellerimi tuttu. Teninin tenime teması hücrelerimin canlanmasına sebep olmuştu. Dokunduğu yerleri yaktığının farkında bile değildi.

Karıncalamaya başlayan ellerimi düşünmemeye çalışarak ona odaklandım.

"Ben özür dilerim," biraz daha yaklaştı. "Bu kadar beklemem hataydı." Kokusu burnuma doldu. Parfümünü değiştirmemişti.

"Neyden bahsediyorsun?" Gözlerini gözlerimde gezdirdi.

"Herşey hataydı. Seni kırmak istemedim. Meva inan bana, seni üzmek istemedim." Gözlerinde ki hayal kırıklığı kalbime batıyordu. Onu böyle görmekten nefret ediyordum.

"Neler olduğunu anlatır mısın? En başından.." Olumlu anlamda başını salladı. Ellerimi daha sıkı kavradı.

"Meva, nişanlanmam gerekiyordu. Yani öyleymiş gibi yapmam gerekiyordu. Şirketin geleceği buna bağlıydı. Bir ortaklık teklif edildi." Derin bir nefes aldı. Söyleyeceklerini toparlamakta zorlanıyordu. "Ailemin de isteği doğrultusunda kabul etmek zorunda kaldım. Bu süreçte senden uzak durmam gerekiyordu. Yapmaya çalıştım ama lanet olsun ki her defasında sana çekildim. Özür dilerim. Bu kadar beklediğim için özür dilerim."

Söylediklerini bilmeme rağmen ilk an ki etkisini bırakmıştı yine. Nasıl davranacağımı ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Canım yanıyordu. Ona baktıkça çaresizliği kalbimi acıtıyordu.

"Herşeyi bitirdim," dedi sonunda. "Anlaşma, nişan..." gözleri gözlerimle buluştu. "Herşey bitti."

Ellerinin arasında duran ellerimi çekip ayağa kalktım. Dikkatle beni izliyordu. Hiçbir hareketimi kaçırmak istemiyormuş gibiydi.

"Ben ne diyeceğimi bilemiyorum," dedim güçlükle. Titreyen ellerimi birleştirip derin nefes aldım. Kendime gelmeye çalıştım.

Karşımda oturması ve onu deli gibi özlemiş olmam mantığımı kullanmamı engelliyordu.

"Bir şey söylemene gerek yok," ayağa kalkıp karşıma geçti. Tekrar ellerimi tuttuğun da "sadece sana sarılmama izin ver," dedi.

Kalbimde hissettiğim sıcaklığı ve heyecanı bastırmaya çalıştım. Öyle masumdu ki, onu kırmaktan korkuyordum.

"Sonunda yine üzülmekten korkuyorum," alnını alnıma yasladı. Nefesi yüzümde daireler çizerek dolaşıyordu. Bana bu kadar yakın olması iyi değildi. Söyleyeceklerimi unutmamı sağlıyordu.

Mantığım uzak durmamı söylerken, kalbim peşinden koşmamı istiyordu.

"Söz veriyorum. Kırılmana izin vermeyeceğim."

"Onaylamayacaklar."

"Umrumda değil," dudakları saçlarımda gezinmeye başladığın da kalbime yenik düşüp başımı boyun çıkıntısına yerleştirdim.

Kolları belimi kavradığında kokusunu içime çektim. Doğru mu yapmıştım bilmiyordum ama şuanı yaşayıp kalbimi dinlemek istiyordum.

Onu özlemiştim.

Bana masumca bakan gözlerini, kendine has kokusunu, ismimi garip aksanıyla söylemesini özlemiştim.

Kalbimde bıraktığı bu tatlı hissi özlemiştim.

Sessizce fısıldadı.

"Seni özledim."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


●Güney Kore'de Bir Türk ❄ LMHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin