Bölüm 16- Seni Tanımıyorum.

805 49 8
                                    

Hani bazen benim gibi, karanlık seni de korkutuyor mu? Sessizlikte bir ses duyup, seni de benim gibi ürkütüyor mu?
Hani bazen durup dururken bir şarkı seni de ağlatıyor mu?
Güneşteki kar gibi, okşayıp kalbini eritiyor mu?
Sen aynı sen, ben aynı ben
Yol aynı yol, Biz kaybeden...
Cem Adrian- Ayten Alpman 🎶

Hızlı hareketlerle merdivenlerden çıkıp kapının önüne gelmiştik bile. Nasıl çıktık, hangi ara çıktık bir fikrim yoktu.
Yüzündeki sinir dalgası beni iyice germiş, ellerim titremeye başlamıştı. İçeriye girdiğimizde banyoya gitmek için adım atacaktım ki kolumdan tutup ' nereye gidiyorsun' diye sordu. Dilim damağım kurumuş, konuşamıyordum.

Gözlerimi kısa bir süre kapattım ve
' banyoya' dedim. Cevap vermesini beklemeden arkamı dönüp gittim. Kapıyı arkamdan sertçe kapatıp çeşmeyi açtım. Bunu bana yapmaya hakkı yoktu.

O açılmaya çalışılmayan kapı içimde her gün daha da çok kitlenecekti.
Yüzüme sertçe çarptığım su fazlasıyla soğuktu. Yada bilmiyorum belki de ben yanıyordum.

Gözlerimi yavaşça aynaya kaldırdım ve kendime baktım. Göz altlarım kararmış, saçlarım dağılmış ve yüzümdeki bütün kan çekilmişti sanki. Bitik duruyordum.

Askıda duran havluyla yüzümü yırtarcasına sildim. Kapıyı açıp salona doğru yöneldim.

Kollarını dizlerine dayamış, başını iki elinin arasına almış oturuyordu. Ses çıkarmadan karşısına oturdum ve bakmaya başladım. Farketmemiş gibi dursa bile, geldiğimi farkettiğini adım gibi biliyordum. Bir süre öylece kaldık. Bugünün çabucak bitmesini istiyor, yorgun hissediyordum.

Başını ellerinin arasından kurtarıp bana baktığında sinirli olmadığını gördüm. Ne düşündüğünü, nasıl bir duyguda olduğunu çözemiyordum.
Benim gibi yorgun olduğu anlayabildiğim tek şey diyebilirim.

Sanki benden bir şey dememi istiyor gibi bir hali vardı ama konuşan taraf kesinlikle ben olmayacaktım.
Kollarımı birbirine kenetlenip arkama yaslandım. Bu ciddi ortam içimde bunalımlara sebep oluyordu. Beklemekten de çok sıkılmıştım. Daha fazla dayanamadım ve sesimin duygusuz çıkmasına özen göstererek
"Seni dinliyorum." dedim.
Derin bir nefes aldı ve geri verirken konuştu.
"Neden böyle yapıyorsun?"
Bugün Fezay'ı anlamakta zorluk çektiğim bir gündü. Dediklerinden, yaptıklarından hiç bir anlam çıkaramıyordum.
"Ne yapıyorum ben"
Başını sağa sola sallayıp bıkkınlıkla nefes verdi.
"Seni sevdiğimi bilmiyormuş gibi davranıyorsun. Akşam güzel zamanlar geçirirken sabah kalkıyoruz bi anda anlamı olmayan hareketler yapıyorsun. "
"Anlamı olmayan" diyerek tekrarladım. Kollarımı birbirinden ayırıp avuçlarımı sıktım. Bu sinir hayra alamet değildi.
"Öyle mi? Demek anlamı olmayan hareketler yapıyorum. Belki de anlamı olduğu halde sen anlamıyorsundur, olamaz mı? Sadece telefonumda bir fotoğrafımız olsun istemiştim. Bu sana göre anlamsız mı? "
Daha konuşacak bir sürü şey varken kendimi susturmayı seçtim ve ayağa kalkıp odama doğru yürümeye başladım.
Kolumun sertçe tutulup çekilmesiyle arkaya dönmek zorunda kalmıştım. Kolumdaki acı sanki giderek daha da artıyordu. Kolumu giderek daha da fazla sıkıyordu. En sonuda yüzüne, gözlerinin içine ve daha sonra koluma baktım. Acıttığını ancak o zaman anlamış olacak ki kolumu hızlıca bıraktı.
"İşte yine konuşmak yerine gidiyorsun. "
Bu sözünden sonra bugünün kesinlikle birbirimizi anlama günümüz olmadığını farkettim.
Ne o beni anlıyordu ne de ben onu anlayabiliyordum.
Bu konuşma, bugün devam ettiği sürece iyi bir yere varmayacak gibi görünüyordu.
Ve o bunu bile anlayamıyordu. Bir şeylerin, beni mutlu eden şeylerin kırılmaması için uzaklaşıyordum sadece.
O bana kaçıyorsun diyordu.
Sakin olmaya çalışarak tekrardan kalktığım yere oturdum.

Sessizlik hakim olmaya başlamıştı ki,
"Anlamsız değil." Dedi. Pişman olmuş bir sesi vardı.
"Anlamadım." Dedim, kendim bile zor duyacağım bir sesle.
"Telefonunda fotoğrafımızın olması anlamsız değil." Diye tekrarladı.
Kafasını iki yana salladı, eliyle yüzüne düşen saçlarını arkaya attı ve

"Anlamsız değil ama korktum. Birilerinin görebilme ihtimali geldi aklıma."

"Daha doğru düzgün arkadaşım bile yokken kim görebilir ki. Hem arkadaşım olsa bile izin vermezdim." Dedim hararetle. Arkasına yaslanıp yüzüme bakmaya başladı.
"Biliyorum, ama o korkuyla bunu düşünemedim. Ve korkmak sanırım bende sinir uyandırıyor. "
yüzüne yansıyan pişmanlık ve üzüntü bir anda silindi ve anında sinirli bir ifadeye büründü.
" Ben evde seni bulamayınca endişeden delirecek gibi oldum. Kalktım seni aramaya çıktım ve en son çare olarak da göl geldi aklıma."
Sesi giderek yükselmiști ve artık bağırmaya başlamıștı. O bağırdıkça bende istemsizce sarsılıyordum.
"Sonra göle gittiğimde, seni bir erkekle buluyorum. Bu ne demek oluyor?"

Cümlesini bitirmiş cevap bekliyordu. Konuşacak mecali bulamıyordum. Ellerim titriyordu.
"Ne demeye çalışıyorsun?" Dedim fısıltı gibi.
"Yanındaki, ağacın altında oturduğunuz çocuktan söz ediyorum kimdi o?"
"Tanımıyorum"
Alaycı bir tavırla
"tanımadığın biriyle nasıl bu kadar yakın oturabiliyorsun. Hemde oturacak bir sürü yer varken?" Dedi.
Kırıcı olmaya başlamıştı ve bu çok beter hissettiriyordu.
"Seninle birlikteyken başkasına o gözle bakmam." Sesim öncekine göre yüksek bir tonda çıkmıştı. Beklemiyordum. Anladığım kadarıyla o da bunu beklemiyordu. Gözleri büyümüştü.
Ses tonumu ayarlamaya çalışarak konuşmaya devam ettim.
"Bizim o gün göle gittiğimizde oturduğumuz yere oturmak istemiştim ama doluydu. Sanırım onu orada oturuyor görünce çok baktım o tarafa rahatsız hissetti. İstiyorsan sen otur bana fark etmez dedi. Bende ağaç büyük birlikte oturabiliriz dedim. Kötü bir amacım yoktu."

Aslında bunun açıklamasını yapmak istemiyordum. Ama beni öyle herkese karşı aynı olan bir insan gibi görmesini istemiyordum.
Birbirimizi yeni tanıyorduk daha.
Böyle söyleyince koca bir boşluk hissettim içimde. Nasıl oldu da daha en çok sevdiği rengi, en çok sevdiği şarkıyı veya dinlediği müzik türünü, hangi filmleri izlediğini, kitap okumayı sevip sevmediğini... kisacasi hakkında hiç bir şey bilmeden onu nasıl sevebilmiştim?
Daha onu tanımadan nasıl sevmiştim? İnsan tanımadığı bir insanı sevebilir mi?

Pișmanlık her bir zerremi kaplamaya başladı. Bu konuyu bir çözüme ulaştırmak zorundaydım. Ne yapacağımı bilmiyordum. Onun her bir özelliğini öğrenmeyi öylesine çok istiyorum ki...

O an aslında beni tamamlamasına rağmen bir şeyler eksik gibi hissettim.

'Ayrılmak istiyorum' diyiverdim bir anda.
'Neee dedin?' Dedi şiddetle ayağa kalkarken. Önüme gelmiş kafasını bana doğru biraz indirmişti.

'Se..sen ciddi misin? ' diye sordu. Kekelemiști. Gözleri dehşet içinde bakıyordu. Ne yapacağını bilmez bir hali vardı veya ne diyeceğini..

'Evet ciddiyim.' Cevabımı duyunca tekrar sinirlendi ve kendini sertçe koltuğa attı.
'Sana inanmıyorum.' Gözlerime baktığında o an kendimden nefret ettim. Hayal kırıklığı... bir insanin gözlerinde hayal kırıklığını görmüştüm ve buna ben sebep olmuştum. Gittikçe canileșiyordum.
'Bana nedenini sor' dedim, duygusuzca.
Anlamsızca yüzüme baktı.
Ve konuştu

'Neden?'

Hep Seni Bekledim. Where stories live. Discover now