BÖLÜM 8

510 39 6
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR. KORKU HİKAYEMİZİN YENİ BÖLÜMÜ SİZLERLE. İYİ OKUMALAR DİLERİM. ELEŞTİRİ, ÖNERİ YAPMAK İSTERSENİZ YORUM YAPABİLİRSİNİZ. SEVGİYLE KALIN. 🌸

Askerleri geçiştirmek kolaydı. Ancak iki bölüğün nöbetçi astsubayları, neler olduğunu bilmek zorundaydılar. Görevleri gereği haklıydılar. Onlara istedikleri cevabı vermemiz gerekiyordu. Mert'e bakıp hafifçe başımı sallamış, ne diyeceğimi sorar gibi davranmıştım. Bu bakışma devam ederken, komutanın sorusunu tekrar edişiyle sessizlik bozulmuştu:

- Oğlum söylesenize, ne oldu?

Artık bir cevap vermek zorundaydık. Anlık düşüncemin sonunda, gerçeği söyleme riskini alamamış ve bir yalan söylemeyi uygun bulmuştum:

- Şey, komutanım bir şey gördük. Boş anımıza geldi ve korkudan bağırdık.
- Ne, ne gördünüz anlatın?
- Galiba köpekti. Evet, evet köpekti sanırım komutanım. Nasıl girdiyse artık. Tellerden falan bir boşluk bulup geçti heralde.
- Lan oğlum köpek gördük diye o kadar bağırılır mı? Manyak mısınız siz? Koca adamlar şu yaptığınıza bakın. Hem yat saatinde ne işiniz var dışarda sizin?
- Haklısınız komutanım ama boşluğumuza denk geldi işte. Şey, arkadaşın midesi rahatsızdı sabahtan beri. Bende dolabımdan kazağımı alıyordum ki, oturduğunu gördüm. Neyi olduğunu öğrenmek için geldim yanına.
- Tamam, geçin artık koğuşlarınıza. Asker! Sende yarın bir revire çık, böyle bekleyip durma ilerlemesin.
- Emredersiniz komutanım!

Bu kadar yalanı bir anda nasıl uydurduğuma, kendim bile inanamamıştım. Hem deli konumuna düşmekten korkmak, hem yaşadığımız olayın ortayı çıkması ve bizim bunu çözme ihtimalimizin yok olması, beni gerçekten usta bir yalancı haline getirmişti o an için. Olayı onlar için anlamlı bir hale getirecek yalanları sıralamıştık. Ancak gerçeği bilen bizler, bu olayı çözmezsek neler olacağını tahmin bile edemiyorduk. Komutanlar söylediklerimize ikna olmuş, ayaklanan askerleri yataklarına göndermeye başlamıştı. Mert ve bende yerimizden kalktık. Ayrılırken Mert'in kulağına fısıldadım:

- Bir an önce bir çare bulmamız lazım. Yarın tekrar konuşuruz.

Mert söylediklerim karşısında başını sallamış ve bölüklerimize girmek için ayrılmıştık. O karmaşa içinde yanıma İlyas yaklaştı ve sessizce sordu:

- Noldu Erhan? Yine aynı şeyler mi?
- Sorma ya, aklımız gidiyordu neredeyse. Bu işe bir çözüm bulmamız lazım.
- Şu yemin törenini bir atlatalım, çarşıya çıkacağız. O zaman daha çok araştırma şansımız olacak.
- Nasıl olacak oğlum. Dışarda halk ne bilsin askeriyede olan biteni?
- İnternetten araştıracağız oğlum. Mutlaka ilgi çekici bir detay vardır o zamanla ilgili. Hiç olmadı çevrede yaşayanlara soracağız.
- Neyse yürü dikkat çekmeyelim. Yeterince çektik zaten.

Konuşmanın ardından koğuşa girmiştik. İlyas'ın söyledikleri mantıklı geliyordu. Dediği gibi firar olayı, haberlere yansımış olabilirdi. Hatta çevrede yaşayanlar bir şeyler biliyor olabilirdi. Bunu ancak yemin töreni sonrası öğrenecektik. Karmaşa, korku ve endişe içinde geçen günlerden, törenin yaklaştığı bile aklımdan çıkmıştı.

Gece yarısı yaşanan kısa süreli karmaşanın ardından, koğuşa sessizlik hakim olmuştu. Ben yattığım yerde düşünmekten uyuyamıyordum. Geldiğim günden beri yaşadıklarımı analiz ediyor, hepsini birleştirip bir bütün oluşturmaya çalışıyordum. Ancak askerlikte devam ediyor ve sabahın ilk saatlerinde kalkmak gerekiyordu. Zor bela uyumaya çalıştığımı, "Koğuş kalk!" naralarıyla uyandığımı hatırlıyorum. Bölünen uykumun ardından, birkaç saatte olsa uyumuş ve dinlenmiştim. Hemen yatağımdan kalktım. Önce dolabıma gidip, tıraş çantamı aldım. Ardından lavaboya gidip rutin hazırlıklarımı yaptım. Daha sonra kamuflajlarımı giyip yatağıma döndüm. İyice gerdiğim çarşafın üstüne, düzenle katladığım battaniyemi yerleştirdim. Yeni güne hazırdım. Hızlı adımlarla koğuştan çıktım ve yemekhaneye doğru ilerlerken bir sigara yaktım. Sabah serini insanı rahatlatıyordu. Temiz havayı derin derin içime çekerken, ardından sigaradan aldığım bir nefesle ciğerimi yeniden kirletiyordum. Bizim grup hala koğuşta olduğuiçin, biraz yalnız kalma fırsatı bulmuştum. Yemin töreninin yapılacağı sahaya doğru ilerledim. Saha bizim yemekhanenin hemen karşısında olduguiçin, sigaramı içip girecektim. Yemyeşil ağaçlar, geniş bir alan ve bir hafta içinde olacak bir tören. Hayal ettiğim gibi güzel ve gurur verici olacaktı. Ancak huzursuz bir halde olduğum için, bunun bile keyfini yaşayamıyordum. Yaktığım sigaranın nasıl bittiğini anlayamamış, külünü attığım izmariti cebime koymuştum. Böyleydi askerde bazen. Çöp uzağında olursa, izmarit yan pantolon cebine atılırdı. Koku yapacağını düşünmezdik bile.

Sigara keyfinin ardından, hareketlenmeye başlayan yemekhaneye doğru ilerledim. Pek bir şey yiyesim yoktu. Ancak askerlikte güçlü kalmak için, yemek faydalı oluyordu. Sıraya geçtiğimde önümde az asker vardı. Çok geçmeden ardım bir sürü askerle dolmuştu. Tanıyan askerler selam veriyor, hal hatır soruyor ve sıranın en arkasına yürüyordu. İçimden deli muamelesi görmediğim için şükrediyordum. O muameleyi görmemek için, dün gece bir sürü yalan sıralamıştık. Aslında gerçeği bilseler, yaşananlar ortaya çıksa, belki başka askerleri de tehlikeden kurtarmış olacaktık. Ancak ispatı olmayan ve doğaüstü denilecek şeyler, sadece bize farklı bakmalarına sebep olurdu. Bu yüzden elle tutulur bir şeyler bulmalıydık.

Günün ilerleyen saatlerinde, yemin töreni için provalara başlamıştık. Sıcak havaya rağmen, saatlerce provaya devam etmiştik. Öğle yemeği sonrasında, temizlik seramonisi başlamıştı. Aslında bu olaya işkence seramonisi denebilirdi. Geçtiğimiz günlerde sulanan yerlerde, şimdi ot yoluyorduk. Askerde sorgulamak yerine yapmak, boyunun yettiği ölçüde sorunlarla başa çıkmak gerekiyordu. Mantık aramak sadece sabrı zorluyor, olayı katlanılmaz bir hale getirebiliyordu. Bizde bu yüzden önce suladığımız alanda, bugün çabuk bitmesi ümidiyle el birlik ot yoluyorduk. Eğitim alanı çevresinde yolunan otlar bittikten sonra, mutfakların olduğu kısımlara hiç gidilmediğini ve oraları da temizleyeceğimizi öğrenmiştik. Geldiğimizden beri gitmediğimiz yerlerden biriydi gerçekten. Genelde eğitim alanında oluyor, boş vakitlerde koğuşların çevresinde vakit geçiriyorduk. Sorumlu komutanımız Ayhan Üsteğmen insaf etmiş, yukarı çıkmadan önce çay molası vermemizi söylemişti. Kalabalık hemen kantin önünde toplantı. Biz her zaman olduğu gibi, aynı grup halinde çay sırasına girmiştik. Çok geçmeden sıra gelmiş, isteyen çayını, kolasını almıştı. Kısa süreli molayı sohbet ederek değerlendirmiştik. Ardından tüm askerler sıralı düzene geçtik. Yemekhanelere doğru uygun adımda yürümeye başladık. Oradan merdivenleri çıkacak,  mutfak bölümünden daha ileri gidecektik. Çok geçmeden temizlik yapılacak alana varmıştık. Komutanın emriyle herkes bir kenara dağılıp, otları yolmaya başlamıştı. Biz İlyas ve iki arkadaş duvar kenarından başladık. Hem alçak sesle gırgır yapıyor hem de temizliğe devam ediyorduk. Bir ara dinlenmek için doğrulduk. Belim tutulmuştu sanki. Tam o anda bir şaşkınlık yaşadım. Karşımda birçok asker her köşeye dağılmış, görüntümü kapamıştı. Ancak buna rağmen gördüğüm bu alan tanıdıktı. Gözlerimi hafifçe kısarak düşünmeye ve hatırlamaya çalıştım. Bir yandan düşünüyor, diğer yandan arkadaşlarımı yarım yamalak bile olsa dinlemeye çalışıyordum. Birden aklımda şimşekler çaktı. Sağımda yol boyunca uzanan tek katlı binalar, solumda yokuş aşağı bir sürü ağaç. Burası geçenlerde korkutucu rüyamda gördüğüm o yerdi...

ASKERDEWhere stories live. Discover now