BÖLÜM 10

468 44 13
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR. KORKU HİKAYEMİZİN GELİŞME BÖLÜMÜNDE SONA DOĞRU İLERLİYORUZ. YENİ BÖLÜMLERDE ASKERLERE SAĞLANAN İMKANLARDAN BİRİ, ÇARŞI İZNİ VESİLESİYLE HİKAYEMİZ DAHA ÇOK ŞEKİLLENECEK. BİLİNMEYENLER ÖĞRENİLECEK VE SIRLAR AÇIĞA ÇIKMAYA BAŞLAYACAK. VE ARDINDAN SONUÇ BÖLÜMÜNE DOĞRU YOL ALARAK, KARAKTERLER ÇÖZÜM ARAYIŞI İÇİNE GİRECEK. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

Yeni bir gün, her zaman ki gibi sabahın ilk ışıklarıyla başlamıştı. Gün boyu yoğun şekilde, yemin töreni provası yapmıştık. Yemin töreninin yaklaşması, eğitime ara vereceğimiz anlamına gelmiyordu. Usta birliğine gittiğimizde, burada öğrendiğimiz herşey önem kazanacaktı. Bu nedenle gündüz, gece farketmeden eğitim aldığımız günler oluyordu. Akşam saatlerine doğru, serbest kalacağımız için sevinirdik. Ancak bu şekilde kendimize vakit ayırabiliyorduk. Bu sevincimiz Salı akşamları için geçerli olmuyordu. Salı akşamı gece eğitimi ve komutanlık saatinde ders veriliyordu. O akşam komutanlık saati yapılmayacak, eğitim alanında gece eğitimi verilecekti.

Akşam yemeği sonrasında biraz zaman bulmuş, yarım saatte olsa nefes alabilmiştik. Kimi hemen telefonlara koşarken, kimi de çayını, kahvesini almış dinlenmeye çalışıyordu. Etraf oldukça kalabalıktı. Her kafadan bir ses çıkıyor, böylece gece eğitimi saati yaklaşıyordu. Çok geçmeden nöbetçi astsubay ve tüm komutanların toplandığını gördük. Az sonra sıraya girecek ve mümkün olan en sessiz halimizle eğitim alanına doğru yola çıkacaktık. Sessiz olmamızın nedeni, ilerleyen zamanlarda herhangi bir çatışma, saldırı, savaş ortamına düşmemiz halinde dikkat çekmemekti. Bu eğitimi alırken bıkkın hisdedebilir, içten içe "Gece de rahat kalamıyoruz." gibi isyanlarda bulunabilirdik. Ancak savaş, çatışma ya da saldırının, ne zaman ve nerede karşımıza çıkacağını kim bilebilirdi ki?

Komutanların emriyle bölükler, kendi yemekhane ve koğuşlarının önünde toplanmaya başlamıştı. Askeriyede nizam ve düzen belli olduğu için, koskoca alayda herkes kendi bölüğünü hızla bulup, yerini almıştı. Bölükler sırasıyla yola çıkarak, eğitim alanına doğru ilerlemeye başladı. Arkadaşınla kendi aranda bile konuşmana müsamma edilmiyordu.

Yolu sessizce yarıladıktan sonra, silahlıkların önünde durduk. Hızlı bir şekilde, herkes kendi zimmetine kayıtlı tüfeği alarak ,yeniden sıraya geçti. Gece eğitimi kamuflaj, tüfek ve tam donanımlı olarak yapılıyordu. Çok geçmeden tekrar yola devam etmeye başlamıştık. Ben, İlyas ve bizim gruptan diğer arkadaşlar, yanyana ilerliyorduk. Elimiz ayağımız rahat durmuyor, komutanların duyamayacağı şekilde fısıldaşarak sohbetimizi ediyorduk. Bir süre sonra, eğitim alanına gelmiştik. Etraftaki evler ve sokak lambaları olsa da, eğitim alanımız oldukça karanlıktı. Biribirimizi silüet olarak görebiliyor, ona göre hareket ederek düzeni sağlıyorduk.

Komutanların bir diğer emri, bölüklerin kendi içindeki takımlara ayrılmasıydı. Böylelikle 300 kişi 4 takıma bölünüyorduk. Takımlar daha önceden belirlenmiş alt gruplardı. Bir takımda kendi arasında posta olarak 4'e ayrılıyordu. Askeriyede düzen bu şekildeydi.

Takımlar ayrıldıktan sonra, sorumlu komutanlar alarak eğitim alanına yayıldılar. Her takım birbirinden uzak mesafeye gitmişti. Bizim takım ağaçların dibinde, yere çökmüş ve gece eğitimine başlamıştı. Bu eğitim esnasında, hem gece neler yapılmalı bilgiler anlatılıyor hem de sonrasında uygulaması yapılıyordu. Bir süre oturduğumuz yerden anlatılanları dinledik. Hava serindi. Akşam serini insanı rahatlatıyordu. Sorumluluklarım olduğunu bildiğim için, konudan kopmuyor ve pür dikkat dinliyordum.

Aradan 1 saat kadar geçmişti. Komutanlar takımlara ayrı ayrı ilgi göstermiş ve bilgi vermişti. Sıra uygulamalı eğitime gelmişti. Uygulamalı eğitim esnasında, bir askerin gece nasıl hareket etmesi gerektiği öğretiliyordu. Takımlar ayaklanmış, komutanın emriyle ardı sıra dizilmişlerdi. Her askerin arasında birkaç metre aralık olması şarttı. Bunun nedeni gece karanlığında çıkılacak bir görevde, askerlerin rahatça hareket edebilmesiydi. Bizde kendi takımımızla aynı vaziyeti almıştık. Bu şekilde, en sessiz halimizle etrafı dolaşacaktık. Aralarda mesafe olduğu için, komutanlar baya önde kalıyordu. Karanlık nedeniyle birbirini görmek oldukça zordu. Eğitim esnasında aklıma bir fikir gelmişti. Farkettirmeden sıradan ayrılabilir, rüyamda birebir gördüğüm o alana gidebilirdik. Böylece uygun bir geceyi beklemenize gerek kalmayacaktı. İşimizi hızlıca halledip geri dönebilirdik. Bu durumda kimse ortadan kaybolduğumuzu anlayamazdı. Hemen harekete geçmiştim. Komutanların farketmeyecek olması, rahat hareket etmeme imkan sağlamıştı. Sıradan sessizce ayrılıp, iki sıra önümde giden İlyas'ın yanına yürüdüm. Kulağına eğilerek sessizce fısıldadım:

"Ben yukarı gidiyorum. Fırsat bu fırsat, bakmazsam rahat edemeyeceğim. "
"Dur oğlum. Birlikte gidelim madem."

Biz sıradan ayrılacakken, İlyas'ın hemen arkasındaki Ömer yaklaştı yanımıza. Ömer'le samimiyet kurmuştuk. O korkutucu koğuş nöbeti gecesinin ardından, sohbeti bırakmamıştık. Buna rağmen o gün duyduğumuz o ses ile ilgili hiç konuşmamıştık. Ancak aynı olayın devamına bu gece o da ortak olacaktı. Yanımıza yaklaştığı gibi fısıldayarak konuşmaya başladı. Belli ki bizim kaytaracağımızı falan düşünüyordu:

"Oğlum ne yapıyorsunuz? Komutan görecek laf işiteceksiniz. Gece eğitimi bu, bundan bari kaytarmayın."
"Yok ya ne kaytarması. Bir şeye bakıp döneceğiz hemen."
"Neye bakacaksınız bu saatte?"

Bu diyalog ve sorular arka arkaya gelmeye başlamıştı. Belli ki Ömer yakamızı bırakmayacaktı. Bu korkutucu olaya benimle birlikte ilk şahit olan oydu. Ayrıca İlyas'ın dediği gibi, ne kadar fazla olursak o kadar çok araştırma yapabilirdik. Bu yüzden İlyas'a bir bakış atıp, konuyu Ömer'e açıklamaya karar vermiştim. Ancak yeterince dikkat çekecek hale gelmiştik. Her asker tek sıra halinde yürürken, biz 3 asker yanyana ilerliyorduk. Bu yüzden olan biteni yolda açıklamaya karar vermiştim.

"Yürüyün hadi! Anlatacağım Ömer. Şuradan gidelim bir an önce."
"İyi o zaman, gidelim hadi."

Arka yola doğru sessizce ilerlemeye başlamıştık. Ön yoldan gitmemiz imkansızdı. Arka yoldan yemekhanelere doğru gidecek, oradan bir üst kısma çıkacaktık. Eğitim alanından uzaklaşınca, hem daha hızlı ilerlemeye hem de konuyu Ömer'e anlatmaya başladık:

"Hani seninle koğuş nöbeti gecesi bir şey duymuştuk."
"Evet, şu tuhaf ses."
"İşte o seslerin bir nedeni var. Nedeni var ve bizi rahat bırakmıyor."
"O ne demek lan? Nasıl yani?"
"O geceden sonra olayların devamı geldi. Sadece sesle kalmadı. Konu çok ciddi bir hal aldı."
"Şimdi nereye gidiyoruz peki?"
"O çok uzun hikaye. Şu işi halledelim. Onu uzun uzun anlatırım sana."

Ömer olur dercesine başını sallamıştı. Ömer'i aydınlatırken, yemekhanelere varmıştık bile. Hemen merdivenlere ilerledik ve üst tarafa çıktık. İşte rüyamda gördüğüm yol karşımdaydı. Biraz ilerde de o kapı bulunuyordu. Hiç birimizin ayakları istekli gitmiyordu. Olabilecekleri kestiremiyor, bu yüzden korku duyuyorduk. Bu olayı çözebilmek için gereken ne varsa yapmalıydım. Buradan gideceğim zaman, olan bitenin peşimi bırakmayacağı endişesi de, beni bu konuda bir şeyler yapmaya zorluyordu. Sessiz ve yavaş adımlarla, etrafı kolaçan ederek o kapıya kadar yürüdük. Kapının bir kanadı yine açıktı. Aralıktan görünen tek şey karanlıktı. Ancak kapının ardında ormanlık bir alan olduğunu biliyorduk. Ben en önden ilerlemeye başladım. Kapıya yaklaştım ve arkama baktım. Çünkü korkuyor ve arkamda destek olan birilerinin olduğuna emin olmak istiyordum. İlyas ve Ömer'de gözlerini büyütmüş, korku ve endişe içinde yaklaşmışlardı. Kapının aralık kanadından içeri girdik. Gece serini yüzümüze vuruyor, içimizi ürpertiyordu. Artık biraz daha rahat diyalog kurabilirdik:

''Ne yapacağız oğlum burada?''
''Ömer, bir sus ya! Olanı biteni anlattım ya yol boyunca.''
''Aynen oğlum, biraz susta yardımcı olmaya çalış.''
''Tamam da ne yapacağız şimdi?''
''Bilmiyorum arkadaşlar, etrafı biraz araştıralım.''


Talimatı verdikten sonra, çok uzaklaşmamak şartıyla dağıldık. Çevreye göz atmak neredeyse olanaksızdı. Çünkü hiçbir yerden ışık almıyor ve karanlık görüşümüzü zorlaştırıyordu. Bir süre sonra karanlığa alışan gözlerim, kapı girişinden sağa dönünce yer alan bir kapıya ilişti. Bu kapı ön taraftaki tek katlı binaların birine açılıyor olmalıydı. Çok geçmeden kapıya doğru yaklaştım. Bizimkiler de diğer tarafları araştırıyordu. Korkarak kapıya uzandım. Açmaya çalıştım ama kilitliydi. Biraz daha zorladım ve vazgeçtim. Kapının kolunu bırakıp arkamı dönecekken, içerden korkutucu bir çığlık ve ardından bir fısıltı duyuldu:

''Buradayız! Bizi bul!''

O korkuyla tekrar arkama bakma ihtiyacı hissettim. Kapı kapalıydı ve hiçbir şey yoktu. Korkudan şok geçirmiştim. Tam da olan biteni sindirmeye çalışırken, İlyas ve Ömer'in koşarak yanıma yaklaştıklarını farkettim. Onlarda sesleri duymuşlardı:

''O ses neydi lan?''
''Evet oğlum, aklımızı aldı. Nereden geldi o ses.''
''Şu kapıdan, şu kapının ardından geldi. Sanırım aradığımız şey orda bir yerde.''


Bize yön veren sesler ve görüntüler, kapalı ve kilitli bir kapının önünde sonlanmıştı. Kısa süre sonra yemin törenimiz olacak, burada neler olup bittiğini daha rahat araştırma şansını bulacaktık. İşte o zaman kapının ardında neler olduğunu öğrenmeye mecbur kalacaktık.

ASKERDEWhere stories live. Discover now