Bölüm 12- Drama

483 13 0
                                    

Saat 7 civarında Xai'yle beraber Jase'in odasına çıktık.

"Sen kapıda dur. Uyanıp seni görürse hoş olmaz."

Xai'yi kapı kenarında bırakıp Jase'in yattığı yatağa yaklaştım ve o anda onu nasıl uyandırmam gerektiğini bilmediğimi fark ettim. Xai arkamdan sabırsızca fısıldadı:

"Neyi bekliyorsun uyandırsana."

"Nasıl?"

"Ciddi misin sen?"

Ona dönüp mesajı bakışlarımla vermeye çalıştım, anlaması zor olmadı. Tekrar Jase'e döndüm, ilk başta seslenmeyi denedim:

"Jase!"

İşe yaramadı. Pekala.

Elimi yavaşça yüzüne uzattım ve yanağına hafifçe vurarak seslendim, yüzü o kadar yumuşaktı ki...

Aniden uyanıp bileğime yapıştı, sonra beni görünce elini gevşetti. Geri çekilip kendine gelmesini bekledikten sonra yatıştırıcı ses tonumla konuştum:

"Günaydın. Şimdi kelepçeyi çıkaracağım ve gidip elini yüzünü yıkayacaksın, o sırada ben de yiyecek bir şeyler hazırlayacağım. Xai sana göz kulak olacak, kaçmayı denemesen iyi edersin. Tamam mı?"

Hiçbir şey söylemeden kafasını salladı, cebimdeki küçük anahtarla kelepçeyi açtım:

"Şimdi Xai'yi takip et."

İkisi üst kattaki banyonun olduğu yere giderken ben de alt kata indim ve buzdolabını açtım. Ağzına kadar her türlü malzeme ile tıka basa dolmuştu. Xai beklediğim gibi işini iyi yapmıştı. O sırada üst kattan ilk kez, sessizliğine alıştığım Jase'in bağıran sesini duydum:

"Banyoda pencere bile yok!"

Bu cümlenin neden söylendiği belliydi, Xai'nin beni duymasını sağlayacak şekilde bağırdım:

"Xai! Kapının önünde beklesen de olur!"

Bir sebepten dolayı atmosfer çok değişikti, neden bilmiyorum ama... izlediğim kaçırma filmlerinden veya okuduğum kitaplardan bambaşka bir atmosferi ve olay gidişatı vardı. Muhtemelen bu hiçbirimizin normal olmamasından kaynaklanıyordu.

Ben sosyopattım, Xai'nin de deli olduğu kesindi ve Jase...o da normal insan gibi davranmıyordu. Belki de...stockholm sendromu? Ama o sendrom bu kadar kısa sürede gelişmiyordu bildiğim kadarıyla. Her neyse, bunları daha sonra da düşünebilirim.

3 kişilik tost yapıp, birkaç ilave yaptıktan sonra Jase'in payını bir tepsiye koyup üst kata çıktım. Xai kapıdaki yerinde duruyordu, beni görünce çekilip yolu açtı.

Jase ben kahvaltıyı hazırlayana kadar hızlı bir duş almış olmalıydı, üstünde farklı kıyafetler vardı ve saçları ıslaktı. Tepsiyi yatağına bıraktıktan sonra Xai'yi kolundan çekiştirdim. Alt kata indik.

"Evi bulduktan sonra camlarına parmaklık taktırman akıllıca bir hareketti."

"Kullanım amacına bakılırsa zorunluluktu aslında."

Alt katta kahvaltımızı ederken 15 dakika kadar sonra üst kattan cam bardağın kırılma sesi geldi, Xai bana bakıyordu, ben de sırıtarak ona:

"Meyve suyuna 2 doz attım."

Yemeye devam ettik, bitirdikten sonra üst kata çıkıp Jase'in kelepçesini tekrar takmak üzere uzandım. O anda bileğinde kanlanmaya başlayan izler oluştuğunu fark ettim, tekrar alt kata indim:

"Xai, ilk yardım malzemesi aldın mı?"

"Tabiki. Solundaki çekmecelerden birindeydi."

En alt çekmeceden bulduğum gazlı bez ve antiseptik ile Jase'in yanına dönüp bileğini sardım ve kelepçeyi tekrar taktım. Ona böyle bir zarar vermek amaçlarım arasında yoktu.

Okula geldiğimde elbette ki kapının önünde polis arabası vardı, ikinci kez bakmadan okula girdim ve sınıfa girip sırama oturdum. Vina, sırdaşım ve sıra arkadaşım, benden önce varmıştı. Beni görünce heyecanla fısıldadı:

"Eee? Nasıl gitti? Ne oldu? Sorun çıktı mı?"

"İyi gitti, hiçbir şey olmadı ve sorun çıkmadı."

"Harika. Peki gergin misin?"

"Neden gergin olacakmışım?"

"Polisler."

Kafamı 'hayır' anlamında salladıktan sonra ilk dersin başladığını belirten sesi duydum, ilk 3 derste hiçbir problem yaşamadım.

4. dersin ortalarına doğru İngilizce öğretmeni ile tartışan, sınıfın agresif manyağını dinliyorduk. O sırada kapı tıklandı ve 3 polis içeri girdi. İçlerinden uzun boylu olanı öğretmene baktı ve saygı içeren bir ses tonu ile:

"Böldüğümüz için üzgünüz ama birkaç dakikalığına dışarı gelmenizi rica edeceğiz." dedi.

4'ü birden sınıftan çıktıktan sonra alçak bir tonla Vina'ya seslendim:

"Gergin duruyor muyum?"

"Hayır,sakin ol."

5 dakika geçmeden İngilizce öğretmenimiz sınıfa geri döndü, ardından uzun boylu polis girdi. Diğer ikisi içeri girmeden kapıdan bakıyordu, daha sonra uzun boylu polis eliyle beni işaret etti:

"Tamam, sen gel bakalım."

Sosyopatın SaplantısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin