BÖLÜM 11

439 37 5
                                    

MERHABA SEVGİLİ DOSTLAR. YENİ BÖLÜM SİZLERLE. UMARIM BEĞENEREK OKURSUNUZ. SEVGİYLE KALIN.

Aradan günler geçmiş ve nihayet yemin töreni gelip çatmıştı. O korkutucu günden bugüne, ara sıra sesleri işitiyordum. Bu durum artık bir takıntı olmaktan ziyade, başımıza bir şey gelecek endişesi halini almıştı. Bu nedenle durdurmak için ne yapacağımızı düşünmeden günler geçmiyordu. Ancak yemin töreni beklediğim, iple çektiğim tek şeydi. Bu sayede askeriyenin dışına çıkma şansı bulacaktık. Yemin edildikten sonra, askerlere çarşı izinleri verilmeye başlanıyordu. Bunu bildiğimiz için, herşeyi daha derin araştırma şansımız olacağını ümit ediyorduk.

Bugün ben ve birçok arkadaş için ayrı heyecanlıydı. Çünkü tören için ailelerimiz gelmişti. Tören bitiminden sonra, aileler istiyorsa hafta sonu için askerini çıkarabilecekti. Buna evci izni deniyordu. Benim ailem, İlyas ve diğerlerinin ailesi gelmişti. İlyas'ın da evci iznine çıkacağını biliyordum. Bunun üzerine konuşmuş ve ailelerimizin telefonlarını dahi almıştık. Böylece iki yakın dost, ailelerimizi tanıştırma şansı bulacaktık.

Hummalı bir hazırlığın ardından, ailelerin alkışları arasında tören alanına doğru ilerlemeye başlamıştık. 4 bölük ayrı koldan gurur verici bir düzen, tertip ve kararlılıkla yürüyorduk. Ailelerin gözü üzerimizdeydi. Onlar bu kadar askerin arasında kendi askerini ararken, bizim de gözümüz onların arasında ailemizi arıyordu. Ancak görsek dahi herhangi bir taşkınlık yapamaz, askeri düzenden çıkamazdık. Bu nedenle tören bitip serbest kalana dek bekleyecektik. Heyecan dolu yürüyüşün ardından yerlerimize geçmiştik. İp gibi bir düzende, törenin sürüp gidişine şahitlik ediyorduk. Konuşmalar, verilen ödüller, okunan şiirler ve ardından sıra yemin etmeye gelmişti. Acemi askerliğin bitişi ve herkesin kendi yaptığından sorumlu olacağı usta askerliğin başlangıcıydı bu. Ancak acemi birliğinde bir süre daha eğitimimiz için kalmaya devam edecektik.

Yemin etmek için gereken duruşa geçmiş, yeminlerimizi ederek töreni tamamlamıştık. Bunun ardından son kez ailelerin ve yüksek rütbeli komutanların önünden asıl yürüyüşü yaparak geçecektik. Bölük sırasına göre yürüyüş başlamıştı. Bu anlar bizler için avantajdı. Eğer hızlı bir bakış atmayı başarırsak, ailelerimizi o anda rahatlıkla görebilirdik. Ailelerin önünden geçerken, gözüme insanların arkasında duran asker siluetleri takıldı. Bunlar o üç askerdi. Korkudan bayılıp düşmek an meselesiydi. Ancak ne yapabilirdim ki? Kalbimin atışını net bir şekilde hissederken, töreni bitirmek zorunda olduğumuzu aklımdan çıkarmıyordum. Acaba tüm askerler görmüş müydü? Ailelerin ardında duran bu üç askerin ruhunu farketmişler miydi? O an tek aklımdan geçen, aileme bir zarar verip vermeyecekleri oldu. Bu korku ve endişeye rağmen, nihayet yürüyüş bitmiş ve tören sona ermişti.

Ortalık oldukça karmaşıktı. Askerler ailelerini bulmak için çaba sarf edecekti. Bense ailemi bulmadan önce İlyas'ı bulmuştum. Üst kısma doğru birlikte yürümeye başladık ve söze girmeye çalıştım. Ancak onun verdiği cevap beni daha çok şaşırtmıştı:

"Gördüm, Allah kahretsin."

Yüzü solmuş, endişe ve korku İlyas'ı da sarmıştı. Ondan bu cevabı beklemiyor, kendi gördüğümü söylemeyi planlıyordum. Bu durumda kısa süreli bir şaşkınlık yaşamıştım. Acaba bu olayın içine onu da çekmiş olabilir miydim? Bu soruya içimde yanıt ararken, söylediğine karşılık bir cevap vermiştim:

"Ne, nasıl? Sende mi gördün?"
"Bilmiyorum nasıl olduğunu. Bizimkileri gözüm ararken, arkalarında farkettim."
"Of, seni de soktum bu işe. Senin başına da musallat olacaklar benim yüzümden."
"Dert etme bunu. Ailelerimizi bulalım, bir çıkalım şuradan. Haberleşiriz mutlaka."
"Tamam, dikkat et bak."

Bu kısa diyalog biterken, ailelerimizi bulacağımız yere gelmiştik. Annemi farketmiş, heyecanla yanlarına koşmuştum. Bu sırada arkama baktığımda, İlyas'ın da ailesini bulduğunu farkettim. Ailemle uzunca sarıldım ve eşyalarımı alıp, sivil kıyafetlerimi giymem gerektiğinden bahsettim. Ardından imza atacaklar ve çıkacaktık. Onları müsait bir banka oturtup, koğuşa doğru koştum. Tören kıyafetlerini çıkararak, sivil kıyafetlerimi giydim. Artık gitme vakti gelmişti. Annem ve babamla birlikte yemekhanede oluşturulan imza masasına gidip, ilk imzamızı verdik. Ardından özlem gidererek askeriyenin çıkışına doğru yürümeye başladık. Annem ağlamıştı ve hala daha kendini tutamıyordu. Bana bir sürü soru sormaya ve fikirlerini söylemeye başlamıştı:

"Yavrum benim. Ah annem çok mu zayıfladın sen? Kapkara olmuşsun hemde, yanmışsın güneşte."
"Askeriz annem haliyle zayıflıyor, güneşte kalıp yanıyoruz. Ama gözyaşını sil nolur. İki gün birlikteyiz. Uzun uzun konuşacağız."
"Tamam yavrum. Sevinçten gözyaşım, gururlandık seni görünce."
"Biliyorum annem, ama üzülme diye diyorum. Ah sahi çarşıya indiğimizde, en yakın asker arkadaşımın ailesiyle buluşacağız. Sizleri tanıştırmak istiyoruz."
"Olur tabi oğlum."

Bu tip konuşmalar eşliğinde askeriyeden ayrılmıştık. Babama sarılıyor, kardeşime sarılıyor, anneme sarılıyor ve bir türlü doyamıyordum. Hem onları çok özlemiştim hem de psikolojik olarak yorgun hissediyor ve belki bir omuz arıyordum. Kiraladıkları misafirhaneye gitmeden önce, çarşıya inip yemek yemeye karar vermiştik. Bu kadar net olarak ilk kez görüyordum çarşıyı. Burada olduğumuz sürede, birkaç kez daha çarşı iznimiz olacaktı.

Güzel bir yemek ve kısa bir gezintinin ardından kalacağımız misafirhaneye gelmiştik. İlyas'ın bahsettiği otel, bana 15 dakika mesafedeydi. O oteli tuttuklarını öğrendiğimde, askeriyeye teslim olduğum ilk gün gördüğüm aklıma gelmişti. Uygun bir anda çıkıp buluşabilir miydik, yoksa ailelerimizi tanıştırdığımız buluşmada mı bir şeyler düşünürdük bilmiyordum. Henüz bunu düşünmüyor, aileme kavuşmuş olmanın mutluluğunu tadıyordum. Misafirhane oldukça büyüktü ve bana tek kişilik bir oda kiralamışlardı. Kendileri içinde aynı rahatlık geçerliydi. Böyle olması beni rahatlatacak, kardeşimin getirdiği laptop sayesinde araştırma yapabilecektim. Günün uzun saatlerini ailemle sohbet edip, hasret gidererek geçirdim. Akşam olmuş ve marketten aldığımız yiyeceklerle, güzel bir sofra kurulmuştu. Uzun zaman sonra aile ortamını yaşamak, üzerimdeki baskıyı unutmamı sağlamıştı. Ancak gerçeklerin varlığı aklımdan çıkmıyordu. Bu nedenle geç saatlere kalmadan önce müsaade istedim. Biraz bilgisayara gireceğimi ve ardından dinleneceğimi söyleyerek odama geçtim.

Bilgisayarı kullanabilmem için gereken internet ağı misafirhanede mevcuttu. Hemen yatağa geçtim ve bilgisayarı açtım. İnternette Kütahya'da yaşanan olayları araştıracak, askeriye ile ilgili bir haber varsa öğrenmeye çalışacaktım. Heyecanlı bir ruh hali içinde ''Kütahya Jandarma Komutanlığı'nda yaşanan firar'' diye arama yaptım. Önüme yerel gazetelerin siteleri gelmişti. Haber başlıkları ilgi çekiciydi. Birine tıklayarak okumaya başladım:

''KÜTAHYA'DA İLGİNÇ OLAY. FİRAR EDEN ASKERLER BULUNAMIYOR!''

Kütahya'da bulunan Jandarma Komutanlığı'nda yaşanan firar olayı Türkiye genelinde yankı buldu. Geçtiğimiz aylarda yaşanan olayda 3 askerin firar ettiği belirlenmişti. Bu firar olayının ardından ise, birkaç askerin daha firar etmiş olması endişe yarattı. Firari askerlerden henüz haber alınamazken, aramaların devam edildiği belirtiliyor.

Bu haberin ardından diğer bir siteye göz atmak istedim. Okuduğum haberin içeriği, daha fazla askerin kayıp olduğu gerçeğini doğruluyordu. Ancak daha fazla bilgiye ihtiyaç duymuştum. Elimden geldiğince araştıracak ve işe yarar ne varsa öğrenecektim. Bu yüzden bir diğer yerel haberlerin yer aldığı siteye geçiş yaptım.


''ASKERİYEDE YAŞANAN ENTERESAN OLAY KÜTAHYA'LILARI KORKUTTU!''

Kütahya'da üç gün önce yaşanan bir olay, yerel halkın endişe etmesine neden oldu. Askeriyeden gelen üç el silah sesi, saldırı düşüncesini akıllara getirdi. Askeri yetkililer tarafından yapılan açıklamada, o tarihte bir atış eğitimi olmadığı ve silah sesinin nereden geldiğinin henüz belirlenemediği belirtildi.


Olayı daha ilginç bir hale getiren şey ise, bugün 3 askerin firar ettiği haberinin duyulmasıydı. Yaşanan olayların birbiriyle bağlı olup olmadığı belirsizliğini koruyor.


Bu iki haber ilgi çekiciydi. Özellikle ikinci okuduğum haber, olayın yaşandığı tarih hakkında bilgi sahibi olmamı sağlamıştı. 3 el silah sesinin duyulması ve çok geçmeden 3 askerin firar ettiğinin öğrenilmesi, gerçekten bir firar mı yoksa cinayet mi sorusunu aklıma getirmişti. Ancak cinayet sözkonusu ise, bunu nasıl ortaya çıkarabilirdik? Ne yapacağımı bilmez halde, araştırmaya devam ediyordum. Yeni günde İlyas ve ailesiyle buluşacaktık. O anı fırsat bilerek önemli bir adım atacaktım. Planım hazırdı ve İlyas bunu yeni günde öğrenecekti.

ASKERDEWhere stories live. Discover now