1.7-Virulent

16.6K 1.4K 1.1K
                                    

Sia- Angel by the Wings


1.7- Virulent

(virulent: zehir)

Bora Sayan.

Onu tanımlamak için hangi kelimelere sahiptim?

Bir sanatçının kalbi atıyordu onun bedeninde. Dudaklarındaki zehir ile nefes alıyordu. Bedenim ve ruhum onun zehre sarılı vanilyası ile günde güne rahatlıyordu. Kemikli parmakları, kurumuş boyalar ile ahenkle kaplıyken sanatını yaratıyordu eskimiş tuvalinin üstüne.

O sırada güneş ışıkları yüzüne doğru vuruyordu, buğday ve altının ışıltıları saçlarında usulca beliriyordu. Rüzgar ise onu ve tuvalini ziyarete geliyor ve saçlarının tutamları hırçın denizlerin tutkusuyla dalgalandırıyordu. 

Bora Sayan özeldi.

Benim için. Dünya için.

Dümdüz inen burnu, etli dudaklarındaki zehriyle onu izlemekten asla sıkılmıyordum aksine zevk alıyordum istemsizce. Saatlerce ona bakabilecek olan ben en çok da gözlerine hapsolmak istiyordum.

Melankoliye hapsolmuş ruhumu besleyen, sadece onda var olan bakışlardı.

Bora'nın gözleriydi bedenimin heyecanlanmasını sağlayan. Bir insanın gözleri her şeyi anlatırdı. Yalanlar yok olur, gerçekler var olurdu gözlerde. Kimsenin benliği gizlenemezdi bakışlarda. O anda ise insanların hissettiklerini anlardınız. Ben Arden Aksoy, Bora Sayan'ın ne hissettiğini gizli bakışlarımın arasında anlamaya çalışıyordum. Onun irislerine karışan renklerin ruhunun kırgınlıklarına ait olduğunu sonunda anlıyordum.

Gökyüzünden bir parçaydı gözleri Bora'nın.

Ay ile güneş benim hikayemde kavga ederken gökyüzü hayata küskün düşmüştü onun hikayesinde. İşte tam o anda Bora Sayan doğmuş ve gökyüzü Bora Sayan'ın gözlerinde var olmuştu. Rengi bulutların karmaşasına aitken onu saran ok gibi kirpikler varlığını açığa çıkartmıştı. 

Ruhunun parçaları, gökyüzünde yankılanırken insanlar Bora'nın kim olduğunu tanımaya çalışıyorlardı. Maskesinin altındaki yüzü, göğüs kafesinin içinde atan kırgın kalbi... Onları tadamayacak olan insanlara acıyordum. O rengin içindeki gerçekleri hissedemeyen her varlık şansızdı bu dünyada. Herkes mutsuzdu. Ben ise o rengin bir tutamına dokunmuştum. Yanımda olan varlığı ile o gözlerin altındaki nabzı hissetmiştim. 

Şanslıydım. Gökyüzü, viskilerimi tattığı andan itibaren uykuya dalmış olan kalbim yeniden atmaya başlamıştı.

Zehra sarılı vanilya, benim yeni umudum olmuştu. 

Kalbimin yeni nabzı, ciğerlerimin yeni nefesiydi.

İşte şimdi bu düşüncelerinin tufanına kapılıyordum, oturuyordum sessizce. Bedenimi son bir güç ile bu koltuğa attığımdan beri yerimden kalkamamıştım. Psikoloğum, Bora'ya dediği her bir cümleyi düşünürken sadece korkuyordum.

Ben iyileşiyordum, öyle mi?

Ruhum aylardır kirli bir hücrenin içine hapsolmuştu ve o hücreden kurtulmak üzereydim. Ellerimdeki kelepçeler paslanmış, beni saklı tutan demirler aşınmıştı. Gittikçe yeni bir hayata yaklaşıyordum belki de? Peki bu hayat nasıl olacaktı? Viyolasız ve babamsız o hayatta nasıl dayanacaktım? Bilmiyordum ve düşüncelerin istilasına uğramıştım.

Melankoli: MetanoiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin