BÖLÜM 12

453 37 5
                                    

MERHABA SEVGİLİ DOSTLAR. YENİ BÖLÜM SİZLERLE. SONA ÇOK AZ KALDIĞI İÇİN, ARALIKLARLA PAYLAŞIM YAPIYORUM. ANCAK SON BİRKAÇ BÖLÜMDÜR FAZLASIYLA GECİKME YAŞADIM. ÖNCELİKLE KUSURA BAKMAYIN DEMEK İSTİYORUM. BUNUN NEDENİ ÇIKARMAK İÇİN HAZIRLANDIĞIM KİTABA AĞIRLIK VERMEMDİR. ONUN DÜZENLEMELERİ BÜYÜK ZAMANIMI ALIYOR VE GECİKMELER OLABİLİYOR. İYİ OKUMALAR DİLİYORUM.

Askerlikten uzak, ailemin yanında olmak, 2 gün bile olsa yetecekti. Rahat bir uyku çektikten sonra, yeni güne misafirhanede uyanmıştım. Oda aydınlık ve dışarısı güneşliydi. Yerimden kalkmak istemiyordum. Ancak aylarca bir arada olmayacağımızı bildiğim için, 2 günü dolu dolu geçirmek istiyordum. Bir süre daha geçtikten sonra yataktan çıktım. Odanın balkon kapısını açıp balkona çıktım. Hava harika hissettiriyordu. Arka bahçe yemyeşil otlar ve onlara uyum sağlayan ağaçlarla doluydu. Diğer tarafta ise yolu görmek mümkündü. Temiz havayı derin derin içime çekip odaya geçtim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra, annemin getirdiği temiz kıyafetleri giyip salona doğru ilerlemeye başladım. Kardeşim ve annem mutfak kısmındaydı. Onları görmek bile içimi ısıtıyor ve mutluluk veriyordu. Babam ise misafirhanenin geniş salonunda bulunan koltuklara oturmuş, TV izliyordu. Salona girişte bir süre kapıya yaslanıp onları izledim.

Zamanımız kısıtlı ve yapacaklarımız çoktu. Bu nedenle hemen salona ilerlerdim ve herkesi selamladım:

''Günaydın!''

Annem ve kardeşim, mutfağın bar penceresinden beni görebiliyordu. Güleryüzle yanıtladılar:

''Günaydın oğlum. Kahvaltı hazır, geç sen salona.''
''Günaydın abi.''


Babamın yanına doğru ilerledim ve bir koltuğa oturdum. Babam hemen söze girdi. Erkek erkeğe askeri konular konuşmak adetti sanırım:

''Günaydın oğlum. Eee anlat biraz bakalım. Nasıl geçiyor askerlik? Telefonda sınırlı konuşabiliyoruz.''

Anlatmaya kelimeler yetmezdi. Yaşadıklarımı anlatsam şok içinde kalırlardı. Hatta inanmayabilir ve benim deli olduğumu sanabilirlerdi. Bu yüzden bu konunun haricindeki askeri anılarımdan bahsetmeye başlamıştım. Sahte ama anlaşılmayacak bir gülümseme ile sözlerimi sürdürdüm. Onlar için her şey gayet rutindi. Ben saniyeleri sayıyor, sonuca varacağım günü iple çekiyordum. Burada görevim bitince evime dönecek, kısa bir süre sonra usta birliğine gidecektim. Neler olduğunu öğrenip her şeyi açığa çıkaramazsam, bu lanet peşimizden gelebilirdi. Ancak nihayetinde bir insandım ve ailemi görmek, onlarla konuşmak, sarılmak tarifsizdi. Saniyelerin nasıl geçtiğini anlamak zor oluyordu. Babama askerlikten bahsederken, kahvaltı masasının nasıl hazır olduğunu anlayamamıştım. Hemen masaya oturduk. Kahvaltımızı edecek ve ardından çarşıya inecektik. Önce İlyas'ın ailesiyle buluşup oturmayı, ardından hep birlikte şehrin gezilecek yerlerini keşfetmeyi planlıyorduk.

Hepimizin yüzü gülüyordu. Kahvaltıyı neşe içinde sonlandırmıştık. Herkes odasına geçmiş ve hazırlanmaya başlamıştı. Ben uyandığımda üzerimi değişmiş ve o şekilde gitmeye karar vermiştim. Çok geçmeden misafirhanenin salonunda toplanıp, Kütahya merkeze doğru yola çıkmıştık. Kütahya ufak ama nefis bir şehirdi. Soğuk havasına rağmen, samimiyeti ile insanın içini ısıtıyordu. Şehrin sokaklarında konaklara rastlamak olasıydı. Bu konaklar görülmeye değer ve göz alıcıydı. Merkezinde yer alan ve şehri simgeleyen büyük çini vazosu, tam anlamıyla Kütahya'ya özgü öğeleri temsil ediyordu. Hemen aşağısında yer alan saat kulesi ve çay bahçeleri görmeden geçilmeyecek yerlerdendi. İlyas ve ailesiyle o çay bahçelerinden birinde buluşmaya karar vermiştik. Çok geçmeden oraya varmış, onlardan önce oturmuştuk. Biz masaya yerleşir yerleşmez, çay bahçesinin kapısında İlyas'ı farkettim. Ailesiyle birlikte gözleri bizi arıyordu. Hemen yerimden kalktım ve el salladım. Bu arada aileme seslenmeyi de unutmamıştım:

''Bakın, İlyas ve ailesi de geldiler.''

İlyas beni farketmiş ve yüzünde bir gülümseme ile ailesine dönerek bizi göstermişti. Hemen oturduğumuz masaya doğru yaklaştılar. Annesi, babası ve kardeşi güler yüzlü insanlardı. Annem, babam ve kardeşim ayağa kalkarak onları karşıladılar. Selamlaştıktan sonra herkes masada yerini almıştı. Çok güzel bir sohbet başladı. Herkes birbirini tanımaya çalışıyor, anneler evlatlarının askerliği ile ilgili düşüncelerini birbirleriyle paylaşıyor, kız kardeşlerimiz ise belli ki iyi anlaşmış olacaklar, birbirlerine gülümseyerek ve fısıldaşarak keyifli olduklarını belli ediyorlardı. Aradan bir süre geçmiş ve planımı ailelere farkettirmeden başlatmanın vakti gelmişti. İlyas'ın gözünün içine bakarak işaret vermiş ve ardından söze girmiştim:

''Şey, siz sohbete devam ederken, İlyas'la biz askeri malzeme satan mağazalara bakmaya gidelim diyoruz. Hatıra defteri falan alacağız. Buradan ayrılmadan önce, arkadaşlarımıza yazdırmak için. Ne dersiniz?''


Aileler bu fikrimize olumlu bakmışlardı. Sorumuza ''Tabi, tabi yavrum gidin, gezin siz. Çok geç kalmayın ki, birlikte de gezip, yemek yiyelim.'' yanıtını almıştık. Bu bizim için bir fırsattı. İlyas ve ben hemen masadan kalkmış ve yola çıkmıştık. İlyas bir planım olduğunu biliyor, içeriğini ise tam olarak bilmiyordu. Biz askeri malzeme satan dükkan aramak yerine askeriyeye doğru ilerlerken, o yanıt bekler gözlerle bana bakmaya devam ediyordu. Hemen söze girdim ve ne düşündüğümü anlatmaya başladım:

''Ben dün gece internetten birkaç haber buldum ve okudum. Bana sorarsan askeriyede bir olay olmuş. Ancak bu dışarı yansıtılmadan üstü kapatılmış. Şimdi askeriyenin çevresinde keşfe çıkacağız. Biriyle konuşmamız gerekirse, burada üniversite öğrencisi olduğumuzu ve şehir ile ilgili bir araştırma yaptığımızı söyleyeceğiz. Dönüşte hızla bir dükkan bulur eksiklerimizi alırız. Sonra da bizimkilerin yanına geliriz.''
''Tamam olur ama inşallah şüphe çekmeyiz. Hem niye çekelim ki değil mi? Şehri geziyoruz sonuçta.''


Bu diyaloglar sürüp giderken, askeriyenin girişine yaklaşmıştık. Biz içeri girmeyecek, sağdaki yoldan devam ederek askeriyenin çevresini dolaşacaktık. Aslında amacımız birilerine denk gelerek, burada tuhaf bir şeyler olup olmadığını öğrenmekti. Uzun bir yürüyüşün ardından cadde tarafı son bulmuş ve yukarı doğru ilerleyen bir ara yola girmiştik. Burası askeriyenin ağaçlık taraflarına denk gelen sınırı belirliyordu. Biz yavaş adımlarla ilerleyip, askeriyenin içinde bir şey bulamayacağımızı bildiğimiz halde, bir ümitle bakınıyorduk. Arada bir etrafa bakmaktan kendimizi alamıyorduk. Tam o anda karşımızda iki katlı bir evin balkonuna gözüm takılmıştı. Yaşlı bir çift balkonda oturuyorlardı. Bizi görmüş oldukları belliydi. Ancak şüphelendikleri bir şey yoktu. Aralarında tatlı bir sohbet ettikleri belliydi. İlyas'ı dürterek konuşmaya başladım:

''Bak, bak şuraya. Şu teyze ve amcaya bir şeyler sorsak mı?''
''Ne bileyim oğlum ben! Ne diyeceğiz ki hem?''
''Yürü, gel sen benimle. Ben düşüneceğim bir şeyler.''


Aramızda pek bir mesafe yoktu. Bir süre sonra evlerinin önündeydik ve yukarı seslendim:

''Selamun aleyküm.''

Yaşlı çift bize güler yüzlü bir şekilde karşılık vermişlerdi:

''Aleyküm selam çocuğum. Hayırdır ne arıyorsunuz buralarda?''
''Hiç amca, biz öğrenciyiz. Kütahya'yı geziyor ve hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz. Bu proje ödevlerimize de faydalı olacak. Bakınırken sizi gördük, selam vermek istedik.''
''Sağolun yavrum. Kütahya işe soğuk şehir. Ne olsun ki daha? Sevdiniz mi bari memleketimizi?''
''Sevdik, sevdik. Ufak ama samimi, güzel bir şehir.''


Artık bir yerden konuya girmenin vakti gelmişti. Ben de konuya girmek için ilk adımı atmıştım:

''Güzel bir şehir olduğunu internette baktığım resimlerde de gördüm. Hayran kaldım buraya. Sahi bu tarafa gelince askeriyeyi farkettik. Yerel sitelere bakarken, burada olaylar yaşandığını falan okudum. Neler olmuş öyle, siz de duydunuz mu amca?''
''Ah, evet evet. Zehra geçen yılki olayı diyor çocuk. Hani şu firar ettikleri söylenen askerleri diyor.''


Bu vesileyle adının Zehra olduğunu öğrendiğimiz teyze de konuya dahil olmuştu:

''Firar olayı dediler de çocuklar, biz hiçbir şey anlamadık doğrusu. O olayın tarihi bellidir. Tam o gece, yine burada oturuyorduk Kemal beyle. Yıllardır buralıyız biz. Atış falan yapıyor askerler. Anlayacağınız silah seslerine alışığız. Ancak o gece 3 el silah sesi duyduk. Silah ateşlenince ışığı da gördük. Bana kalırsa bir şeyler saklanıyor orada. Biz yaşlı insanlarız diye üstünde durmak istemedik.''
''Nerede oldu teyzeciğim? Yani şuradan bakınca, nerede gösterebilir misiniz?''
''İşte şu tarafta. Şu alçak binaların arkasındaki ağaçlıkların orada.''


Şaşkınlığım bu yanıtla birlikte artmıştı. Gösterdiği yer, bizim gece eğitiminde gidip keşfetmeye çalıştığımız, gri demir kapının ardındaki ormanlık alandı. Anlaşılan o ki, sadece biz değil, yerel halktan da bunun firar olmayabileceğini düşünenler vardı. İnsanlar sesini çıkarmıyor, dertsiz başına dert almak istemiyordu belkide. Kısa süren sohbetimiz sayesinde önemli bir şey öğrenmiştik. Tam sohbeti sonlandıracakken, Kemal amca önemsemediği bir olaydan daha bahsetti:

''O firarların ardından, birkaç askerin daha firar ettiği söyleniyordu. Uğursuzluk bu ya, o dönem bir Astsubay askeriyenin karşısında bir kazada ölmüştü.''
''Bir uğursuzluk var burada var. Kemal bey, korkutma çocukları artık. Bakmayın siz amcanıza çocuklar.''


Meğerse ne uğursuz, ne olaylı bir yerde askerlik yapıyorduk. Firarlar, kazalar, sırlar ve daha birçok şey. O tatlı çifte teşekkür ettikten sonra oradan ayrıldık. Hızlı adımlarla çarşıya giderek, malzeme satan bir yer bulduk. Alacaklarımızı aldıktan sonra, ailemizin yanına doğru yola çıktık. Bu çiftten öğrendiklerimiz, internetten araştırdıklarımız ve izin bitiminde askeriyeye dönünce yaşayacaklarımız bizi nereye doğru götürecekti? Bunu henüz bilmiyorduk.

ASKERDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin