8.Bölüm

4.6K 206 35
                                    


Multimedia; Meva'nın kıyafeti.

Şirkete girmeden önce son kez aynada kendime baktım. Onun yanında, ona yakışabilecek birisi gibi görünmek istiyordum. Geçen gece arabada konuşulanlardan sonra görüşememiştik. Aniden çıkan işi sebebiyle şehir dışını çıkmıştı ama şimdi buradaydı. Birkaç kapı ilerde masasında oturuyordu.

Ona karşı nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Yakın mı olmalıydım, yoksa her zaman ki gibi mi davranmalıydım?

Ya hiçbir şey yaşanmamış gibi davranırsa ne yapacaktım? Doğrusu bu kadarını kaldırabilir miydim bilmiyorum. Onun gözünde hiç olmak istemiyordum artık.

Asansörden inip kendi masama geçtim. Heyecandan elim ayağıma dolanıyordu. Suzy gülerek yanıma geldi.

"Bugün iyi gözüküyorsun Meva?" elinde ki cam şişeyi ve kahveyi masama bıraktı.

Gülümseyerek "daha iyiyim," dedim kısaca. Onunla sohbet etmek içimden gelmiyordu. Kendisi şirkete birçok torpille girmiş, ayaklı gazeteydi. Evet, tam anlamıyla öyle biriydi.

"Biliyor musun tatlım senin hakkında birçok şey söyleniyor," yüzümdeki gülümseme silinmiş onu dinliyordum. Yine ne saçmalayacaktı kim bilir.

"Anlamadım?"

"Aramızda kalsın ama patronumuz Young Ho ile aranda bir ilişki olduğunu söylüyorlar. Ah, bence çok komik. İnsanlara böyle bir şeyin imkânsız olduğunu söyledim ama bilirsin, herkes kendi bildiğini söylüyor." Söylediği şeyler beni üzmüyordu, sadece olduğumdan daha çok sinirlenmeme sebep oluyordu.

İstifimi bozmadan gülümsedim. "Suzy, burada seninle dedikodu yapmayı inan çok isterdim ama bilirsin insanların daha önemli işleri olabiliyor," dedim onu taklit ederek. "Beni yalnız bırakmaya ne dersin?"

Suzy cevap vermeden yanımdan uzaklaştığında derin bir nefes aldım.

Nasıl bir parfüm kokusuydu öyle.

Şimdi Young HO'nun yanına gidip kahvesini vermeliydim ama buna henüz değildim. Heyecandan kalbim ağzımda atıyordu. Yavaşça ayağa kalktığım sırada patronumun odasının kapısı açıldı. Etrafı incelerken gözleri beni buldu. O, şaheser gülümsemesini yüzüne yerleştirip eliyle gelmem gerektiğini belirtti.

Biraz önce heyecandan öleceğimi söylemiş miydim? Yüzümdeki gülümsemeye engel olamayarak kahveyi de alıp odasına doğru ilerledim. O sırada içeri girmişti.

Odaya girdiğim anda kahveyi elimden alıp boş masaya bıraktı. Yüzünde ki gülümseme benim ki kadar derindi.

Yanıma gelip kollarını belime doladı. Başımı omuz çıkıntısına yasladığım anda içimde ki korku kaybolmuştu. Hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmasından ölesiye korkuyordum ki...

Şimdi kokusunu içime çekebiliyordum.

Belime sıkıca dolanmış kolları güvende hissetmeme sebep oluyordu.

Dudaklarını saçlarıma gömmüş öylece duruyordu.

"Özledim," dedi sadece. Yüzümde ki aptal gülümseme gitmemesiyle birlikte daha da genişlemişti. Omuz çıkıntısına başımı yasladım.

Beni özlediğini söylüyordu. Bu hayallerimin ötesinde olan bir şeydi. Kulaklarım bana oyun oynamıyorsa eğer herşey doğruydu.

Aslında herşeyin bu kadar hızlı gelişmesi korkutuyordu beni. Onu anlamadığım bir anda kaybedebilirdim. Bu kadar kısa sürede alışmamam gerekirdi ama içimden geleni, istediğim şeyi yapmak istiyordum.

●Güney Kore'de Bir Türk ❄ LMHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin