Yazgım...

3.1K 256 30
                                    


Konserin ardından Yiğit tutturdu bizde sallanalım diye. Öyle güzel söylüyordu ki, sanki sesinde küçük bir çocuğun hevesi var. Sonunda sıra bize geldiğinde sallanmaya başladı ama gücüm yetmeyince Tanju abi koştu imdadıma ve bir anda haykıran sesi ile tüm oyun alanındaki kalabalık bize döndü. Karşılık beklemiyordu biliyorum çünkü zaten yeni aştığım korkumun üzerine utancımı aşamayacağımın farkında. Ama kazın ayağı öyle değil işte. Bir cesaret, salıncağın yan tarafına geçtim ve o sallanırken "Bende seni seviyoruuumm" diye bağırdım. Sonraki olanlar ise çizgi film gibiydi.

Benden bunu beklemediği için şaşıran adam salıncaktan uçtu uçtu ve çakıl taşları ile bezeli yere serildi. Bense hala boş boş sallanan salıncağa bakıyordum çünkü şok olmuştum onun düşüşü ile. İnşallah bir yerini kırmamıştır düşüncesi birkaç dakika sonra bulutlu beynime süzüldüğünde koştum. Yanına gidip ellerim yüzünü bulduğunda tepemizde bir sürü insan birikmişti ki Gülçin'in " Konuştu Tanju! Duydun mu konuştu kardeşim" demesi ile onun da en az Yiğit kadar heyecanla beklediğini anladım. Canım benim tıpkı Nazım abi gibiydi bu kız, onun gibi acısını içinde yaşayan, kimselere belli etmeyen.

Tanju abinin kahkahası da onun sesine karıştığında, sağımızdan solumuzdan "Bir şeyin yok değil mi delikanlı" diyen insanlardan utandım. Birisi bir şişe su uzattığında onun Yiğit'e getirildiğini fark etmeden içitim, çünkü yüzüm yanıyordu ve dimağım kurumuştu. Sonunda dibinde kalan şişeyi ablaya geri uzattığımda gülerek şişeyi yeniden Yiğit'e verdi. Bu durum daha da utanmama neden olduğunda başımı eğdim.

Biz ayağa kalkarken "Aşklar tazeyken güzel tabi, yap bakalım iki çocuk, düş bakalım geçim derdine ondan sonra gör aşk meşk kalıyor mu?" diyen adamın yanında ki kadın hırsla, kocası olduğunu tahmin ettiğimiz adama bakınca biz bile korktuk. Ama abla haklıydı orası ayrı. Bir diğer yanda ise taş bankın üzerinde oturan yaşlı bir amca, o abiye bakıp "Sen aşkı hiç bulamamışsın demek oğlum, yoksa varlığına şükretmen gereken karının ve çocuklarının yanın da bu lakırdıyı etmezdin. Bak bana yıllarca karımı sevdim, o öldü ama ben hala onu seviyorum" dediğinde, diğer adam duymazlıktan gelip ailesini toparlayıp gitti. Tahminimce karısı bu sözlerin bedelini, adamın burnundan getirme çalışmalarına şimdiden başlamıştı.

O akşamın mutluluğu bitmemişti henüz. Eve vardığımızda Nazım abinin valiz hazırladığını gördük. "Abi beni bırakıp nereye gidiyorsun?" diye sorduğumda otomatiğe bağlamış gibi hareket eden eller bir anda durdu. Yüzünde ki şaşkın ifadeyi ölsem unutamam eminim. Yanıma gelirken bir bana bakıyordu bir Yiğit'e çünkü birimizden, duyduğu sesin bana ait olduğunu bildiren onayı istiyordu canım abim.

"Kurban olduğum, bir daha abi de hadi." O gök mavisi gözleri sulanmıştı. Ne çok sevgi vardı bu adamın yüreğinde şaşıyordum. Tamam ben de seviyorum insanları ama sadece beni sevenleri seviyordum. Nazım abi ise hiç tanımadığı küçük bir sokak çocuğunu ve ya hırpani giyinişli bir sarhoşu bile kucaklamaktan çekinmezdi ki görmüşlüğümüz var. Yiğit ise seçerdi seveceği kişileri; bekler, inceler, sonrasın da açardı kalbini değeceğini düşündüğü kimselere. Nazım abinin dediğine göre, ilk tanıştıkları zamanlar onu bile kabul etmemiş kardeş diye. Ta ki küçük çocukları döven bir yatakhane görevlisini tekme tokat dövesiye kadar. Ama bana gelince ilk görüşte sevmiş, yüreğine buyur etmiş beni. Bunları bana yalancı bir kıskançlıkla anlatmıştı Nazım abi.

"Abim, canım abim nereye gidiyorsun?" dediğimde öyle bir sarılışı var ki bana, sanki hasret kaldığım baba sevgisi onun kollarında, anne şefkati saçlarımı öpen dudaklarında. Ve tabii abi sevgisi hızla atan kalbinden gelip gözlerinden taşan damlalardaydı. Yiğit'e bir minnet borcum daha vardı Nazım abiyi hayatıma soktuğu için ve elbette Allah'a bana bu aileyi verdiği için de binlerce şükür.

Kara Günler Mevsimi (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin