0.8-Ukiyo

16.6K 1.6K 2.2K
                                    

Fleurie- Hurricane

0.8- Ukiyo

(ukiyo: anı yaşamak, hayatın sınırlarının içinde olmamak)



Çıplaklık.

İnsanların abarttığı bir olguydu. Hayatımız öyle tabuların içinde gizleniyordu ki, gerçekleri göremeyecek kadar kör varlıklar olmuştuk. Annemizin karnından çıktığımızda öğrendiğimiz çıplaklıktan delicesine korkmuştuk. Utanmıştık. Aşağılamıştık.

Halbuki tüm bunlara değer miydi?

Verilen tek yaşamımızda tabuların içinde boğuluyorduk ve kendimizi kurtaracağımıza gittikçe akıntının içinde sürüklenmiştik.

Küvetin içinde çırılçıplak oturuyor ve karşımda beni inceleyen adamı gördükçe çıplaklığımı gizlemeden öylece duruyordum. Belki eski benliğim olsa küçük bir çığlık atıp tüm bunlardan kaçabilirdim ama şu an yapamazdım.

Tabuların içinden çıkalı uzun zaman olmuştu.

Çıplaklığımdan utanmıyordum çünkü utanacak kadar duygularımı sergileyemiyordum. Eskiden neşe ile parlayan benliğim artık solmaya yüz tutmuş bir çiçeği andırıyordu. Geri dönüşü zordu ve o çiçeği sulasanız bile hayatta kalması imkansızdı.

Bu yüzden sadece kelimeleri düşünüyordum. Beni gördüğü zaman söylediği cümle karanlık sokaklardaki bar tabelaları gibi parlıyordu.

Siktir, banyomda bir tanrıça var.

Bu cümle ile ne demek istemişti?

Dudakları hafif aralıktı ve şaşkınlık bedeninde hayat bulmuştu. Elleri saçlarının arasında asılı dururken gözlerini bir an olsun bile gözlerimden ayırmamıştı. Her ayrıntımı incelercesine beni süzüyordu ama bundan rahatsız olmamıştım. Dudakları şaşkınlıktan kurtulup hafifçe kıvrıldığında bile tek düşünebildiğim çok yakışıklı olduğuydu.

Çok ama çok yakışıklı.

Gerçek olduğunu düşünemeyeceğim kadar hayaldin viking.

Karşısında çıplak olduğumu bilmek beni heyecanlandırmasa da hiç korkmadan onun hareketlerini izlemek zor bir eylemdi. Köpükler arasında kalmış bedenim hafifçe titriyor, bedenimi parmaklarım ile ısıtmaya çalışıyordum.

Gerginlik yanında küçük titremeler getirmişti ve bunu gizleyemediğimi biliyordum. Bora sanki benim her duygumu hissediyormuşçasına yavaş yavaş hareket ediyordu. Sert botları parkede yoğun sesler çıkartırken gittikçe bana yaklaşmıştı. Gökyüzü mavileri bir an olsun bile benden ayrılmamıştı, her zamanki gibi cüretkardı.

"Arden sen misin?"

Dediği cümle absürtlük akıyordu ve onunla konuşamayacağımı hatırlamıyor gibiydi. Hala transtaymış gibi bana bakıyordu. Gözlerinde oluşan o pırıltıyı şu ana kadar hiçbir insanda görmemiştim ve dudaklarım daha da mühürlenmişti. En sonunda benden bağımsız başım evet anlamında oynarken dolgun dudakları daha da yukarı doğru kıvrıldı ve beyaz dişleri ortaya çıkıverdi.

"Güzelsin Aurora. Hem de çok." diye mırıldandı.

Bedeni artık küvetin tam yanındaydı ve söylediği cümle yüzünden başımı yere eğmiştim. Beni nasıl güzel bulduğunu bilmiyordum ama buna diyebilecek bir yanıtım yoktu. Beni hayata döndürmek için uğraşan bir adamdı Bora. Köpüklerin arasında kalan bedenimi umursamadan sadece başımda dikiliyordu. Beyaz saçlarımın arasında duran parmaklarımı incelemiş ve usulca harekete geçmişti.

Melankoli: MetanoiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin