15; "The Way We Hate Each Other"

35.6K 872 71
                                    

Bu gurur vericiydi.

Cidden, son birkaç ayı nasıl bir tempoyla geçirdiğim düşünüldüğünde, iki gün boyunca her şeyden soyut ve normal yaşamak inanılmazdı.

  Yani ufak tefek birkaç pürüz dışında her şey yolundaydı.

Mesajlarına cevap vermediğim bir Teddy, beni nerede görse askerlik arkadaşıymışım gibi davranan bir David ve evet, kendisinden köşe bucak kaçtığım bir Harry, bahsettiğim ufak tefek pürüz rolündelerdi. Yine de Teddy ve David’e kafama estiği gibi davranmak kolayken, Harry’den kaçmak söz konusu olduğunda bunu yapamıyordum.  Özellikle onunla yanyana geleceğimiz anı kollayan okulu  -tanrım, insanların derdi ne?- düşündüğünüzde.

  Salı gününü ders aralarında lavabodaki makyaj tezgahına oturup ders çalışarak geçirmiştim. Kesinlikle iyi bir plandı. Çarşamba öğlenine kadar gayet tıkırında gidiyordu.

  Hatta akşamki partiyi bile önemsemiyorum, Teddy’ye cevap vermemiştim. Gitmeyecektim. Tanrı aşkına, ben müziğin bile popüler olanına katlanamıyordum, o kadar geri zekalının arasında ne halt yiyecektim? Ki muhtemelen Harry’yi görür görmez vücudumun kırmızı alarm vermesinin sebebi de buydu, çünkü lanet olası çocuk bizi izleyenleri kesin bir şekilde görmezden geliyordu ve onunla toplum içinde bulunmak beni de o iğrendiğim popüler şeylerden birine dönüştürüyordu ve ıyyy, bu iğrençti.

  İyi bir salının ardından, matematik sınavı dışında hiçbir kaygımın olmadığı bir Çarşambaydı. Öğle yemeğini geçirdiğim lavabodan çıkıp, sınav için matematik sınıfına ilerlerken nefesimi tutmuştum. Tabii ya, değinmeyi unuttum. Matematik sınavı kaygımın formüllerle alakası yok.

  Sınıfın önünde beklerken bu hale gelmiş olduğuma inanamıyordum. Tamam, diye düşündüm. Bu girdiğim sınav sonuçta. Harry’yle aynı sınıfta olmam hiçbir şeyi değiştiremez. Haklıydım da, sorun yoktu. İnsanların bizi dedikodu ve Candice’in yeni posta güvercini olabilmek için yanyana getirmeye çalışması da bir şeyi değiştirmezdi ki hem. Matematik sınavıydı bu tanrı aşkına, Harry ve inek-birinci-sınıflardan-kızı kim takardı ki?

  Kendimi rahatlatmak için gerektiğini sandığımdan daha az çaba harcadıktan sonra, özellikle Bayan Grimm’in gelmesine birkaç saniye kalana kadar beklediğim –böylece sınav başlayana kadar kimse benimle konuşmaya çalışmayacaktı- kapının önünden sınıfa girdim.

  Beni görünce sınıf sessizliğe falan gömülmedi –filmlerde öyle olmuyor muydu?- aksine, insanlar aralarında tuhaf tuhaf fısıldaşıp, kıkırdamaya başlamışlardı. Atmosferin sebebi olduğuma bir an bile inanmadan sınıfa bakındım, en arkada boş bir sıra var gibi görünüyordu. Gözümü yerden ayırmadan oraya ilerledim. Sıraya çantamı bıraktıktan sonra, sığınağını bulmuş direnişçi gibi derin bir rahatlamayla oturup, duvar kenarına sindim.

  Şüphelenmemeyi Seçtiğim İlk Yanlış: Arka tarafta iki kişilik boşluk olması.

  Sorun şu ki sınıfta olan boşluk asla arka tarafta ve iki kişilik olmaz. Benim bu durum karşısında tek düşündüğümse, saf bir  hah’tı. Şans artık taraf değiştirmeye karar vermiş olmalı.

Aptalın teki gibi şansın benim yanımda olduğuna inanıyordum, yanım boş değildi ve bu kimsenin beni uzun bir süre boyunca ‘işin içinde Styles varsa seksidir,’ düşüncesiyle süzmeyeceği anlamına geliyordu.

Şüphelenmemeyi Seçtiğim İkinci Yanlış: Harry sınıfta değildi.

Bunu fark ettiğim an omuz silkmiş ve yine saf bir hah atmıştım. Onun için ne önemli ki, sınav da olsun?

'Till We SurrenderTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon