24; "Flusick More Like Lovesick"

25.2K 1.5K 906
                                    

Bu kadar beklettiğim için ne kadar özür dilemeliyim bilmiyorum ama bir tane iki taneyle olacak iş değil, farkındayım. O yüzden ben sadece beklediğiniz için, yani bu kadar sabırlı olabildiğiniz için teşekkür ederim. O kadar minnettardım ki bu bölümü üç defa yazdım, üç ayrı versiyonu var ve ben sizinle bunu paylaşıyorum :D

Bölüm sonunda açıklığa kavuşmasını istediğim bir meseleden bahsettim, eğer o yoluna girerse artık böyle beklemek yoook.



Birçok şey gibi, hala dışarıda olduğumuzu soğuktan titreyip kendime geldiğimde fark ettim. Bu titremeyi küçümsememelisiniz, tam bir kendine gel, bu her geceki aşk yapma seanslarınızla dolu rüyalarından biri değil, aptal, titremesiydi.

Farkında olduğum birçok şeyden biri, Harry’nin kucağında olmamdı ve ayrıca-

Bekle, Harry’nin kucağında mıydım?

Zorlukla yutkundum. Yoo, lütfen. Lütfen, bak lütfen yine her şeyi mahvetmiş olmayayım.

“Harold, hey, bu sen misin?” diye dürttüm boynuma gömülü kafayı.

Cevap olarak hafif bir mırıltı duymuştum. “Mmm, Harold değil.” Boynumda keskin bir acı hissettim.

Dudaklarım aralandı ama zevkten mi, şaşkınlıktan mı kestiremiyordum. Hah, harika ya.

Yine ne halt yemiştim ben?!

Harry’nin saçına dolanmış elimle kafasını sertçe boynumdan çektim. İtiraz dolu bir ses çıkardığında onu var gücümle itekledim, hafifçe sendelemiştik. “Ay, kes şunu.” Dedim öfkeyle..

Vücudu kasılmıştı, geri çekildi ve tuhaf tuhaf bana baktı. “Sorun ne?”

“Aynadaki aksin.” Tuhaf bakışlarına karşın gözlerimi devirdim. “İndir beni. Hemen.”

“Ne?”

“Ne?” diye taklit ettim şaşkın ifadesini. “Oramı buramı öpmeyi kes diyorum.”

“Nasıl ya?” bu defa onun da sesi yükselmişti.

Hah, evet, buna cevap ver bakalım Kimberly.

Kollarımı göğsümde birleştirip suçlu Harry’miş gibi ona kötü kötü baktım. Bunu yapması zor değildi, altına yatmak dışında koca yılın yarısını böyle geçirmiştim sonuçta.

“Boşluğuma geldi tamam mı?” diye açıkladım. O kadar pişkince kendime güveniyordum ki, sanki bu bahaneyle XVI. Louis’nin karşısına çıksam, ihtilale falan gerek kalmadan ülkenin anahtarını elime teslim edecekti. “Buraya senin iğrenç teklifin için gelmedim, ki belirtmek isterim; o dediğin asla olmayacak.”

“Dalga geçiyorsun değil mi?” diye sordu, sesi aniden korkutucu biçimde yükselmiş ve derinleşmişti. O an  kesinlikle olur da beni öldürmeye kalkarsa etrafta çığlıklarımı duyan biri olur mu diye göz ucuyla sokağa göz atmadım. Harry de bu halimi görünce pis pis sırıtmadı.

“Eh, öyle dersin tabii,” dedim. “Haklı sayılırsın, dostum, ben de kucağımda kıvranan bir kızı ciddiye almazdım,” diye belirttim. “Hele bi’ indir beni sen, bak en kötü kabusun olacağım, cidden.”

Beni apar topar bıraktı ve popomun üstüne düşmemek için zeminle tango yapmam gerekti. “Piç kurusu,” diye sövdüm dengemi yeniden bulduğumda. “Gerçek renklerini göstermeye başlaman ne hoş. Ben de ne zamana kadar rol yapmaya devam edeceksin diyordum.”

'Till We SurrenderWhere stories live. Discover now