Bölüm 13-Açık Uçlu Son

556 20 19
                                    

"Tamam, sen gel bakalım."

Kalbimin bir anlığına durduğuna neredeyse emin bir şekilde sınıfta oluşan sessizlikte kıpırdamadan durdum. Ancak kendimi hızlıca toparlayıp ayağa kalktım ve hızlı adımlarla, başımı dik tutarak polisin yanına gittim.

Hemen yan taraftaki boş sınıfa girdik. Sınıftan beni çağıran polis karşımda, diğer ikisi onun arkasında ayakta duruyordu. Karşımda oturan polis kendini tanıttı:

"Adım Robin Keen, ben ve iş arkadaşlarım buraya bir kayıp vakası ile ilgili bilgi toplamak için geldik. O yüzden bütün sınıflardan liste sırasıyla herkesi...sorgulamak fazla resmi bir kelime o yüzden kullanmayacağım ama sen anladın."

Başımı onaylar bir şekilde salladım. Demek listenin en başında olduğum için beni ilk olarak çağırmışlardı, rahatladığımı belli etmeden sevindim.

"Yardım edebileceğim bir yer varsa seve seve sorularınızı cevaplarım."

"Pekala, burda yazana göre adın Rawen Sage."

Başımla onayladım.

Ayakta duran polislerden biri bordo renkli bir dosyayı karıştırıp önüme bir fotoğraf koydu, tabiki de Jase'in fotoğrafıydı. Robin fotoğrafı bana doğru hafifçe yaklaştırdı:

"Bu genç sana tanıdık geliyor mu Rawen?"

Birkaç saniye bakıp bir şey hatırlamaya çalışıyormuş gibi yaptım:

"Ah, evet tanıdık. Yakın zamanda yanlışlıkla üstüme binecekti az kalsın."

Adam güldü:

"Peki onu okul dışında, birilerinin yanında gördün mü?"

"Üzgünüm ama hayır. Şirin olduğu için aklımda yer edindi ama okul dışında gördüğümü sanmıyorum. Ona tam olarak ne oldu?"

"Geçen günden beri kayıp, ailesi ona ulaşamıyor ve yurt odasına da dönmemiş. Oda arkadaşı en son ne zaman gördüğünü hatırlamıyor bile."

Bu kez sahte üzüntü ifademi takarak konuştum:

"Yazık olmuş."

Kısa süren 'sorgulamadan' sonra daha da rahatlamış bir şekilde sınıfa döndüm, öğrencileri sınıf listesine göre çağırmaya devam ediyorlardı. Vina'ya dönüp gizlice zafer işareti yaptım.

Olayın 2 görgü tanığı vardı; Xai ve ben. Aynı zamanda suçu işleyen kişilerdik. Bu yüzden az önce Jase'in kurtuluş için sahip olduğu tek şansını yakmıştım.

İngilizce dersinin bitiminden sonra öğle arası başlıyordu, eve dönme vaktim gelmişti. Olağandışı neşe halim geri dönmüştü, bir kez daha duygularımı ifadesiz yüzümün arkasına iterek okul binasından çıktım ve yola koyuldum.

Yol üzerinde bulunan küçük bir marketten kucak dolusu çikolata almak için durdum, Jase'i yalnızca bir kez bu marka çikolatadan yerken görmüştüm.

Saatime baktım, ayarladığım dozu hesaba katınca Jase'in 20 dk önce uyanmış olması gerekiyordu. Evin önkapısının kilidini açıp okul çantamı bir yana fırlattıktan sonra merdivenleri olabildiğince hızlı çıkarak Jase'in odasına girdim.

Yatakta bağdaş kurmuş, serbest olan eli ile saçlarını tarıyordu. Ben odaya girince saçlarını arkaya atıp konuşmamı bekledi, elimdeki çikolatayı ona doğru fırlattım ve daha önce oturduğum sandalyeye yerleştim.

"Jase, başın ağrıyor mu? Sana verdiğim uyku ilacı yan etki olarak ağrı yapabiliyor."

Kafasını 'hayır' anlamında salladı. Bu sessizlik nadir bulunan tatlı bir özellikti.

Sosyopatın SaplantısıWhere stories live. Discover now