beni unutmamanı isterim

105 42 67
                                    

Garipti hayat. Seni birçok kuvvetli acı ile burun buruna getirir ama yıkılmazsın, öyle bir anda basit bi acı gelir sonra tüm hayatın yıkılır.

Eşyalarımı alsam, paramı herşeyi alıp çekip gitsem... ardımda bıraktığım tek şey geçmişim olsa.
Hayallerim, umutlarım nerelerde benim. Gittiğim yerlerde mi unuttum yoksa beni terk mi ettiler? Kendi ellerimle yok mi ettim en zor anımda yanımda olmasını istediğim şeyleri? 

Çok yalnızım ben. Hıçkırıklarımı, gözyaşlarımı, iç çekişimi sayacak kadar çok yalnızım.

Kendi hikayem olmayacak kadar hiçleştim. Olmasın annem. Yoruldu zaten. Ömrümün geri kalanında acı çekeyim hep. Alıştım çünkü ben. Güçlü kalamıyor isem bir ömür boyu acı çekeyim umrum değil. Nasıl oluyor da insan bir süre sonra acılara alışıyor ? Yarası aynı yerde ama acısı yarada değil yürekte. Benimsenmiş yalnızların,  acılarım, karanlıklarım  varmış benim.

Kulaklığımda son ses şarkı beni tüm dünyaya susturuyor. Hava serin, ne ara sever oldum bu havayı belli değil. İçim hüzün kaplıyor aklıma babam geldikçe.  12 senedir nasıl babasızlığa katlandım ben diye düşündükçe delirecek gibi oluyorum. 12 sene sonunda nasılda 4 gün önce intihar etmeye yeltendim? Keşke diyorum... keşke midem bulandığımda gitmeseydim, keşke düşmeseydim, ölümle burun buruna, gelmişim babama beni tutacaktı, nasıl geri döndüm. Az kalmıştı lan babama sarılmama.

Annem ona kızgın olduğumu biliyordu. Artık annemi sevmiyorum. Beni babamdan mahrum bırakıp, ecelime kadar acılara attığı için annemi sevmiyorum artık. 

Neyse ki kendime dair bazı belirtileri unutmadım.  Deniz kenarında oturmayı, sokak köşelerinde içmeyi...  O sahil kenarına gidecektim yeniden.  Sokak satıcısından 2 mavi 2 pembe pamuk şeker alırken aklımdan bunların zamanında benim babamın alması gerektiğini geçirdim. Telefonumu cebime söküp dinlediğim şarkıyı tekrar dinlemeye başladım. Elimde pamuk şekerlerle gidiyordum.

Biraz yürüdükçe yoruluyordum. Rüzgar estiği anda kulaklığımın teki  düştü. Rüzgar hızlı ve serin değildi. İyi geliyordu.

-" HAAZZEEEEEEEL".

Arkama dönüp baktığımda sarışın bi çocuğun bana geldiğini fark ettim. Dibimde bittiğinde uzun boyuyla yanında 1.20 gibi hissettim. Tabiki şaka takılıyorum boyun uzun.

Boğazıma takılan yumrular, soğukta terleyen ellerimi yutup sildikten sonra  nefesimi düzene sokarak;

-" evet , buyur ?" Dedim.

-" tanımadın mı :("

-" tanışmamız mı gerekiyor ?"

-"hayır, ama tanışmaya değersin." Dedi çekik gözlü çocuk.

-" çekik gözlü müsün yoksa itinayla kısık mı bakıyorsun?"

Sanki tanıyorum ama aramızda duvar var hissediyorum.

--Çekik gözlü mü yoksa bilerek mi öyle bakıyor--

-" Hazel ?" Dedi  çocuk.

Içimden bir ses bu çocuğu tanıdığımı söylüyordu.

-" Özür dilerim ben bi kaza geçirdim ve kısa süreliğine hafıza kaybı yaşıyorum."

Garip bir şekilde güveniyordum.

-" öyle mi Hazel?  Geçmiş olsun. Pekala nereye gidiyorsun sana herşeyi anlatıp kendimi hatırlatabilirim, keza beni unutmamanı isterim." Dedi.

Çok farklı konuşuyor.  Sezilerime güvenip onu da yanımda götürecek miydim ? 

-" sahile gidiyorum. Denizin olduğu heryeri severim. Geleceksen gel" dedim. "Şey..."

Ekim'de Ekin Aşkı Where stories live. Discover now