Bölüm 8- Kollarımda Uyuyor

711 24 1
                                    

Akşam saat 20:40'ı gösteriyordu. Xai ile beraber bulunduğumuz ara sokakta, siyah aracın birkaç metre ötesinde aşağı yukarı hızlı bir şekilde yürüyüp dakika başı, bazen saniye başı saate bakıyordum. Hipnotize olmuş gibi kendimi bilmez bir halde tekrar geriye döndüğümde Xai'ye çarptım. Ellerini omuzlarıma koydu:

"Biraz ara verecek misin? Hem ayak izi bırakıyorsun."

Birkaç saniye boyunca karışmış kafamla ona baktım, ne dediğini daha sonra idrak edebildim:

"Evet. Haklısın, biraz heyecanlıyım."

Küçük bir kahkaha atıp beni aracın arka koltuğuna doğru yönlendirdi:

"Biraz mı? Bu konuda şüphelerim var. Şimdilik burda otur, 5-10 dk kala kalkarsın. Şu saati de bana ver."

Saatimi kolumdan çıkardıktan sonra cebine attı, arkama yaslanıp gözlerimi kapadım. Kalbim korkunç bir hızdaydı, aldığım her nefes ise yetersiz gibiydi. Acilen sakinleşmem gerekiyordu yoksa her şeyi batırırdım. Gözlerimi açmadan karanlığa odaklandım, sadece karanlığa. Ardından karanlıktaki anlamsız şekillere, bir süre onları izledim. Kalp atışım ve nefesim düzene girdikten sonra Xai'ye seslendim.

"Xai, hazırlıkların ve planın üstünden bir kez daha geçer misin?"

"Ne? Oh tabi. Cebimde 500 ml'lik bir eter şişesi ve birkaç tane de bez var, oturduğun koltuğun önündeki yerde de 2 tane kelepçe ve B planı olarak ip var. Kelepçeleri test ettim, baya sağlamlar o yüzden B planına ihtiyacımız olacağını sanmıyorum. Kelepçe ve ipin yanında da gözlerini kapamak için aldığım siyah kumaş var. Hazırlıklar bunlar ve bence planın üstünden geçmeye gerek yok. Kafanda yüzlerce kez canlandırdığına eminim."

"Binlerce kez."

Gülümsedi ve saate baktı, ardından hafif bir panik ifadesi ile bana.

"5 dakika. Çabuk, hazırlan."

Dar sokağın iki yanındaki gölgelere sindik, sokağın darlığı sayesinde bizi görse bile kaçamadan onu tutabilirdik. Çığlık atarsa biri onu mutlaka duyardı ama atmayacağını biliyordum, sadece bir his.

Kuru kafa maskemi yüzüme indirdim, Xai de kendininkini. Karşıda onu görebiliyordum, yalnızca orda olduğunu bilen biri görebilirdi onu. Bir elinde eter şişesi, diğer elinde bezle bekliyordu. Benim elimde ise kelepçe vardı.

Sokağın başında bir gölge belirdiğinde nefesimi tuttum, düzeltmeyi başardığım kalp atışlarım yine dizginlerini koparmıştı. Nefes sesimin duyulmaması için nefesimi tuttum, çünkü sokakta neredeyse ölüm sessizliği denebilecek bir durgunluk vardı. Üstelik sokağın başına en yakın yerdeydik, döndüğü anda beni duyabilirdi.

Ah, ne diye köşeye en yakın yere geçtim ki ben?

Kendimle bir iç savaş verirken aynı zamanda ona odaklanmıştım, beni fark etmeden önümden geçtikten sonra planın ana kısmı devreye girdi.

Xai yerinden fırlayıp ona doğru koştu, aynı anda çıkmıştık. Xai çocuğa ilk olarak ulaştı ve elindeki bezi ağzını ve burnunu kapatacak şekilde bastırdı, ben de Xai'yi engellemek için kalkan kollarını tuttum ve bileklerine kelepçeyi geçirdim. Hareket etmesini engellemek için kelepçenin kısa zincirinden tutmam yetiyordu, tahmin ettiğim gibi benden güçlü değildi.

Ama biraz zeki sayılabilirdi. Xai agresif bir şekilde fısıldadığında bana tekme atmak üzereydi:

"Nefesini tutuyor lanet şey!"

Bana savurmak üzere olduğu bacağına bacağımı dayadım ve karnına yumruk geçirdim. İstemsizce nefesini verdi ve sonra geri aldı. Eteri solumuştu, ben de fısıldayarak komut verdim:

"Emin olana kadar bezi yüzünden çekme sakın."

Xai başını sallayarak onayladı. Sevimli meleğin ağırlığının, Xai'nin üstüne çöktüğünü görebiliyordum. Sırıtarak ayaklarını tuttum, Xai de kollarından tuttu ve onu arabaya yerleştirdik.

Onu arka koltuğa yatırmıştık, kapının diğer tarafına giderek kafasını dizlerime koydum ve Xai'nin ön koltuğa geçmesini bekledim. Dışarıdaki kumları süpürmekle meşguldü.

Yüzüne baktım kucağımda yatan insanın, uyurken öylesine mükemmeldi ki...

Şimdiye kadar yaşadığım her şeyi düşündüm, onu keşfettiğim andan şimdiki ana kadar. Ardından eğildim ve beni duyamayacağını bilsem de ona ilk kez adıyla fısıldadım:

"Merak etme Jase, sana iyi bakacağım. Söz veriyorum."

O kadar savunmasız ve o kadar masum ki, tuzağımın içine kendi ayakları ile geldi. Ne olacağından habersiz, onu neyin beklediğinden.

Ancak olan oldu.

Şimdi sadece, kollarımda uyuyor.

Sosyopatın SaplantısıWhere stories live. Discover now