gxg// 24 (final)

2.4K 127 63
                                    

Merhaba,
Artık final yapmalıyım diye düşünüyorum. Çünkü uzattıkça saçmalayacağım, bunu bildiğim için bitirmeye karar verdim. Yazmaktan zevk aldığım kitaptı Colors ve bazen de yazmaktan nefret ettim. Her bölümde benim ruhum var yani her bölüme ruh halimi yansıttım. Okuyan herkese teşekkür ederim çünkü bu kadar okunma olmasaydı bir kaç bölüm yayınlayıp daha sonra taslağa kaldıracaktım. Umarım hikayeyi beğenmişsinizdir, ben bu hikayeyi ithaf ettiğim insanı kaybettim ve artık devam edemeyeceğime inanıyorum. Yapabileceğim en iyi finali yapmaya çalıştım, epilog isterseniz yazarım. Onun dışında, evet, bitti. Herkese teşekkür ederim, bulamadıklarınızı aramaya devam etmeniz dileğiyle. -leyla

Önümde uzun bir yol vardı, arkamda ise bıraktıklarım. Tam ortasındaydım. İlerlemiyor, geriye dönmüyordum. Herhangi bir şey hissetmem gerekiyordu belki de ama tek hissettiğim hissiz oluşumdu. Buna şükrettim. Üzerime yağmur damlaları iniyor ve bedenime işliyordu. Sertçe çarpmaları işgenceden farksızdı. Sanki gökyüzü bana zarar vermek istiyordu. Umursamadım.

Olanları düşündüm. Acı çeken onca ruhu ve bedeni. Gözyaşlarını, yalvarışları, pişmanlıkları gördüm. Kendimi suçlamak istiyordum. Benim yüzümdendi.

Bir anda kendimi bir odada buldum. Küçücük bir odaydı, duvarlar metal renkteydi. "Seni pislik katil."

Arkamı döndüm ve onun suratını tam dibimde buldum. Elinde bir silah vardı ve o bundan bihaber gibiydi. Bir kaç gün önce karşımda ağlayan ve özürler yağdıran Luke gitmiş, yerini bambaşka biri almıştı. Silahı bana doğrulttu. Bu silahı biliyordum, 44'lük Magnum'du.

"Ben katil falan değilim." dedim ama yüreğim ağzıma gelmişti. Çünkü silahın namlusu ağzımın bir karış uzağındaydı. Eğer Luke tetiği çekerse, bu mesafeden suratım ikiye ayrılabilirdi. "Ben katil değilim." Diye tekrarladım.

"Michael'ı sen öldürdün!"

"Kendi suçlarını şimdi de benim üzerime mi atıyorsun? Kimin için? Becky mi? Kardeşin Lisa mı?"

Luke gözlerini kısarak tereddüt bile etmeden bir adım daha yaklaştı. Ona bağıracağım sırada silahın ucunu ağzımın içinde buldum ve sesimi yuttum. Soğuk metalin tadını hissettim. Ölecektim.

Biliyordum, artık her şeyin sonu gelmişti.

Tam bu sırada kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Kapıda beyaz gömlekli bir adam duruyordu ve yüzünü seçemiyordum. Bana bağıdı. "Dur Skylar! Sakın tetiği çekme!"

O an bir şey fark ettim, Luke yoktu.

Ve o silah, 44'lük Magnum şimdi kendi elimdeydi. Üstelik namlusunu da kendim ağzıma sokmuştum.

Bir an ürperdim. Başım döndü. Sanki yıllardır içimde tuttuğum, hapis ettiğim, beni boğan karanlık ve anlaşılmaz bir duyguyu dışarı kusmuş gibi kasılıp titredim. Namluyu şaşkınlıkla ağzımdan çıkarıp etrafı taramaya başladım. "Dur yaklaşma bana!"diye haykırdım. "Luke nereye gitti?"

"Kim?"

"Luke hemmings!"

"O da kim?"

"Lanet olsun! Nereye gitti o?"

"Bu odaya sen yanlız başına girdin Skylar!"

"Saçmalama?" Diye bağırdım. O an kiminle konuştuğumu fark ettim. "Lanet olsun!" küfür savurdum. "Sen Ashton'sın. Ne işin var burada?" diye bağırdım kapıdaki beyaz önlüklü adama. İyice ağırlaşan silahın kabzasını iki elimle kavradım. Tabancanın Magnum olmadığını fark ettim. Silah Glock'a dönüşmüştü. "Seni bir daha görmek istemediğimi söylemiştim, yine karşıma çıktın!"

"Skylar," diye seslendi bana. "Evet, ben Ashton'ım. Ashton Irwin. Ama ben senin bir yakının, arkadaşın değilim. Ben senin doktorunum."

"Ne?"

"Skylar, burası New York Akıl Sağlığı Patoloji Kliniği ve sen de 118 no'lu odada kalan hastamsın."

"Sen ne saçmalıyorsun?"

"Dinle beni sana her şeyi anlatacağım, sakin ol ve bırak silahı." silahı daha sıkı tuttum.

"Anlat, dinliyorum."

"Sen iki cinayetin ardından buraya geldin ve senin bilmen gerekenler buraya gelmeden önceki yaşantın. Tahminimce iki yıl önceydi ve annen ile baban ayrılmışlardı. Buna üzülmüştün ve aylarca kimseyle konuşmamıştın. Daha sonra babanın ölüm haberi sana geldi ve sen bunu annenin yaptığını düşündün. Babana zarar veren ve onu öldüren aslında sendin-"

"Hayır! Böyle bir şey asla olmadı. Babamı ben öldürmedim, lanet olsun!" Silahı ona doğrulttum.

"Sakin ol ve devamını dinle," silahı yavaşça tekrar eski konumuna getirdim. "Babanı annen öldürdü diye kendini inandırdın ve bu seferde anneni öldürdün. Ama bunların da bir sebepleri vardı; kullandığın ilaç. 'Eforxes' hatırlıyor musun?" Olumlu anlamda kafa salladım. Duyduklarım yüzünden ağlıyordum. "O ilacın üreticisi dozunu iki kat arttırmıştı ve bu da kafanda oluşturup gördüğün hanisülasyonların sebebiydi. Bunu çözen FBI ajanları Luke Hemmings, Calum Hood ve Lana Hemmings olmuştu. Günlerce haberler bunun hakkında haber yaptılar, ortalık fena karışıktı. İlaç yasaklandı fakat sen o zamanlar onu kaçak yollarla kullanmışsın. Sana iyi geldiğine inanmışsın. Ama öyle değildi, o seni daha kötü yapan bir numaralı zehirdi. Adam kendi sorunları yüzünden ilacın dozunu arttırıyor ve bundan tüm insanlar zarar görüyor, işe bak!" Ashton kendi kendine söylenmişti son cümlesinde. Dedikleri...bu ben değildim. Hayır! Böyle bir şey olmuş olamazdı. Bağırmaya başladım. Saçlarımı köklerinden çekiyor ve acıyı hissetmeye çalışıyordum. Siktir!

"Sakin ol, Skylar!"

"Hayır! Bu ben değilim!"

"Sakinleştiriciyi getirin! Acele edin!" Silahı bir köşeye fırlatıp yere çöktüm, ağlıyor ve bağırıyordum. Ashton'ın bana yaklaştığını gördüm. "Sana yardım etmemize izin ver, Skylar. Sana yardım edeceğiz."

Koluma yaptığı iğneyle kendimi yorgun hissediyordum. Hiç bir yerimde hal kalmamıştım ve yere tamamen yığıldım. Ayak uçlarımda bir kadın belirdi. Bunu tanıyordum. Bu...

"Becky?"

"Şimdi sakinleşeceksin, Skylar."

"Seni özledim, sevgilim," ağlıyordum.

"Skylar ben senin sevgilin değilim. Ben senin psikiyatristinim." Bedenim kavruldu ve uyuşuk bir his her tarafı kapladı. Bu sefer kendimi bıraktım.

"Lütfen bana yardım edin."

Yoksa ölecektim.

Colors ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin