BÖLÜM 6

519 42 5
                                    

MERHABA ARKADAŞLAR. UZUN ZAMANDIR GÖRÜŞEMİYORUZ VE BU NEDENLE HİKAYEYİ ASKIYA ALMIŞTIM. KİTAP DÜZENLİYORUM VE KISMETSE 2018 YILINDA YAYINLANACAK. BU NEDENLE WATTPAD ÜZERİNDEN PEK YAYIN YAPAMIYORDUM. ANCAK ''ASKERDE'' HİKAYESİNE DE DEVAM ETMEYE, DEĞERLİ DOSTLARLA İRTİBATI KOPARMAMAYA KARAR VERDİM. BU HİKAYENİN BİTİMİNDE İSE, PLANIMDA BİR DEĞİŞİKLİK OLMAZSA ''HALİL İLE BORAN'' HİKAYEMİZ TÜRÜNDE OLAN ''BAŞKA BİR SEVDA'' ADLI HİKAYEYE BAŞLAYACAĞIM. YENİ BÖLÜM SİZLERLE. İYİ OKUMALAR DİLERİM.

O gün yaşanan korkunç anlar, benle aynı olayları yaşayan biriyle tanışmama vesile olmuştu. Mert'de orada askerlik yapıyordu ve benim gördüğüm, duyduğum şeylerin benzerine şahit olduğunu söylüyordu. Gazinonun önünde ani bir konuşma gerçekleşmişti. Öyle korkmuştum ki, hemen duymak istiyordum neler bildiğini. O da benim yaşadıklarımla nerdeyse aynı olan, buradaki hayatını karmaşaya sokmuş olayları sessizce aktarıyordu. Bu durum benim yaşadıklarımın bir hayal olmadığının, psikolojik nedenlerle bu durumda olmadığımın göstergesiydi. Burada geçmişte birşeyler yaşanmış olmalıydı. Belki bir ölüm, belki de cinayetti bu. Öğrenmemizi isteyen birşeyler, birileri var gibiydi. Doğaüstü olayları buna yormuştum o anda. Ancak bunu nasıl ortaya çıkaracaktık? Hiçbir bilgimiz yoktu olan bitenle ilgili. Belki burada uzun süredir askerlik yapanlardan öğrenebilirdik. Bunu açıkça sormak mümkün değildi. Delilik olurdu ve gerçekten deli olduğumuz düşünülebilirdi.

Yeni güne hunharca bağıran usta askerlerin sesiyle kalkmaya alışmıştım. "Koğuş kalk!" naraları eşliğinde yataktan fırlıyordu herkes. Ben de yerimde dönüyordum hala. Günlerdir beyin yorgunluğu çekiyor, yatakta dönüp duruyor ve acısını çıkarıyordum adeta. Kendime gelmeye çalışırken, güne tertemiz bir zihinle başlamak yerine birşeyler öğrenme düşüncesi içinde kıvranıyordum. Çok geçmeden yerimden kalktım. Yatağımı yapıp,  tıraş malzemelerimi aldım ve lavaboya ilerledim. Kısa sürede işimi halledip, üzerime kamuflajımı geçirmiştim. Kendimi hemen koğuşun dışına attım. Nefes almak istiyordum, düşünmekten boğuluyordum sanki. Kapının önünde bir sigara yaktım ve beklemeye başladım. Bizimkiler koğuştan çıkana kadar bekleyecektim. Gözlerim yan bölükte askerlik yapan Mert'i arıyordu.

Ben sigarayı bitirmek üzereyken, bizim grup kapıda belirdi. Bugün eğitim günü değildi. Bizim posta yemekhane nöbetçisiydi. Bu nedenle eğitimden yırtmıştık. Yemekhane nöbeti demek, usta askerlerle bir gün geçirmek anlamına geliyordu. Fırsat bu fırsat demiş ve askerlerin ağzını yoklamaya karar vermiştim. Bunları düşünürken yemekhaneye doğru ilerliyorduk. Koğuşların yanyana olduğu gibi, yemekhanelerde yanyanaydı. 3. Bölüğün kapısında Mert'i görmüştüm. Hemen seslendim;

- Mert! Mert!

Mert çevresine bakmış ve kısa sürede gözleri beni bulmuştu. Elini kaldırarak gördüğünü belli etti. Bizimkiler yemekhaneye doğru ilerliyor,  bende Mert'in yanına gidiyordum. İlyas olayları bildiği için gözü bizdeydi. Mert'in yanına gidince hemen söze girdim;

- Mert, bugün yemekhane nöbetçi bizde. Ustaların bildiği bir şey varmı öğrenmeye çalışacağım. Sende fırsat bulursan uğra yanıma. Zamanım yok, bizimkilere yetişeyim.
- Anlaştık! Bende birşey varmı yokmu bakacağım. Haberleşiriz sonra!

Mert'le konuştuktan sonra, koşar adım yemekhaneye gittim. Bir üst kısımda bulunan mutfağa gidilecek ve kahvaltı malzemeleri getirilecekti. Ben gitmemiş ve Ilyas'ın kalmasını sağlamıştım. Konuyu ona da bahsettim. Birlikte kahvaltılıklar almak için mutfağa gidecek, o esnada ne var ne yok öğrenmeye çalışacaktık. İlyas ve ben konu üzerine konuştuktan sonra, sebepler üretip kışlanın üst tarafına giden merdivenlere doğru yöneldik. O ekmek kasalarını alırken, bende çay kovasını alacaktım. Mutfağa yaklaşırken İlyas'ın kulağına doğru eğildim ve yapması gerekenden bahsettim:

- İlyas, ben çayı alırken neler yaşanmış öğrenmeye çalışacağım. Sende ekmekçinin yanında oyalanmaya ve sormaya bak. Sakın ola çaktırma konuyu. Ben çıktığımda görürsün zaten. Ekmek kasasını alır gelirsin.
- Tamam, sen git hallet işini. Ekmekçiyle işi bana bırak.


Bu konuşmanın ardından merdivenlerde ayrılmıştık. Ben solda kalan mutfağa, İlyas'ta sağa doğru ekmekleri almak için ilerlemeye başladı. Çok geçmeden mutfağa girmiş, heyecanımı belli etmemek için derin bir nefes almıştım. Etrafıma bir süre bakındım. Çayı kovaya dolduran usta asker benim bölüğümden değildi. Etrafı biraz daha kolaçan edince, kahvaltılıkları hazırlayan askeri gördüm. Bizim bölüğümüzün usta askerlerinden biriydi. Askerliğinin bitmesine de az kaldığını duymuştuk. Ondan belki bir şeyler öğrenebilirim düşüncesiyle yanına ilerledim. Çok çabuk bitecek bir konuşma yapmalıydım. Çünkü az sonra diğer grup kahvaltılıkları almaya gelecekti. Hemen yanına geçtim ve söze girdim;

- Abi kolay gelsin.
- Sağol, sağol sen mi alacaksın kahvaltılıkları.
- Yok abi. Ben çayı almak için geldim ama dolduruyorlar daha.
- Anladım.
- Şey, şey diyecektim ya burda olaylar olmuş diye konuşuluyor. Merak etmemek elde değil tabi. Bende seni görünce, bizim bölüktensin diye sorarım demiştim. Neler olmuş abi geçmişte?
- Sorma kardeşim ya! Aslında pek öyle bilinen bir olayda değil. Büyütülecek gibi gelmedi komutanlara heralde. Ben daha yeni askerken, üç asker firar etmiş diye haber gelmişti. Hatta tüm alay, sürünme cezaları falan almıştık. Çok küfür yedi o üç asker.
- Yapma ya! Desene yakmışlar askerliklerini.
- Askerliklerini yaktılar desem yalan olur. Adamlar bir gitti, gidiş o gidiş. Firari askerler kısa zamanda döner normalde. Çabuk bulunurlar yani. Nadiren izini kaybettirenler oluyormuş yıllardır. Bunlarda iyi iş çıkarmış demek ki. İşin tuhafı arkalarından ara ara kaybolan askerlerde oldu. Firarlar çoğaldı anlayacağın.


Bu sözüyle birlikte içimdeki korku artmaya başlamıştı. Onların firar sandığı olayla ilgili bilmedikleri şeyler olduğu belliydi. Bu askerler firar etmiş olamazdı. Firar eden üç asker, nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde neden görünür ki yeni askerlere? Hemde kurtulmak istercesine yakarışlar eşliğinde. O üç askere birşey olduğunu düşünüyordum. Ancak neler yaşandığını kestiremiyordum. Ardından ara ara kaybolan askerlerin akibetini ise, düşünmek bile istemiyordum. Kısa süreli sessizliğin ardından, hazır konuşmuşken bir soru sormak istedim ve sözlerime başladım:

- Hayret birşey ya insan askerliğini yakar mı hiç? Vatani görev bu sonuçta. Ha sahi abi, nasıl firar etmişler peki?
- Bak sen, ne o lan? Yoksa sende mi firar edeceksin?

Ufak bir gülüşmenin ardından yanıt verdim:

- Yok abi Allah korusun, yakar mıyım kendimi hiç?
- Tellerden kaçmışlar diye söylendi. Ancak telleri kesmemişler. Üstlerinden nasıl atladılar, hiç kimse bilmiyor.

Yine düşüncelere dalmıştım. Tellerin üstünden atlayıp kaçmışlar mıydı, yoksa alaydan hiç çıkmamışlar mıydı? Bu sorunun cevabını arayan birkaç kişiden sadece biriydim. Çok fazla şüphe çekmemek için, sohbetimi orada sonlandırmış ve çayı götürmek için müsaade istemiştim. İlyas bir yanda ben diğer yanda konuyu araştırıyorduk. Mert'te umuyordum ki, kendi bölüğü içinde araştırma yapıyordu. Bu hayallerin, rüyaların açıklaması her neyse bulmalıydık. Yoksa bizimde akıbetimiz, ard arda firar ettikleri düşünülen askerler gibi olabilirdi.

ASKERDEजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें