25.Bölüm...

8.1K 1.7K 396
                                    

25...

Hayır, daha her şeyi anlayamazsın...

Bir hafta boyunca Irmak'tan ses seda çıkmadığı gibi aramalarıma da cevap alamadım. Bu yüzden Rasim'in evine gitmek içimden bir türlü gelmedi. Kızlardan öğrendiğime göre Irmak, Rasim'in evindeki odasından dışarı adım bile atmamış. Bu bir hafta boyunca kendi kendime kızdığım gibi bizimkiler de bana çok kızdı, yine kafama göre hareket ettiğimden dolayı.

Neyse ki hafta sonunda Naz'dan aldığım haberle Irmağın iş yerine gittim. O gün Irmak nihayet saklandığı odadan çıkmış ve işyerine gelmişti. Odasına girdiğimde penceresinin kenarında sanki çok uzaklarda bir şeyler arıyor gibiydi. İçinde her ne yaşıyorsa derince düşüncelere daldığı her halinden belliydi ki muhtemelen yüreği hala öğrendiği gerçekle sarsılıyordu ve sanırım Irmağın toparlanması için hala biraz daha zamana ihtiyacı vardı.

Beni fark edince, "Selam," dedim tüm sevecenliğimle...

Yüzüme bile bakmadan, "Neden buradasın Demir?"
"Gitsene, neden hala yanımdasın? Git!" dediğinde bu konuyu nasıl toparlayacağımı bilemediğimden dolayı bedenim iki taraftan çekilen ip gerginliğindeydi.

"Irmak, böyle yapma! Bana haksızlık ediyorsun."

Birden bire bana döndü. Asık suratına rağmen aslında gözleri gözlerime sanki başka şeyler söylüyor gibiydi...

"Güvenimi kırdın. Madem böyle bir gerçeği biliyordun, neden önce bana söylemedin? Neden o adama karşı beni kullandın? Asıl sen bana haksızlık yaptığını düşünmüyor musun? Sen resmen üstü kapalı benimle Rasim'i tehdit mi etmeye çalıştın?"

Yanına yaklaştım ve ona sarılmaya yeltendim, ama buna izin vermedi.

"Demir, eminim sende bu adamdan intikam almak isteyen birisin. Bak, bir başka biri bu adamdan intikam almak isterken olan anneme oldu. Sende intikamını alırken beni mi gözden çıkardın?" dediğinde bir tuhaf oldum.

"Hayır, elbette hayır! Nasıl böyle düşüne bilirsin?"

Bir adım geriledi...

"Sen, ya bana tüm gerçeğini anlatacaksın ya da beni asla bir daha görmeye bile gelmeyeceksin. Son sözüm bu."

Yumruklarımı sıktım. Aslında ben de artık gerçekleri birine haykırmak istiyordum. Bunun doğru ya da yanlış olduğunu düşünmeyecek kadar sinirlerim alt üst olmuştu. O eve dönmek için hala Irmağa ihtiyacım vardı. Ona güvenmek zorunda olduğumu hissetmemle birlikte bileğinden tuttuğum gibi arabama doğru sürüklemeye başladım.

"Gerçekleri, sadece gerçekleri mi duymak istiyorsun? Duy o zaman. Biraz sonra seni götüreceğim yerde bütün gerçekleri öğreneceksin," diye bağırdım.

Irmak ters tepkiyle ne kadar kolunu benden kurtarmaya çalışsa da benim gücüme karşı koyamadan arabaya kadar sürüklendi. Aşağı kattan geçerken kızların haykırması ya da şok bakışları, hiçbiri ama artık hiçbiri umurumda olamazdı.

"Demir, dur dedim. Dur, yeter dur! Ne yapmaya çalışıyorsun? Ne söyleyeceksen pekâlâ, burada söyleye bilirsin."

Arabaya apar topar onu bindirdiğimde gözleri fal taşı gibi açılmış bana bakıyordu.

Direksiyona geçtim, "Benim gerçeğimi öğreneceksen, bana olanı anneme olanı görerek öğreneceksin hanımefendi," dememle gaza basmam bir oldu.

Bu sözümden sonra Irmak tamamen sessizliğe büründü. Anneme doğru yol almaya başladık. Yol boyunca ne o nede ben hiç konuşmadık. Polonez köy levhasını gördüğümde yola çıktığımızdan beri çalan telefonumu en nihayetinde açtım.

YASA DIŞI/ RaflardaWhere stories live. Discover now