19; "Rules Are Broken, So Am I"

35.7K 1.2K 270
                                    

Doğum günümün üstünden iki gün geçtikten sonra anladım ki, duygularımı esir alan şey reglin yapabileceğinden çok güçlüydü. Kendimi hamile gibi hissediyordum. Bulduğum her şeyi ağzıma atıp çiğnemeden yutuyor, gördüğüm herkesi laflarım ya da bakışlarımla doğduğuna pişman ediyordum. 

Duygusal bir çöküş içindeydim. Nedenini bilmiyordum, Google bunu yaşam tarzımın değişmesine bağlıyordu: gece gündüz seks yapan biri, bunu aniden keserse artan testosteronla deliye döner.  

Yani evet, hamile olmasam da vücudumu saran stres reglin yapabileceğinden daha fazlaydı. 

"Hey, Kimberry!" 

Yemekhanenin öbür ucundan geldiğini duyduğum ses beni durdurmadı. Başımı kaldırmadan tabağıma bir donut daha aldım. Hayır, hayır, hayır. Kimse beni görmüyorken neden geri zekalının biri adımı bağırıyordu- 

"Kimberry!" 

Dişlerimi gıcırdatarak tepsimi kavradığım gibi yemekhanenin dışına ilerlemeye başladım. Bahçede kimsenin keşfedemediği bir nokta arayacak ya da daha iyisini yapıp lavaboda yiyecektim. En son insanların arasında bir yere oturduğumda -ki bu dündü- tam on beş dakika boyunca yemek yiyişim bir düzine piç kurusu tarafından iştahla izlenmişti ve bu da yetmezmiş gibi, birkaç tanesi beni çıkışta onlara sakso çekmem için soyunma odasına çağırmışlardı. Hatta bir tanesi arkadaşını işaret edip Teddy ve Harry'den ımm, şey, o ikisinden daha iyi performans gösterebileceklerini söylemişlerdi diyelim, evet, yatakta daha iyilermiş, bana kibarca bunu anlattılar. Üçlüden hoşlanıyorlarmış.  

Ah tanrım, hayatım cehenneme dönmüştü ve Crowley'nin kralı olduğu bir cehennemden falan da bahsetmiyorum. 

"Kim, hadi ama, sana diyorum!" kaşlarımı çatarak başımı kaldırdım ve yemekhanenin öbür tarafından bağırmayı yeterli görmemiş, milletin ortasında tepsimi çekiştiren tanrının belasıyla göz göze geldim.  

Yoğun biçimde beni süzüyordu. Dişlerimi gıcırdattım. "Bir sorun mu var Ted?" 

Size sinirli bir sarhoş olduğumdan bahsetmiş miydim? Yoo durun, size sabahın köründe içecek kadar kafayı yediğimden bahsetmiş miydim? 

Yüzünde geçen geceki partiden birkaç kapatılmış leke dışında bir şey kalmamıştı. "Mesajlarıma cevap vermedin," dudaklarını büzdü.  

Hastaneden niye çıkmıştı ki? Niye okula gelmek zorundaydı ki? Off bu benim hayatım mıydı ya? 

Kaşlarımı kaldırdım, tepsimi hala çekiştiriyordu. "Onu alamazsın," dedim şikayetini önemsemeden. 

"Ha? Ne?" Suratı gülünç bir hal aldı. 

Tepsimi hızla kavrayışından kurtardım. "Yemeğimi alamazsın aptal. O benim. Onu yiyeceğim." 

Bana bakarken gözleri irileşti. Bir an duraksayıp başını iki yana salladı. 

Geri zekalı, yemekhanedeki herkesin bizi izlediğini sahiden farkında değil miydi?  

"Şey, ben, onu yiyebilirsin, yani yemeğini yani ben- yani- diyecektim ki- ben-" 

Yüzümü buruşturdum. "Konuşman beni hasta ediyor, biliyor muydun? Ya da konuşamaman mı demeliydim?" 

"Berry-" 

"Adım Kimberly, serseri." 

Kaşları şaşkınlıkla yukarı kalktı. "Serseri mi?" etrafına bakındı. Bir başkasından bahsettiğimi düşünmüş olmalıydı. 

"Ah hayır, sana diyordum. Serseri sensin." 

Teddy'nin alt dudağı titremeye başladı. "Ben- Ne?" 

'Till We SurrenderWhere stories live. Discover now