11 - "Ağlayanın malı gülene hayır etmiyor."

639 89 4
                                    

                 

Yoğun geçen bir günün ardından kendimi eve attım. Ilık suda rahatlatıcı bir duşun sonrasında polis merkezinin yanındaki sandviç dükkanından yaptırdığım ton balıklıyı mideye indirdim.

Karnımı doyurduktan sonra kendimi salondaki oyun konsolunun başına attım. Efgan'ın hediye ettiği oyunlar arasında en beğendiğim ve Türkçe karşılığı 'Teşkilat' olan oyunu açtım. Bu oyun çevrim içi olarak dörderli gruplar halinde karşılıklı oynanıyordu. İsterseniz polis timini, isterseniz suç örgütünü seçebiliyordunuz. Çoğu zaman polis timini tercih etsem de arada suç örgütüne dahil oluyordum.

Bu tarz oyunların problem çözme ve analiz yeteneği açısından insan beynini zinde tuttuğunu düşünenlerdenim. Bazen diğer tarafta yer almamın sebebi de buydu. Suçlu psikolojisini anlayabilmek, olaylara bir de karşı tarafın gözünden bakabilmek.

Oyuna başlayalı henüz on dakika olmamıştı. Telefonumun zil sesiyle irkildim. Önümdeki sehpanın üzerinde duran akıllı alete doğru eğildim. Ekranda Meral'in babası Vedat Karaaslan'ın ismini gördüm. Bu saatte gelen aramalar beni her zaman kötü duyguların derinlerine gömer.

Normal işlerde çalışıp sıradan yaşantılara sahip olan insanlar geç saatlerde ya da sabaha karşı çalan telefon sesini duyduklarında yakınlarının başına kötü bir şey geldiğini düşünürler. Bende ise durum tam tersi. Yakınlarım aklıma en son düşer. Yalnız başına yaşayan yaşlı annem bile. İlk olarak ayda ortalama otuz cinayetin işlendiği İstanbul'da yine kimin kimi zıbarttığını merak ederim.

Ben aklımdan bunları geçirirken telefon da çalmaya devam ediyordu. Sehpanın üzerinden aldım ve çağrıyı yanıtladım. Emekli emniyet müdürü kısa süren hal hatır sorma faslının ardından konuya girdi.

"Bu akşam Meral ile konuştum Toprak. Bana şu an üzerinde çalıştığınız dosyadan bahsetti. Bir seri katilin peşindeymişsiniz sanırım."

'Aferin Meral.' diye geçirdim içimden. Zaten cinayet bürosunda çalışması bile ailesinin tüylerini diken diken ederken bir de bunları anlatarak iyice endişelenmelerine sebep oluyordu.

"Öyle olduğunu düşünüyoruz müdürüm. Henüz işlenmiş iki cinayet var. Kesin olarak vardığımız bir kanı yok." diye endişelerini hafifletmeye çalıştım.

"Bu herifleri iyi tanırım Toprak. Eğer iki cinayeti de aynı kişinin işlediği yönünde bulgular varsa devamı gelecek demektir."

Konunun nereye varacağını anladım. O yüzden karşıdaki sesi direk sonuca yönlendirdim.

"Benden isteğiniz nedir müdürüm?"

"Tahmin edebiliyorsundur Toprak. Lütfen kızımı bu olayın dışında tutmaya çalış. Bu tehlikeli bir dosyaya benziyor. Siz de kendinize dikkat edin ama kızımın benim için ne kadar değerli olduğunu biliyorsun."

Karşımda sanki koskoca emniyet müdürü değil de amansız bir hastalığın pençesine düşmüş gariban bir adam var gibiydi. Sesi gittikçe uzaklaşıyor karşımdaki koca emniyet müdürü yavaş yavaş küçülüyordu.

"Meral'i kendi kızım gibi koruduğumu biliyorsunuz müdürüm. Söz geçirmek ne kadar zor olsa da elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsiniz." diye karşılık verdim.

"Teşekkür ederim Toprak. Mehtap yengenle bu konuda sana güvenimiz tam."

Ben de kendilerine teşekkür ettikten sonra karşılıklı olarak selamlarımızı gönderdik.

Telefonu kapattıktan sonra bir kendi babamı düşündüm, bir de Meral'in babasını... Bir yanda sorumsuzluğu yüzünden kendisini ve koskoca ailesini felakete sürükleyen Tahsin... Diğer yanda ise kızının üzerine titreyen Vedat.

İtiraf Avcısı (Tamamlandı)Where stories live. Discover now