BÖLÜM 2

1K 62 24
                                    

MERHABA DEĞERLİ DOSTLAR. YENİ HİKAYEMİZİN İKİNCİ BÖLÜMÜ SİZLERLE. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM. LÜTFEN YORUMLARINIZI EKSİK ETMEYİN. HEPİNİZE TEŞEKKÜR EDERİM.

Günler rutin bir düzende geçiyordu. Artık acemi bile olsak, bu düzene alışmıştık. Kahvaltı, eğitim, öğle yemeği, eğitim, akşam yemeği derken, günler geçip gidiyordu.

O akşam bizim tayfa ile, koğuşun arkasındaki havalandırmada oturup sohbet ettik. Tabi sohbete, sigara ve kutu kolalar eşlik ediyordu. Her gecenin bir nöbetçi Astsubayı olurdu. O gece nöbetçi komutan, Erdal Asteğmendi. Biz sohbetin derinlerine inerken, Erdal Asteğmen koğuşu dolaşmış ve bizim olduğumuz havalandırmadan odasına gitmek için geçerken, beni ve çocukları farketmişti:

- Gençler, yat saati geçti. Hadi çok geçe kalmayın. Bitirin sigaranızı doğru yataklara.
- Emredersiniz komutanım!

Gerçekten de yorgunluk diz boyuydu. Sigaraları bitirip, kolalarımızı kafaya diktikten sonra yataklara gitmiştik. Yatağa uzandıktan sonra, nasıl uykuya daldım bilmiyorum.

.....

Gözlerimi açtığımda koğuş karanlıktı. Dolapların olduğu koridorun ışığı, loş bir ortam yaratıyordu sadece. Gözlerimi zar zor açarken, saatime baktım. Saat gecenin 4'ü olmuştu. Bu saat İlyas'ın koğuş nöbeti saatiydi. Kafamı çevirerek koridora doğru bakmaya başlamıştım. Çünkü az sonra nöbeti diğer bir arkadaşa devredecek ve yatağına geçecekti İlyas. Amacım gece yarısı bile olsa, en samimi arkadaşıma ''Naber ve iyi uykular''demekti. Bir ara gözden kaçırmışken, birinin geçtiğini son anda gölgesinden farkettim. İşte tam o anda arkamdan omzuma dokunan el, aklımı yerinden çıkaracaktı. Arkamı döndüğümde karşımda duran İlyas'tı. Korkudan dilim tutulacak gibi hissederken, söze giren o olmuştu:

- Oğlum napıyorsun, uyusana sen.
- Allah belanı vermesin lan! Yüreğime iniyordu oğlum. Sen ne ara geldin ordan.
- Nasıl ne ara geldim?
- Şimdi geçtin koridordan gördüm.
- Yoo. 15 dakika oluyor ben koğuşa geçeli. Erdal Asteğmenin yanından geliyorum şimdi.
- He tamam. Diğer nöbetçidir o zaman.
- Yok lan o da elini yüzünü yıkıyor. Onu bekliyorum işte yatmak için.
- Eee... O kimdi peki?
- Uyku sersemi hayal mi gördün acaba?
- Şey, ben bilmiyorum. Ama geçen birinin gölgesini gördüm.

İlyas'ın söyledikleri içimi ürpertmişti. Herkes koğuşta ise, koridorda dolanan kimdi? O an için bir kulp bulmuş, diğer koğuşlardan biridir diye düşünmüştüm. İlyas'la diğer asker nöbete geçene kadar sohbet ettik. Ardından o da yan tarafımda bulunan yatağına uzandı. Biraz daha yastık sohbeti ettikten sonra, uyuyup kalmışız heralde.

Bir süre sonra yeniden fırladım yatağımdan. Birşey battaniyemi çekmişti ve bunu hissetmiştim. Herhangi bir şeye yormuyor, arkadaşlardan birinin şakası sanıyordum. Yine koridora doğru baktığımda, nöbetçi asker oradaydı ve tur atıyordu. Bu rahatlıkla üzerime battaniyemi çekip, yeniden yattım yerime. Gözlerimi kapatmaya fırsat kalmadan, birşey yine battaniyemi çekti üzerimden. Öyle korkmuştum ki, yerimden nasıl fırladığımı bilmiyorum. Hemen etrafıma baktım. Ardından yavaşça eğilerek, çarpan kalbimi dudaklarımda hissederek yatağımın altına baktım. Kimse yoktu etrafta. Hemen yatağımdan çıkıp, üstteki arkadaşı da kontrol ettim. Mışıl mışıl uyuyordu adeta. Uykum kaçmıştı iyiden iyiye. Olanları kötüye yormak aklımdan bile geçmiyordu. Çünkü uykuya dalarken düşer gibi hissedilebildiği  anı sebeplerle yataktan sıçramanın mümkün olabildiği hakkında bir şeyler okumuştum daha önce. Bu yaşadığım olayı  o tarz bir şeye yormuştum.

Yastığın altından sigara paketini ve çakmağı alıp  nöbetçi arkadaşın yanına doğru ilerledim. Adı Ömer'di ve benim fazla sohbet ettiğim biri değildi. Beni koridorda görünce, söze girdi:

- Hayırdır kardeş? Uyku tutmadı mı?
- Evet kardeşim sorma. Vesvese yaptım galiba. Bir türlü uykuya dalamadım. Kalkıp bir sigara içeyim dedim.
- İyi yapmışsın. Geç cama iç orada.

Ömer bir pencerede, ben diğer pencerede sigaraları yakmıştık. Hem fısıldayarak sohbet ediyor hem de sigaramızı içiyorduk.

Tabur Komutanlığı şehrin içindeydi. O yüzden bazen evlerin ışıklarını, balkonlarda oturan insanları görmemiz mümkün oluyordu. Ömer ve ben kaynaşmış ve sohbetin dibine vurmuştuk. Sessizce kıkırdarken bir çığlık sesiyle irkildik. Duyan sadece ben değildim. Bu bir hayal olamazdı. Ömer'de aynı hayali mi görüyordu yoksa? Gelen ses korkutucu bir his uyandırmıştı ikimizde. Put kesilmiş ve yeniden gelecek mi dercesine dinlemeye başlamıştık. Ancak daha korkutucu olan şey, çığlığın tarif edilemez oluşuydu. İnsan çığlığı gibi net değil, daha puslu bir sesti duyduğumuz. Ancak Ömer sayesinde onu da iyiye yormuştuk:

- Allah'ın ayyaşları, içmiş sapıtmış belliki. Bu saatte hem de mahalle arasında  ayıptır yahu!

Evet evet. O sesi bir sarhoşun sesine yormuştuk.Bir süre daha sohbet ettikten sonra, yatağıma geri döndüm. Korku kaplamıştı içimi ve gözlerim açık durmak istemiyordum. Battaniyemi başıma kadar çektim ve uyumaya çalıştım. Zor olmuştu ama nihayet uykuya dalmışım.

Ertesi gün uyandığımda, dün gece olanlara bir anlam veremiyordum. Acaba rüyamı görmüştüm? Askerlik ortamına alışmaya çalışıyordum. Bu muydu bu stresli hallerimin nedeni? Dün gece yaşananlar uyanır uyanmaz aklımdaki yerini almıştı. Kötüye yoramıyordum ve anlamlandıramıyordum. Düşünmekten bir hal olmuştum gün boyunca. Arkadaşlarıma belli etmek istemiyordum olanları. Çünkü yaşadığım ya da yaşadığımı sandığım şeyler, deli diye adlandırılmama neden olabilirdi. Bu yüzden iyi gibi görünmeye çalışıyordum. Aslında fiziksel ya da ruhsal bir problemim yoktu. O anda yaşadıklarıma anlam veremediğim için, kendimi aptal gibi hissediyordum.

.....

Gün eğitim, spor derken geçip gitmişti. Akşam yemeği için yemekhaneye gelmiş, bir güzel yemeğimizi yemiştik. Sohbet orada bitmemiş, serbest zamanı değerlendirmek için koğuşa gitmiştik yemekten sonra. Üzerimizi değiştirip, Koğuşun karşısında bulunan kamelyalara çıktık. Sohbet devam ederken bir sigara yakmak istedim. Baktım ki sigara paketini kamuflajda ya da dolabımda unutmuşum. Kalabalık asker topluluğunun uğultusu arasında, koşarak koridora girdim. Dışarısı ve tüm eğlenen, dinlenen askerler görünüyordu. Kendimi mutlu hissediyordum. Olanı biteni göz ardı etmiştim sanki. Birkaç adım ilerideki dolabıma doğru yürümeye başladım. Dolabın kapağını açtım ve havlunun üzerinde unuttuğum sigaramı, çakmağımı aldım. Dolabımın kapağını kaparken donup kalmıştım. Bir uğultu vardı etrafta. Askerlerin seslerinin arasında karışan bir uğultu. Kulaklarımı rahatsız eden bir sesti. Pür dikkat ve korkuyla dinlemeye başladım. Ne olduğunu anlamadığım bu uğultunun arasında, anlaşılması zor bir fısıltı duyuluyordu. İyice dinleyince farkettim ki nereden geldiğini bilmediğim bu ses ''Bul onu, bul!''diye tekrar edip duruyordu...

ASKERDEWhere stories live. Discover now