6; Yellow Tulip

407 45 38
                                    

Jennie

O olaydan sonra Jisoo'yla tek kelime konuşmamıştık. Aslında yanyanayken üzgün ve sinirli görünüyordu. Ama erkek arkadaşı geldiğinde yeniden neşeli hâline geri dönüyordu. Bu yüzden pişman olmaya fırsat bile bulamadım.

Çok kıskanıyordum. Bana da öyle güzel baksın, benim sayemde de öyle güzel gülümsesin istiyordum. O ikisini her beraber görüşümde, soluk boruma koca bir ekmek parçası takılmış gibi oluyordu.

Çok fazla nefret ediyordum. Hem o çocuktan, hem Jisoo'dan. Fakat aşk da bu işte. Ona ne kadar kızsam, nefret duysam da, o gün eve geldiğimde sürekli onu kırdım mı diye düşündüm. Pişman oldum, sert tavırlarım için.

Okula gitmeden önce çiçekçiye uğradım bu yüzden. Ona güzel bir çiçek alıp, aramızı düzeltebilirdim. Bu fikirle kocaman  bir gülümseme yerleşti yüzüme.

"Âşıksın galiba." dedi çiçekçi. Utangaçça ona baktım. Kırklı yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim, sevimli bir kadındı.

Hafifçe gülümsedim. Bu evet demekti. "Ama o çok aptal..."  Elimde olmadan eklemiştim.

Az önce gülümseyen kadın, şimdi daha çok anlayışlı bir ifade takınmıştı. "Platonik yani...Sana sarı lale vermemi ister misin? Umutsuz aşkın sembolüdür. O seni sevmese de, senin onu seveceğini anlatır."

Dudağımı ısırıp kafamı aşağı yukarı salladım. Daha iyi bir fikrim yoktu, sadece bir çiçek alıp gitmek istiyordum. Kadın arkasına dönüp çiçeği hazırladı.

#

Nihayet platonik çiçeğimle sınıfa girdim. Sırasında oturuyor, defterine bir şeyler karalıyordu. Yüz ifadesinden çok da neşeli olmadığı belli oluyordu. Belki bu çiçek onu gülümsetecekti. Heyecanla yaklaşıp yanına oturdum.

Hâlâ aramızın kötü olduğunu düşünüyordu belki de. Kafasını kaldırıp bakmadı bana.

"Jisoo." dedim. Çekingen bir tavırla bana baktı.  "Dün sert çıktığım için özür dilerim...Kendini riske atacak davranışlarda bulunman hoşuma gitmiyor. Yani...seni düşündüğüm için öyle yaptım...ama fazla abarttım. Çok özür dilerim." Yüz ifadesi gittikçe yumuşuyordu. Sonunda gülümsedi. Bakışları elimdeki çiçeğe kaydı. "Umm sana bunu aldım..."

Laleyi eline aldı ve burnuna götürüp kokladı. Her bir hareketini dikkatle seyrediyordum. Sanırım bu onu mutlu etmişti. Şimdi ben de mutluydum.

Çiçeği masaya koyup birden sarıldı bana. O an dilim tutulmuş gibi, ağzım açık bir şekilde birkaç saniye boyunca öylece kalakaldım.

"Teşekkür ederim, Jendeuk. Seni kızdıracak bir şey yaptım sandım..."  Yaptın zaten gerizekâlı. Ama her bir kelimesinde, nefesi boynuma değerken benim o an düşündüğüm bu değildi. Onunla aramdaki her bir yakınlığın tadını  çıkarmaya çalışıyordum.  "Seni kaybettim sandım Jennie...Sen benim en yakın arkadaşımsın. "

İşte çiçeğin anlamı da tam olarak bu, gerizekâlı. Sen beni sevmesen de ben seni hep seveceğim. Ve tekrardan, o bana böyle sarılırken düşündüğüm bu değildi. En yakın arkadaş kelimesinin verdiği acıyı, sarılışıyla tedavi etmeyi deniyordum. Buna fırsat vermeden geri çekildi. Gülümsedi.

Üzgünce gülümsedim.

#

Her şeye rağmen mutluydum. Çiçeği sevmişti. Ona olan platonik aşkımı simgelediğini bilmeden. Derste parmakları devamlı çiçeğin yapraklarını okşamıştı.

Hatta teneffüste, Bobby onu dışarı götürdüğünde bile yanından ayırmadı. Onu çiçekle birlikte daha çok görmek istedim. Yanındaki Bobby'ye rağmen, çiçeğin yapraklarını nasıl da nazikçe okşamaya devam ettiğini izlemek istedim. Peşlerinden bahçeye çıktım.

Bir banka oturdular. Onlara uzak olan ama, aynı zamanda ikisini rahatça görebildiğim bir yere geçtim. Jisoo yine elindeki çiçeği okşuyordu.

Çiçeğime, erkek arkadaşından daha çok ilgi gösterdiğini düşünmek-

Derken çiçeği uzatıp Bobby'ye verdi.

Bobby platonik çiçeğime yüzünü buruşturup yere attı ve ayağıyla ezdi.

Hepsi bir dakika içinde olmuştu.
O çiçek, benim kalbimi simgeliyordu.
O ezdiğiniz aptal bir lale değildi, benim kalbimdi.

Yavaş yavaş gözlerim dolmaya başlamıştı. Görüş açım bulanıklaşıyordu. Kalbim ezilmişti. Gerçek mânâda. Derin bir acı duyuyordum. Koşarak okula girdim. Üzerimdeki bakışları hissedebiliyordum. Umursamadım. Bana gülen, ben ağlarken aralarında konuşan insanlar da illa birgün üzülecekti. Ağlayacaktı. Hayat kimsenin tamamen mutlu olmasına izin vermezdi, değil mi?

Tuvaletin kapısını hışımla açtım. Boş kabinlerden birine girdim. Şimdi gözyaşlarımı tamamen serbest bırakmıştım. Hiç de durmuyordu, hayırsızlar. Hepsi dışarı çıkmak istiyordu. Onlar bile beni istemiyor, benden kurtulmaya çalışıyordu. Bu saçma düşünceyle daha çok ağladım.

Orada kaç dakika kaldım, bilmiyorum. Yavaş yavaş sakinleşmeye başlamıştım. Derken kafama bir şeyin değdiğini hissettim. Kafamı kucağıma çevirdim. Bu bir kâğıt uçaktı.

Elime aldım. Nereden gelmişti? Açık olan tavana baktım. Dışarıdan birisi atmış olmalıydı. Kaşlarımı çattım. Birisi benimle dalga geçiyordu. Uçağı elimde evirip çevirmeye başladım.

Bir yazı vardı. Ama okunmuyordu. Acaba uçağı mı bozmalıydım okumak için? Kâğıdı tekrar eski hâline getirdim. Doğru tahmin etmiştim. Bir not vardı.

'Ağlarken de çok güzelsin ama çok fazla ağlamak gözlerini acıtır. O yüzden ağlama ㅠ.ㅠ '










(Bolbbalgan4 - We loved dinlerken kurgulamıştım bu fici ama şu sıralar 10cm - Stalker dinleyerek yazıyorum. İki şarkı da mükemmel, mutlaka dinleyin<3 )

We Loved | BlackpinkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin