7; Paper Airplanes

372 45 33
                                    

Bir keresinde aynı yolun üzerinde birbirinden ayrı dört kız vardı. En arkadaki kız siyah saçlıydı. Burada ne arıyorum ben, der gibi bir ifadesi vardı. Takip ettiği kız birden arkasını dönse, ona verecek bir cevabı yokmuş gibiydi. Ah, evet bir kızı takip ediyordu.

Takip ettiği kız turuncu saçlıydı. Yavaş adımlarla yürüyordu. Yavaş ve şüpheli adımlar. Devam etmeli miyim, der gibi bir ifadesi vardı. Ya onun takip ettiği kız birden arkasını dönerse? Ne diyecekti? Gerçi kendisini tanıyor muydu ki o? Yürüdü.

Ve evet, o da bir başka kızı takip ediyordu. Üçüncü sıradaki kızın kahverengi saçları vardı. Yumuşacık görünen kahverengi saçlar. Gözleriyle aynı renk olan saçlar...Gözlerindeyse, kıskanç bir ifade vardı. Takip ettiği kızı kıskanıyor olmalıydı.

Doğru, o da önündeki mor saçlı kızı takip ediyordu. Fakat diğerlerinden farklı olarak onun takip ettiği kız yalnız değildi. Yanında bir erkek vardı. Erkekle gülüşüyor,koluna giriyor arada kolunu bırakıp elini tutuyordu.

Bir keresinde durum böyleydi.

Şimdiyse erkek yoktu ve kızlar iki grup hâlindeydi.

Jennie birkaç gün öncesinden kalma kalp kırığını boşvermişti. Çünkü Jisoo'yu gerçekten özlemişti. Yani evet, sıra arkadaşlarıydılar bu yüzden onu hergün görüyordu. Ama eskisi kadar çok konuşup vakit geçirmiyorlardı. Oysa Jennie'nin yapmak istediği, yapmayı özlediği bir sürü şey vardı. Jisoo'ya evine kadar eşlik etmek gibi. Eskiden hep Jennie yapardı bunu, şimdiyse Bobby onun yerini almıştı.

"Bugün seninle eve kadar yürüyebilir miyim?" demişti Jennie çekinerek. Fakat arkadaşı gülümseyip kâbul edince rahatlamıştı.

Eh, erken sevindiğini yine bilmiyordu.

"Umm çok fazla konuşmuyoruz...Neler yapıyorsun? Okul dışında?"  Jennie eskisi gibi kendisine hayatındaki her şeyi anlatmasını istemişti bunu söylerken.

Jisoo kısa bir süre düşündü. Ardından yürümeyi bırakıp kahverengi saçlı olanın ellerini tuttu. Öyle heyecanlı görünüyordu ki Jennie elinde olmadan kocaman gülümsedi.

"Bobby..." diye başladı Jisoo söze. Jennie'nin gülümsemesi daha ilk andan silinmişti. Jisoo bir şeyler anlattı çok sevdiği erkek arkadaşı hakkında. Muhtemelen onu övdü, yaptığı espriler ve tüm o romantik şeyler hakkında. Fakat Jennie bunların hiçbirini duyamadı. Okulda zaten yeterince mâruz kalıyordu sevdiği kızın sevdiği erkeğe. Şu an, okulun dışında, Jisoo'nun evine yürürken konuşmak istediği tek konular 'Jennie ve Jisoo'ydu. Jennie ve Jisoo'nun hayatı. Bobby ya da Jisoo'nun Bobby'yi ne kadar sevdiği hakkındaki zırvalıklar değil. Niye kızıyordu ki? Belki de Jisoo'nun tüm hayatı o çocuk olmuştu. Ne hakkı vardı karışmaya?

Gözlerini sıkıca yumdu beynine hücum eden düşüncelerle. Artık duyabiliyordu mor saçlı kızın sesini. Başta heyecanlı çıkan sesi şimdi üzgün çıkıyordu sanki. Bu, Jennie'yi tamamen kendine getirdi. "Bobby bunları yaptı ama..." diyordu Jisoo mutsuz bir sesle. "Beni şimdiye kadar hiç öpmedi. Ona yaklaştığımda yanağımı öpüp geri çekiliyor."  Dudaklarını büzdü.

Jennie buna sevinse mi üzülse mi bilemedi. En azından daha öpüşmemişler diye mutlu olabilirdi. Jisoo onunla öpüşmek istiyor diye üzülebilirdi. İkincisi oldu. Jennie kendisini bu duruma bir yorum yapmaya zorladı. Fakat Jisoo'nun anlatacak çok şeyi var gibiydi,"Neyse Bobby..."  tabii ki erkek arkadaşı hakkında.

Jennie daha fazla dayanamadı ve onun sözünü kesti. "O-oh! Şimdi aklıma geldi de annem bugün eve erken gelmemi söylemişti ve ooo...saat çok geç olmuş. Hemen gitmeliyim, görüşürüz!"

Jisoo bu tepkiyle şaşırdı ve yalnızca, "Görüşürüz." diyebildi onun koşmaya başlamasını izlerken.

Hemen sonra iki kız geçti yanından. Turuncu saçlı olan duraksayıp bir anlığına Jisoo'ya sert bir bakış attı. Ardından diğer kız çekiştirince Jennie'nin gittiği yöne doğru koşmaya başladılar.

Jisoo buna bir anlam veremedi ve yavaş adımlarla yürümeye başladı.
Ardından aklına gelen fikirle gülümseyerek telefonunu çıkardı. Elbette erkek arkadaşına mesaj atacaktı.

Oysa şüphelenip ikilinin gittiği yöne baksa, Jennie'yi takip ettiklerini fark edecekti. Eh, yapmadı.

"Cidden gerizekâlısın." Rosé hızlı adımlarla yürürlerken konuştu. "Kıza niye öyle bakıyorsun? Bir yerde karşılaşırsanız ve Jennie'ye 'Aaa bu kız bana dik dik bakmıştı ve üstelik seni takip ediyordu!' filan diyiverirse ne olacak?"

Lisa arkadaşına cevap vermedi bir süre. Belki de onu peşinden sürüklemek iyi bir fikir değildi. Çocukluk arkadaşı çok gürültü yapıyordu şüphesiz. Yine de elinde olmadan cevapladı siyah saçlı kızın sorusunu. "Sen anlamazsın bu işlerden Fiona. Yemeklerinle ilgilen sen..." Bir an durdu. Zaten Jennie de koşmayı bırakıp bir banka oturmuştu. Lisa, Rosé'ye döndü. "O salak kız Jennie'nin hislerini bile fark edemiyor, beni mi hatırlayacak? Jennie'yi üzmekten başka bir bildiği yok o sürtüğün." Kızgınca konuştu. Fakat öfkeli bakışları bankta oturan kıza dönünce anında yumuşadı.

Öte yandan Rosé'in aklındaysa yalnızca şu vardı,

Senin tek bildiğin de beni üzmek gerizekâlı. Daha benim sana olan duygularımı fark edemiyorsun, o kızı eleştirmek ne haddine senin?

Gözlerini devirdi önce. Lisa'nın şefkat dolu bakışlarını gördüğündeyse derin bir iç geçirdi.

Böyle olmamalıydı. Rosé, Lisa'yı unutmalıydı. Lisa'ya yardım etmeliydi. Ve böylece bir kez daha kendi duygularını hiçe sayıp çantasını sırtından çıkardı. Öte yandan Lisa, Jennie'yi izlerken öyle dalgındı ki Rosé'i fark etmedi bile. "Ağlıyor..." Üzgünce mırıldandı.

Rosé de onun gibi bir şey fark etmemek isterdi. Mesela Lisa'nın Jennie'ye olan ilgisi gibi. Ama yapamadı. Derin bir nefes aldı çantasının fermuarını açarken. Ardından hızlıca bir defter çıkarıp sol kolunun üzerine koydu. Bir sonraki hareketi kalemliğinden bir kalem almak oldu.

Kısa bir not yazdı hemen.

Sana ağlamamanı söylemiştim güzellik

Hemen kâğıdı uçak hâline getirip arkadaşını dürttü. Fakat turuncu saçlı kızın ona dönmesi için bu davranışını birkaç kez daha tekrar etmesi gerekti.

Lisa ne var dercesine döndü siyah saçlı olana.

"Al at şu uçağı. Tuvaletteyken yaptığımız gibi. Belki bunların nereden geldiğini düşünmek aklını biraz meşgul eder, kalbindeki kırığı çok fazla hissetmez."   Rosé samimiyetle konuştu. Jennie'yi anlıyor, ona yardım etmek istiyordu. Sonuçta aynı durumdalardı. Rosé için aynısını düşünecek biri yoktu belki ama o yine de sevdiği kızın sevdiği kıza yardım etmek istemişti.

Lisa'nın gözleri parladı bu öneriyle. Az sonra uçağın içine bir taş koyup dikkatlice Jennie'nin ayağının dibine gönderdi. Ve seyretti. Kızın başta anlamsızca etrafa bakışını, yere eğilişini, yerdeki kâğıdı alışını. Her bir ânı dikkatle,şefkatle,sevgiyle,heyecanla seyretti.

Ve o an karar verdi.
Ne olursa olsun Jennie'yi mutlu edecekti.
Bu kendisini içten içe üzecek olsa bile, Lalisa Manoban, Jennie Kim'in mutluluğuyla mutlu olmaya çalışacaktı.

Sonra ne mi oldu?
Jennie, Lisa ve Rosé'in olduğu tarafa bir bakış attı ve turuncu saçlının gülümsemesi silindi yüzünden. Arkasına bir saniye bile bakmadan kaçmaya başladı. Henüz fazla uzaklaşmamış olan Jisoo'ya bile yetişip arkasında bırakacak kadar hızlı koşmuştu.

Eh, Jennie'yi mutlu edecekti sözde ama şu korkusunu ne yapacaktı?

Bilmiyordu Lisa. O gün Rosé onu arayıp öylece kaçtığı için azarladığında bile Jennie'den utanmaya devam etti.

Fakat bu kâğıt uçakları durduramadı.

Jennie her üzgün olduğunda hep bir kâğıt uçak belirdi önünde. Uçağın içinde de bir not. Hem korktu hem merak etti. Hem de gülümsedi. Lisa'nın uçakları Jennie'nin kalbine uçmayı başarmıştı. Peki Lisa da girebilecek miydi o kâlbe?

We Loved | BlackpinkWhere stories live. Discover now