2.Bölüm

31.6K 1.4K 24
                                    

Merhaba Arkadaşlar ikinci bölümü geç olsada yetiştirdim sanırım. Yorumlarınızı ve vote'leri eksik etmemeniz dileğimle bütün okuyucularıma teşekkür ediyorum.

“Bir ben vardır benden içeri” ne güzel söylemiş Yunus Emre. İşte Elif onun can arkadaşı o İçerideki Ebru’yu tutup çıkarmıştı.

Öndeki arabanın hareketlendiğini gördüğünde oda yavaşça arabayı hareket ettirdi. Feribotta yer bulup arabasını park etti. Kitabını da alıp arabadan çıktı. Feribotta yolculuk yapmayı küçüklüğünden beri seviyordu. Deniz havasını koklaya koklaya gitmek ona huzur verirdi. İstanbul’da da acelesi yoksa bir yakadan diğer yakaya geçerken hep vapuru kullanırdı. Kafeteryadan çayını alıp dışarıda oturabileceği bir yer bakmaya başladı. Tam denize bakan kısımda bir yer bulmuştu. ” Bugün şanslı günümdeyim “ diye düşünerek gidip oturdu. Çayını karıştırıp bir süre denize baktı. Bu gece dolunay vardı. Ne derler ‘tabak gibi’ ve bütün ihtişamıyla karşısındaydı. Öyle yakın görünüyordu ki Ebru bu görsel şölen karşısında büyülenmiş gibi hafif bir tebessümle ay’a ve denize yansıttığı ışığına dalıp gitmişti.
Çayından küçük yudumlar alırken ve bu güzelliği seyrederken geçmişe dalmıştı. Lise yıllarına…

Ne kadar mutlu bir hayatı varmış o zamanlar bunu anlayamıyordu elbette. Derslerinde oldukça başarılıydı. İzmir’de ailesiyle beraber yaşıyordu o zamanlar. Bir sitede oturuyorlardı. En alt bahçe katında… Özellikle almıştı babası bu evi bahçesinde güzel bir masa ve sandalyeleri vardı. Bahçenin etrafına da küçük ağaçlar dikmişti. Özellikle yazları o masada yedikleri akşam yemekleri ayrı bir tat verirdi. Üniversite sınav sonuçları geldiğinde bütün ev bayram yerine dönmüştü… Çocukluğundan beri hayalini kurduğu bölümde okuyacaktı.

Ebru İstanbul’da mimarlık fakültesine başladıktan kısa bir süre sonra çok iyi iki ev arkadaşı buldu. Evleri de okula çok yakındı. Sena ve Elçin hem çok uyumlu hem de çok çalışkan kızlardı. Aynı fakülteye gidiyorlardı. Hem okulda hem de evde onlarla vakit geçirmekten çok hoşlanıyordu. İki arkadaşı da birbirlerin çok farklı karakterlere sahiplerdi. İkisi de birbirlerine laf sokmaya bayılıyordu. Ama hiç alınganlıkta yapmazlardı. Özelikle yemek konusunda Elçin ne kadar becerikliyse Sena o kadar vasattı. Elçin ne kadar dikkatliyse Sena o kadar sakardı. Sena bir yumurtayı kıramazken Elçin en güzel yemekleri pişirir en güzel pastaları kurabiyeleri yapardı. Ebrunun da mutfak konusunda meraklı olması Elçinin hoşuna gidiyordu. Elçin diğer iki kızdan büyüktü ve anaç bir tavuk gibi iki kızı da kanatlarının altına almıştı. Dışarı çıkmak için bile önce Elçinin izni gerekiyordu… Bir cafe’ye gitmek isteseler Ebru ve Senanın yanında gider sürekli müdahale ederdi. Evlerine arkadaşlarını davet ettiklerinde başarında gardiyan gibi bekler alkol almadıkları halde alkol yasağını tekrar tekrar hatırlatırdı. Bu üç kız hem güzellikleriyle, hem çalışkanlıklarıyla hem de müspet hareketleriyle herkesin dikkatini çekiyordu.

Erdemle tanışmasına Senanın talihsizliği vesile olmuştu…

Yağmurlu bir gündü sağanak yağıyordu. Göz gözü görmezken Senanın bir anda yola atlamasıyla acı bir fren sesi duyuldu. Ebru ve Elçin markete girdikleri için biraz geride kalmışlardı. Sesi duydukları anda Senanın talihsizliğini bildikleri için hemen koşup yanına gittiler. Yanına vardıklarında genç bir delikanlının onu azarladığını fark ettiler. Hızla üzerlerindeki şaşkınlığı atıp Senayı arkasına çeken Elçin delikanlıya ağzının payını vermeye hazırlanırken Ebrunun adamın üzerine yürüdüğünü fark etti.

“Sen ne yaptığını zannediyorsun be adam hem kıza neredeyse çarpıyordun bir de utanmadan azarlıyorsun ”

“Ama” diyen adamın cümlesini tamamlamasına izin vermedi Ebru.

Tarçın KokusuWhere stories live. Discover now