Tarçın Kokusu Düzenlenmiş 1.Bölüm

9.5K 212 23
                                    

Merhaba güzel ve sabırlı okuyucularım... Ablalarım ve kardeşlerim öncelikle sabrınız için çok teşekkür ediyorum. Tarçın Kokusu maalesef kitap olamıyor bunu daha önce belirtmiştim ve düzenlenmiş birkaç bölümü de sizinle paylaşacağımı belirtmiştim. Umuyorum bu halini de beğenirsiniz. Bu arada ben ne mi yapacağım tabiki sizler için 'Kahve Kokusu'nu yazacağım. Kahve Kokusu'nun en baştan sona kadar kurgusu hazır ama tabiki yazacak bir gariban bekliyor yani beni :)

Hepinizi seviyorum hoşça ve sevgiyle kalın :)


Dünü unutmalı, bugünü yaşamalısınız. Çünkü dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa; yarını kaybedersiniz!

Balzac

Derin bir iç çekip ela gözleriyle mavi fosforlu kalemle üzeri çizilmiş cümleyi tekrar okudu. Sahaftan kitap almanın en güzel yanı başkalarının anılarına dokunabilme hissiydi. Kitabın önceki sahibi nasıl biriydi bilmiyordu, kimdi bilmiyordu ama onu etkileyen bir cümle Ebru'nun hoşuna gitmişti. Evet, hoşuna gitmişti ama ne kadar hayata geçirebilirdi bu felsefeyi o kısım muallâktı. Henüz mayıs ayının sonlarında olmalarına rağmen hava o kadar sıcaktı ki gür kahverengi saçları –annesi balköpüğü diye sürekli uyarsa da Ebru kahverengi diyordu- ensesini iyice yakmıştı. Bileğindeki tokayla saçlarını toplayarak saate baktı.

''Harikasın'' diye mırıldandı kendi kendine. Yarın erkenden yola çıkacaktı ve saat dörde geldiği halde hala ayaktaydı. Leyla'nın yokluğu yüzünden uyuyamıyordu, öyle alışmıştı ki kokusuna...

Saate bakmadan gidip kızını almak ve Antalya'ya gitmekten vazgeçmek istese de Yalçın Hoca'sına en azından bu kadarını borçluydu. Yapabileceği tek şey uyumak, vaktin çabuk geçmesini sağlamak ve bir hafta hasret çekeceği kızına Antalya'dan döner dönmez sarılmak olabilirdi.

Öğleden sonra uyanmış olmanın verdiği suçluluk duygusuyla notlarını alelacele kontrol edip hızla evden çıktı. Biraz daha geç kalırsa seminere zamanında varamayacaktı.

''Of!'' dedi. Kendine kızıyordu. Sabah ezanıyla uyanmasına rağmen tekrar uyuyakalmıştı. Bu kadar mı gönülsüzdü gitmeye? Hayır, diye kendini cevapladı. Onca zaman sonra Yalçın Hoca ile görüşmeyi kabul etmişti çünkü bunu içten içe kendisi de istiyordu. Artık kaçmaktan yorulmuştu, Yalçın Hoca Ebru'nun olmayan ailesinin yerini doldurabilecek birkaç insandan biriydi. Üstelik Yalçın Hoca onu özellikle çağırmıştı, Ebru iyi bir mimar olmasına rağmen hocasının çağırma sebebi kariyerindeki başarısından çok daha fazlasıydı.

Yalçın Hoca'yı hala abisi gibi görmesine rağmen yıllardır özellikle görüşmüyordu. Nankörlük yaptığını biliyordu ama geçmişini ve hala yüreğinde taptaze duran vicdan azabını geride bırakmak için çok çabalamıştı. Kendi yarasını sarmaya çalışırken de ilaç uzatan herkesi geri çevirmişti. Acısını hak ettiğini düşünerek dindirmek isteyen kimseyi yanına yaklaştırmamıştı.

Bu durumu artık düzeltmenin zamanı gelmişti. Bu sebeple seminer için sunulan teklifi kabul edip hiç aklında yokken Antalya'ya gitme kararı aldı. "Artık yüzleşme zamanı geldi Ebru" dedi kendi kendine. Hem nasıl geri çevirebilirdi ki? Bu bir yardım semineriydi...

Evden çıkmadan, gece kitap okumaya başlamadan önce düzenlediği dosyasını tekrar gözden geçirdi. Seminer hazırlıklarını o üstlenmişti ve her şeyi bu dosyaya eklemişti.

Anlaşma yaptığı otel, mimar ve öğretim görevlilerinin kalacağı odalar, yemek verilecek saat ve daha birçok önemli şey listelenmiş, faturaları ayrıca dosyaya eklenmişti. Seminere katılan onlarca mimar ve yüzlerce öğretim görevlisinin yatırdığı parayı kullanabilecek tek yetkili Ebru'ydu. Oteli ayarlarken yaptığı telefon görüşmesini hatırlayınca gülümsedi beş yıldızlı bir otelde üç yüz elli kişiye yakın insan için pazarlık yapmıştı.

Tarçın KokusuWhere stories live. Discover now