4; Library

495 54 6
                                    

Rosé

Şu an olduğum yerde, bir hafta önce olsam çok mutlu olabilirdim. Eh, tabii sevdiğim kız yanımdaydı. Onunla birlikte vakit geçirmek beni mutlu etmeliydi. Ederdi de.

Ama onun şu an nasıl da güzel gülümsediğini bilmiyorsunuz. Gözlerinin içi gülüyor adeta. Ve ben...Ben onu bu kadar çok gülümsetmiş miydim hiç?

Kâlbim acıyor. Lisa'ya bakmak yerine, elimdeki kitaba odaklanmaya çalışıyorum. Bir kütüphanedeyiz, yapmam gereken şey kitap okumak olmalı, bir başkasını izlemekte olan bir kızı seyretmek değil.

Karşılıksızdı onun aşkı.
Hiçbir zaman da karşılık bulamayacaktı.

Henüz iki cümle okumuştum ki, kaşlarım çatıldı. Aptal kitaplar benimle oyun mu oynuyor? Kalbim yeterince kırık zaten. Neden daha çok canımı acıtıyorsunuz?

Hışımla kenara koydum kitabı.
Bir an Lisa'ya baktığımda, tüm kötü ve olumsuz şeyler zihnimden uçup gitmişti. Çok masum görünüyordu, yüzündeki o aptal gülümsemeyle.

Fakat sonra suratı asıldı, gülümsemesi yavaşça kayboldu. Suratı üzgünce bir hâl aldı. Ben de böylece gerçek hayata döndüm.
Onu böyle mutlu eden de, üzen de bir başkasıydı. Ben sadece basit bir arkadaştım.



Lisa

Rosé beni kırmayıp benimle kütüphaneye geldiği için minnettardım. Zira şu an, onun tam arkasında oturuyor ve onu seyrediyordum. Uzun uzun, rahat rahat.

Bir hafta boyunca epey stalk yapmış ve adının Jennie olduğunu öğrenmiştim. Bu isim kafamda her gündüz ve her gece dönüp duruyordu. Sabahın ilk ışıklarında bir fısıltı gibi kulaklarıma doluyor, hava karardığında bir ninni gibi bana huzur veriyordu. Jennie, Jennie, Jennie

Gülümsedi.
Gülümsedim.

Kafasını kaldırıp bir şeyleri daha net görmeye çalıştı.
Kafamı kaldırıp onu daha net görmeye çalıştım.

Fakat bakışlarım bir anlığına baktığı yöne takıldı. Bu oydu. O gün sarıldığı kız. Adının Jisoo olduğunu öğrenmiştim. En yakın arkadaşıydı Jennie'nin.  Peki Jennie'ye gerçekte ne ifade ediyordu? Sadece bir arkadaş mıydı? Bunu düşününce gülümsemem kayboldu.

Tekrar gülümseyebilmek için ona baktım. O da gülümsemiyordu. Hatta yüzü ağlamaklı bir ifade almıştı. Ve şimdi ben de öyleydim.

Jennie

Kütüphanede oturuyordum. Kitap okumaktan nefret etmem ama kütüphanelerden nefret ederim. Oradaki kitaplar çok yıpranır, sevmem o eskimiş kâğıtlara dokunmayı.

Ama işte şimdi buradayım.
Önümde de bir kitap.
Elime geçen ilk kitabı almıştım. Ve bu felsefe hakkında bir kitaptı.
Dokunuyordum.
Okumuyordum.

Dikkatim önümde oturan kızdaydı. Ne de güzel gülümsüyordu öyle! Kitap okumaya çalışıyor ama bir şey ona engel olunca sessizce kıkırdıyor, ağzını kapatıyor. Daha iyi görebilmek için biraz eğiliyorum.

Gülümsedim.

Sonra bakış açıma bir ayı girdi. Yani demek istediğim bir erkek. Bobby.

Jisoo'yu güldürüyor, kitap okumasına engel oluyordu. En yakın arkadaşım, ona kızacağına daha da çok gülüyordu.

Aptal herif.
Kız senden buraya gelmeyi istemişse kitap okumaktır niyeti. Ne diye ahmakça şeyler yapıyorsun?

Kimi kandırıyorum ki ben. Jisoo onu seviyor. Hem de çok seviyor. Aynı hareketleri ben yapsam bana kızardı.
Ama ona...gülüyor. Hem de başta gülüşüyle beni bile güldürecek kadar. Çok güzel gülüyor. Öyle ki başta beni de güldürürken şimdi kalbimi acıyla yakıyor. Keşke öyle güzel gülmese diyorum. Öyle bakmasa. Gözlerim doluyor. Daha fazla bir şey görmemek için kafamı önümdeki kitaba eğiyorum.

Bir  kelime,  Platon
Zihnim bana acı çektirmek ister gibi kelimeyi tamamlıyor






Platonik

We Loved | BlackpinkWhere stories live. Discover now