32. Bölüm

107K 3.8K 158
                                    


Karan elleri ceplerinde, üstü çıplak ayakta dikilirken esen rüzgar saçlarını dağıtıyordu ancak o bunun farkında değilmiş gibi görünüyordu. Ayaklarının altında serili manzaraya dalıp gitmişti. Teras büyüklüğündeki balkondaydı. Neredeyse göğüs hizasında yüksekliğe sahip olan balkon duvarları camdan yapılmıştı ve şu anda dikildiği yerde sanki havada duruyormuş izlenimi yaratıyordu.

Hülya ve Taylan karşı daireye geçeli on beş dakika olmuştu. Sina etrafı toplarken o da hava almak istemiş balkona çıkmıştı. Şehir, ışıl ışıldı gecenin bu vaktinde. Boğaz'ı görebiliyor, boğaz kenarında yanıp sönen ışıkların hangi mekanlara ait olduğunu tahmin edebiliyordu. Bir zamanlar o ışıltıların içinde kaybolurdu. Her gece bir başka mekan, her gece başka ışıltılı ortamda olurdu. Oysa şimdi, hiç çekici gelmiyordu bunlar. Şimdi koca şehirde gördüğü tek ışık, şu an içinde bulunduğu daireydi. Yolunu aydınlatan tek ışık bu dairenin içinde onu beklerken, başka bir yerde olma düşüncesi bile acı veriyordu ona.

İki koca gün ondan ayrı kalacaktı. Bunu düşündüğü anda yine her zaman olduğu gibi yüreğinde, sanki bıçak saplanmış gibi bir sancı hissetti. İki gün boyunca Sina'dan ayrı kalma düşüncesi onu delirtiyordu ama başka çaresi de yoktu. Sonuçta, yine Sina için bu hasrete dayanmak zorundaydı. Sağ elini cebinden çıkarıp, avucunu çıplak göğsünde kalbinin üzerine bastırdı. Sanki hissettiği sızıyı yok edebilecekmiş gibi...

"İki gün çok be!" diye söylendi kendi kendine... "İki saat değil, yirmi saat değil... İki gün!"

Dudakları sinirle büzülürken ağzının içinde okkalı bir küfür savurdu. Bunların hepsi o göt Erdal Doğu yüzündendi. Bir an içi pişmanlıkla kavruldu. Keşke o gün hastane bahçesinde daha çok dağıtsaydı yüzünü ama ona da Sina engel olmuştu! İlk defa adını o zaman söylemişti. Akıl kalmamıştı ki kendisinde! O saniyede, zaten o götü de atmıştı kafasından...

Sina ortalığı toplarken yan gözle ara ara Karan'a bakıyordu. Karanlığın içinde dimdik dikilirken, belinden düşecekmiş gibi görünen siyah eşofmanın içinde, rüzgarda savrulan saçları, bu gece üzerine çizilmiş olan desenin tamamen kapladığı göz alıcı geniş sırtı, çıkık kürek kemikleri, ince beliyle tam da Karanlıklar Efendisi gibi dikiliyordu dışarıda. Balkonun cam duvarları, Sina'ya bir an Karan'ın boşlukta salındığı izlenimi verdi ve nedense bu düşünce, yüreğinde ani bir sızıya neden oldu. Sanki düşecekmiş gibi, sanki bir anda yok olacakmış gibi kan dondurucu bir düşünce geçti zihninden. Birkaç saniye de olsa ölümcül bir endişe hissetti ancak Karan'ın hafifçe hareket edip, kalçasını cam duvara yaslamasıyla bu düşüncesinden kurtuldu.

Gözlerini yumup birkaç defa üst üste nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Karan bir anda yok olacakmış gibi hissetmesi içinde paniğe neden olmuş, nabzı hızlanmıştı korkuyla. Sakinleştikten sonra ağır adımlarla mutfağa yönelip, hazırladığı kahveyi iki fincana boşalttı. İki elinde iki fincanla Karan'ın üzerinde dikildiği balkona doğru yöneldi. Açık kapıdan sakin adımlarla dışarı çıktı.

Karan kendisine doğru gelen kızın kalbini yerinden oynatacak kadar yoğun bakışlarla baktı. Tam karşısında dikilip, sol elindeki fincanı kendisine uzatan kızın elinden yavaşça aldı. Bir an, fincanın üzerinden tüten dumana baktı. Sorgularcasına tek kaşını kaldırıp, kıza çevirdi gözlerini yine. Sina tıpkı ona söz verdiği gibi, içinden geldiği gibi karşılık verdi bu kez.

"Seni uyutmayı düşünmüyorum bu gece! O yüzden kahve iyi gider diye düşündüm!"

Karan yakıcı bakışlarını kızın yüzünden ayırmadan seksi bir gülümsemeyle, fincanı kaldırıp dudaklarına götürdü. "Çok iyi düşünmüşsün!" dedi, bir yudum aldıktan sonra.

SİNA  ( YAZ BOYUNCA YAYINDA!)Where stories live. Discover now