Bölüm 10- Sessiz Uykucu

594 20 2
                                    


Aradan geçen 1 saate rağmen uyanmayan Jase'i izliyordum, o sırada Xai odaya girdi ve yanıma dikilip Jase'e baktı:

"Uykucu çıktı."

"..."

"Bu sessizliğin burda kalamayacağım anlamına mı geliyor?"

"Hayır."

Ona döndüm, kafası karışmış bir şekilde kaşlarını çatmıştı. Açıklamaya ihtiyacı olduğu ortadaydı.

"Burda kalabilirsin, hem kamuflaj için hem de Jase için daha iyi olur."

Aslında bu olayı tek başıma uzun süre devam ettiremeyeceğimin farkındaydım, yalnızlık beni olmadığım bir şeye dönüştürüyordu. Düşüncelerimin sonsuz dehlizinde kaybolmama neden olup, zamanımı çalıyordu. Bunu ona karşı asla itiraf etmezdim, zaten farkındaymış gibi de durmuyordu.

"Harika! O zaman ben inip kahve hazırlayayım ikimize, uzun bir gece olabilir."

Xai 10 dakika gibi bir sürede elinde 2 kahve bardağı ile yanıma geldi, içtiğimde kahvenin her zaman içtiğim oranda şekerli olduğunu gördüm. Elbette bunun hakkında bir şey sormaya niyetim yoktu, kahve için teşekkür ettikten sonra konuşmaya devam ettik. Xai'nin ilginç sorular sorma zamanı gelmişti:

"Sence uyanınca ilk söylediği şey ne olacak?"

"Hiçbir fikrim yok."

"Benim de. Peki sence ağlamaya ne zaman başlar?"

"Bu yaşta kolay kolay ağlayacağını mı düşünüyorsun?"

"Açıkçası evet."

"Xai, sırf haklı olduğunu kanıtlamak için onu ağlatmayı düşünme sakın."

"Söz veremem."

Kafamı aniden ona çevirmemle susması bir oldu, derin bir nefes aldıktan sonra kahvemi yudumladım.

"Neden hep bu kadar ciddisin? Hiçbir zaman gülmüyorsun, neden?"

Bu soruların cevabı için birkaç saniye düşünmem gerekti, şimdiye dek bilinçsizce farkında olduğum ama hiçbir zaman üzerine düşünmediğim bir konuydu ciddiyetim. Ciddi,soğuk ve mesafeliydim. Buna verilebilecek tek bir uygun cevap vardı:

"Ben hep böyleydim."


Saat gece yarısını geçmişti, artık sabırsızlanmaya başlıyordum. Kahvemi bitirmiş, üstüne birkaç adet çikolata da yemiştim. Xai ise kollarını diğer odadan getirdiği sandalyeye koymuş, kafasını da kollarına yaslamış uyukluyordu. Zaman zaman ne olduğunu anlayamadığım şeyler sayıklıyordu.

Arkama yaslanmış, kollarımı birleştirmiş beklerken Jase'in kolunu aniden çekmesi ile kelepçeden çıkan sesle irkildim ve Xai'nin oturduğu sandalyeye tekme atarak onu uyandırdım.

"Ne? Uyumuyordum! Ben--"

"Jase. Uyanıyor."

Xai gözlerini ovuşturarak Jase'e baktı.

Ve ardından Jase, gözlerini açtı.

Kalbim sokakta onu yakaladığımız günkü attığı gibi hızla atıyordu. Vereceği tepkiden biraz korkuyor, biraz da merak ediyordum. Sırf tepkisinden korktuğum için onu tekrar bayıltmayı bile aklımdan geçiriyordum.

Doğrudan gözlerime baktı, gri gözleri ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yüz ifadesi ilk başta bir şey ifade etmese de daha sonra hafif bir dehşet ifadesi belirmeye başladı. İnip kalkan göğsünden nefes alışverişinin hızlanmaya başladığını görebiliyordum. Sanırım şu an konuşmak için kritik bir zamandı. Derin bir nefes aldım.

"Sakin ol."

Bunda ne kadar mantık vardı bilmiyorum ama alçak ses tonumun onu yatıştırmasını umuyordum, gözlerimi ondan ayırmadan sağ elimi yana uzatıp el yordamıyla Xai'ye dokundum:

"Xai, ona bir bardak su getir."

Xai'nin ayağa kalkıp koşarak odadan çıkmasına aldırmadan Jase'i izlemeye devam ettim, doğrulup oturmuştu ve gözleri sağ bileğindeki kelepçeyi inceliyordu. Ardından tekrar bana baktı. Konuşmaya niyeti yok gibiydi, şimdi sadece biraz sinirli görünüyordu.

İlginç.

Xai'nin odaya giren telaşlı ayak seslerini duydum, elinde ağzına kadar dolu bir bardak vardı. Jase'e yaklaştığı anda Jase ürkmüş bir kedi gibi geriledi, nedense Xai'den korkmuş gibi duruyordu. Xai bunu fark edince yarı yolda durup bardağı bana verdi:

"Sanırım sen versen daha iyi olacak."

Her ne kadar aklım karışmış olsa da bardağı Xai'den aldım ve temkinli bir şekilde Jase'e verdim. Bardağı elimden aldıktan sonra içmek yerine içindeki suya baktı. Xai eski yerine oturarak küçük bir kahkaha attı:

"Merak etme, içine hiçbir şey atmadım. Hem neden atayım ki? Şurda 3 saattir uyanmanı bekliyorduk."

Şüpheli bakışları yumuşadı ve bardaktaki suyu içip bitirdi, boş bardağı aldıktan sonra Jase'in konuşmasını bekledim. Tahmin ettiğim gibi oldukça sessizdi.

Ama sormak istediği şeyler olduğu bariz bir şekilde belli oluyordu. Konuşmak için ağzını açtı ve ilk diyalogumuzu başlatacak olan soruyu sordu.

Sosyopatın SaplantısıWhere stories live. Discover now