Bölüm 6: Bir Anlık Olgunluk..

1K 65 9
                                    

Yazarınız sizlerden yorum bekliyor ama beklediğiyle kalıyor sevgili okurlar, haberiniz olsun.
Keyifli okumalar dilerim. Oy ve yorumlar için teşekkür ederim 😊

Merakla gözlerinin içine baktım ama o söyleyeceği şeyi söylemek yerine ilerlemeyi seçti.Bir taraftan merak ediyorum bir taraftan da korkuyorum.

Ya seninle bir daha görüşmek istemiyorum, konuşmak istemiyorum falan derse..
Her tebessümüm de gitmez mi onunla birlikte?
Onunlayım ve gülüyorum.
Dışarıya böyle görünmese de hiç hissetmediğim kadar iyi hissediyorum.
Birbirimizin olmayalım.
Sevgili olmayalım.
Ama beraber olalım.
Hep bir arada olalım.
Çok mu şey istiyorum.

O önde ben arkada yürüyorum. Sokak lambalarının loş ışığından görebildiğim kadarıyla saçlarına bakıyorum. Saçlarını incelemeyi bitirince ise kıyafetine geçiyorum. Gözlerim onu, düşünceler beynimi tarıyor. O ise benim yaşadığım duyguları bilmez bir halde yürümeye devam ediyor. Alnım boncuk boncuk terliyor. Kalbim hızlı hızlı atıyor. Düşünceler aklıma girip girip çıkıyor. Daha fazla dayanamadım.
'YETEEEER DUR ARTIK' diye bağırdım. Bağırmak istememiştim aslında ama bir anda çıkıverdi. Bağırır bağırmaz ellerimle ağzımı kapattım. Ne yapmam gerektiğini bilmez bir halde etrafa baktım. Kimse yok. Sessiz bir ortam. Daha sonra Feza'ya baktım. Tam o anda o da bana döndü ve üzerime doğru yürümeye başladı. Yanıma gelip ellerini omuzlarıma koydu ve
'İyi misin, ne oldu, neden bağırdın?' Hızlı hızlı bir çırpıda söyleyivermiști.
Tedirgin görünüyordu. Ben ise onun bu hareketiyle biraz sakinleșmiștim.

'Neden bağırdığıma dair hiç bir fikrim yok ama meraktan çatlamak üzereyim.
Sanırım merak bana yaramıyor.' Dedim ve hafif gülümsedim.
Gülümsediğimi gördü ve saliseler içinde onun da göz kenarları kırıştı. Etrafa bakındım, beş altı adımlık mesafedeki bankı işaret ederek,

'Șuraya oturalım mı?' Diye sordum.
Başıyla onayladı. Aramıza bir insan daha sığacak kadar aralık bırakacak şekilde oturduk.
Söze ilk başlayan ben oldum, çünkü sabredecek gücüm kalmamıştı. Bu kadar sabırsızlık fazla değil mi? Ben neden böyleyim ya, Tezcanlılığın da bir sınırı olmalı dimi ama(!)

'Evet söyle bakalım artık, mümkünse'

Ben harbiden dengesizim arkadaş. Bazen utançtan ölecek gibi oluyorum, Bazen olabildiğince açık sözlü, bazen sabırsız, bazen kırgın... işin garip tarafı bunların hepsini aynı saat içinde yapmayı nasıl becerebildiğim..
Cevap vermek için vücudunu bana döndürdü. Sokak lambası onun yüzüne vuruyor, yüzü adeta parlıyordu. Gözlerimi hiç ondan ayırmıyorum. Normalde hiç beceremediğim bir şeyi onun üzerinde deniyorum. Gözlerinin içine dikkatli ve uzunca hiç çekmeden bakıyorum..
Ve evet, becerebiliyorum bu sefer. Başkalarının gözlerinin içine hiç bakamazken onun gözlerinin içine bakabiliyorum. O da bir kaç saniye benim gözlerimin içine baktı ve sonra kaçırdı. Gözlerimden, burnuma ve daha sonra dudaklarıma indi, derin bir nefes aldı ve
'Aslında bir soru soracağım ne cevap verirsin bilmiyorum ama umarım olumlu karşılarsın.' Dedi.
Söylediği şeyin beni rahatlatması, merakımı gidermesi gerekirken o direkt cevap vermemekten ve beni meraklandırmaktan hoşlanırcasına lafı dolandırıyor. Mezar taşıma meraktan öldü mü yazsınlar istiyor anlamadım ki!
'Hadiii, söyle lütfen artık.' Söylediğimdeki yüz ifadem komik gelmiş olacak ki, gülümsedi. Cebimden sigara çıkarıp bi ona tuttum, bir de kendim aldım. Sigarasından bir duman çekti ve dumanı salarken konuşmaya başladı.
'Ben yurttan ayrılmayı düşünüyorum. Eve çıkacağım. Benimle eve çıkar mısın diye soracaktım.' Yüzüme oturan sırıtma ifadesi saniyeler içinde düşünceli bir hale dönüştü.
Onunla aynı evde yașamak... Hayallerimin tümü gerçekleşmiş gibi mutlu eder beni.
Sabah onu uyandırmak,
Uyurken izleyebilmek.
Birlikte sabahlamak,
Onunla Yemek yemek,
Hepsi gerçeklikten emekliye ayrılmış düşünceler benim için. Fakat o bana seçenek sunuyor. Benimle eve çıkar mısın cümlesi altında bunları bana sunuyor. Evet gülümsememi sağlayan o küçük vakit bu düşünceleri barındırıyordu. Ama ya sonra..
Ben onu seviyorum.
Tanıștığımızdan beri her gün..
Ona biraz olsun yakın olabilmeyi diliyorum.
Ama aynı evde yașamak, bu tek taraflı aşk için fazla gelmez mi?
Onu uyurken seyredebilmek ama ona dokunamamak koymaz mı insana? Her seferinde küçük bir yakınlaşma beklerken gelmeyeceğini bilmek kahretmez mi?
'Hayır, yapamam.'
Hayal kırıklığına uğramış gibi boşluğa düştü gözleri. Oysa söylerken her ne kadar da tedirgin, korkak bir kedi yavrusu gibi olsa da istediği,
gözlerini parlatacak kadar belli oluyordu. Üzgünüm bunu sana yaptığım için, ama bunu kendime yapmaya da cesaret edemiyorum.

Korkağım ben!

'Bir sebebi var mı, yoksa sadece istemediğin için mi?'

Gözlerim doluyor, ağlayamıyorum. Ne kadar beter bir durumdayım böyle. Lanet ediyorum bir kez daha imkansızlıklara...

'Seninle aynı evde yaşamak..
Nasıl istemem ki..
Sebep sorma. Sebebini sana daha önce söyledim.' Nefesimin son kırıntılarıyla birlikte
'üzgünüm' dedim. Dayanamadım. Gözlerime ben farketmeden dolan yaşlar, taşmaya başladı. Hızlı bir şekilde yanaklarıma kaydı. Güzel hava birden bana kış günü gibi, fırtınalı bir gece gibi gelmeye başladı. Üşüyorum. Ayırt edemiyorum. Dudaklarımın titremesinin üşümemden mi yoksa ağlamamdan mı olduğunu..
Ayırt edemiyorum!
Üşümek veya ağlamak umrumda değil. Onun önünde daha ne kadar ağlayacağım. Lanet olsun! Neden tutamıyorum şu gözyaşlarını. Kollarımın sıkılmasıyla duraksadım. Gözlerimin altında birikmiş son iki yaş da döküldüğünde ona döndüm. Bir şeyler demek istiyordum ama aklıma söyleyecek hiç bir şey gelmiyordu. Beni sarmıştı ve ben kafamı ona çevirdiğim için burnum saçlarının hizasına gelmişti.
Saçları...
Asla tahmin edemeyeceğim bir kokuyla birleşmiş, koku saçlarını resmen sahiplenmişti. O kokuyu kıskandım o an. Onu güzel ve çekici yapıyordu. Onda güzel ve çekici duruyordu..

Ben o koku olamazdım.
Ben onu sahiplenirsem bela olurum.
Ben onu güzel yapamam çirkinleștirim diğer insanların bakışlarında.
Benim gibi biri tarafından sevilen o koku yerine ben geçtiğimde onu seven kimse kalmaz..
Ben ondan uzakta kokusu kendisini çürüten bir çiçek olacağım. Olmalıyım.

Kollarını yavaşça aşağıya kaydırdı.
'Sebep beni sevmen mi? Bu nasıl engel olabilir ki? Eğer benim için sorun olacağını düşünüyorsan öyle bir şey yok.' Bana döndü, gözlerimin içine baktı..
'Șu aralar en değer verdiğim kișisin'
Gözlerimi kapattım. Şu an aydınlık her yer. Karanlığın içinde aydınlığı buldum. Vücudumun sıcaklamasını sağlayan ateş karanlığımı da aydınlatmıştı.
Ve evet, mutluyum.
Gülümsedim..
'Sende... sende benim için öylesin.'
göz bebeklerinin yarısı kapaklarının ardına saklandı. Gülümsüyordu.
'O zaman benimle eve çık.' dedi.
Hayır demek gelmedi içimden. Kendimi tutamayacağımı bilirken evet diyesim de gelmedi.
Esen rüzgarın yaprakları hıșırdatıșıyla serinledim.
Soğudum, içim soğudu. Olgunlaștım, o anlık bir şeydi sanki. Uzunca bir süre hissedemeyecekmişim gibi geldi. Kaçırmadım fırsatı. Umursamazca gülümsedim.
'Tamam o halde. Bana katlanacaksın." Kahkaha atasım, kendimi yerlere vurasım geldi. Tuttum kendimi o anlık olgunluğu, şu an kaybetmek istemiyorum çünkü.
Hayat işte, kabulleniyor insan.
Mutsuz edebilecek şeylerin mutluluğu kovalayabileceği olasılıklar var.
Sanki kararım farklı olsaydı mutlu mu olacaktım? Şimdi mutlu değil miyim?
İstediğim birlikte olmasak da
'birlikte olmak' değil mi?
Emince dudaklarımı birbirine değdirip sıktım. Evet, başardım. İsteğim buydu ve onun sayesinde ulaştım.

Hep Seni Bekledim. Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt